Ocak ayını hiç sevmem. Kış aylarından en sevimsizi, en kanlısı, en acımasızı ve en faili meçhulü Ocak gibi gelir bana.

Ocak ayını hiç sevmem. Kış aylarından en sevimsizi, en kanlısı, en acımasızı ve en faili meçhulü Ocak gibi gelir bana. Nedim Şener’in dediği gibi «tek kişilik bir soykırımdır» Hrant Dink cinayeti ve bu ayda işlenmiştir. Ocak ayı onun dışında Onat Kutlar’ı, Metin Göktepe’yi, Uğur Mumcu’yu almıştır bizden. Hepsi için ayrı sızlar içimiz. Bu ayrılıklar sadece birkaç insanı, bir halkı, ya da bir tarafı değil, bir ülkeyi, o ülkenin tarihini, demokrasisini yaralamıştır. Ne gariptir ki Gazeteciler Günü yine Ocak ayına denk gelir.
Ben Uğur Mumcu öldürüldüğünde dokuz yaşındaydım. Benimle aynı yıl doğanların çoğu onu bu cinayetle tanımışlardır. Ve yine çoğumuz, hiç görmediğimiz, gidişiyle tanıdığımız bu önemli insanın ne kadar ciddi bir kayıp olduğunu o yaşta bile kavrayabilmişizdir. «Faili meçhul»’u ilk defa o zaman duymuşuzdur belki. Benim yaşımdakiler ne zaman «Yiğidim Aslanım» şarkısını duysa Bedri Rahmi Eyuboğlu’ndan, Nazım Hikmet’ten önce Uğur Mumcu’yu düşünür. Benim hatırladığım ilk cenaze onun cenazesidir. Yaşamına şahit olmaya yaşımız yetmese de gittiğimiz çoğu evin duvarlarında onun fotoğraflarını görmüş, onun arkasından yaşanan acıya şahit olmuşuzdur. O yılda doğan birçok çocuğun ismi Uğur olmuş, Uğur Mumcu’nun cenazesi milyonların evinden kalkmış ve bugün hala fotoğrafı sadece yakınlarının değil, yine milyonlarca kişinin evlerinde yerini almıştır. Yıllar geçer, arabesk demokrasi dersini ondan öğreniriz. «Biz siyaset bakımından karşıtlarımıza özgürlük tanımazsak birer gizli faşistizdir» der Mumcu. Bugün bu cümle hala aynı etkiyi yaratır insanlar ve siyaset üzerinde. Cesaretin, dürüstlüğün simgesi haline gelmiş bir gazeteci, bir yazar ve büyük bir araştırmacıyı biz maalesef üzerinde «Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi» yazan siyah beyaz fotoğrafıyla tanışmışızdır. Bir faili meçhul cinayetler kuşağı geçiyor zamandan. Yaşımız kaç olursa olsun unutmuyoruz, unutturmuyoruz. Biz Özal çocuklarıyız ya hani, umursamayız diye düşünenler var. Susmayı, susturulmayı iyi öğrettiler ya bize sükûnetimizi altın sayanlar var. Bir suikastın ardından kaç başbakan, kaç adalet bakanı, kaç savcı değişti diye hesap yapmayacağımızı sananlar var. Ama kimimiz, onlara rağmen, herşeye rağmen «durmadan düşünüyoruz, ne çok öldük yaşamak için». Şimdi Uğur Mumcu yaşasaydı, Hrant Dink hayatta olsaydı diye başlayan cümlelerin devamını getirip, onlara yapılması gerekenleri yaptırıyoruz. Hâlbuki onlar yaşıyor olsalar, yeniden katlediliyor olacaklardı.
Onat Kutlar: «Sordum kendi kendime ne yapılabilir çamurdan? Heykel. Acılardan? Aşk. Yoksulluklardan bir devrim bile yapılabilir. Ama hiçbir şey hiçbir şey yapılamaz ayrılıklardan» demiş. Bir ayrılık daha yaşamamamız dileğiyle, bizi onlardan mahrum edenleri lanetliyor, yaşadığımız sürece unutmayacağımız ve unutturmayacağımız bu güzel insanları sevgiyle, saygıyla, hayranlıkla anıyorum.