Bir hayli hareketli geçen bir haftadan sonra ne yazsam sorusu yerini acaba hangini yazsam, hangisine değinsem sorusuna bıraktı

Bir hayli hareketli geçen bir haftadan sonra ne yazsam sorusu yerini acaba hangini yazsam, hangisine değinsem sorusuna bıraktı.
Bir yandan sınır ötesi ve de içi operasyonalar sürerken diğer yandan buna misilleme operasyonlar da sürmekte. Her tutuklama ve havalanan uçak  yurtiçinde bir yanıt buluyor. En son yanıt İskenderun ve Tunceli’den geldi. Ve bu durum karşılıklı restleşme ile böyle devam edecek gibi...
Madenlerde ve tersanelerde cinayetlerin hız kesmediği bir  hafta yaşadık. Cinayetler sürerken Hükümet’de pişkinliğini sürdürdü. Kader ve güzel ölüm söylemleri, içlerinde barındırdıklarıydı ve dillerinden döküldü.
TMMOB 41. Olağan Genel Kurulunu gerçekleştirdi. Birileri için ‘devrimci TMMOB’yi yaratmak’ arzusu bir başka bahara kaldı. Her türlü çıngar çıkarma ve sabotaj girişimi boşa çıkartıldı ve gerçekten TMMOB’ye yakışır bir sonuç bildirgesiyle Genel Kurul son buldu.
Haftanın bir başka önemli gelişmesi ise artık bir terör örgütü olarak tescillenen İsrail’in uluslararası karasularında gerçekleştirdiği saldırıydı. Bu gelişme özellikle AKP ile tabanı arasında bir sınava neden olabilir.
Görüleceği gibi buraya kadar yaşananlar şu ya da bu oranda şiddet içermekte. Ne yazık ki bu şiddet her yöne her yerden dağılan bir şiddet. Aklı ve dili en çok kullanabileceklerin akıldan uzaklaşıp vandallığa soyunmaları yine geçen hafta yaşadığımız bir başka gerçekliğimiz. Pazartesi günü yaklaşık sekiz saat süren bir ameliyettan sonra kayınvalidemi yoğun bakımda bırakıp geç saatte eve geldim. Günün olaylarına ilişkin yorumları izlemek üzere televizyonu açtım. Hemen hemen her kanalda İsrail’in saldırısına ilişkin tartışma programları vardı. Bir süre NTV’de kaldım. Bir yandan canlı olarak sunulan programı izlerken bir yandan da alt yazılarla geçen diğer haberlere gözüm takılıyor. Programdaki gündem ile alt yazılardaki gündem bir hayli farklı. Programda diğerlerinde olduğu gibi İsrailin saldırısı işlenirken alt yazılarda 2 Haziran’da Osmangazi Elektrik Dağıtım Şirketi’nin ve 8 Haziran’da da Bandırma Limanı’nın devirlerinin yapılacağı haberi veriliyordu.
2010 yılının bu ilk çeyreğinde AKP özelleştirme uygulamalarıyla neoliberal piyasacı sisteme entegrasyon yolunda epeyce büyük adımlar attı. Ve bütün bunları yaparken özelleştirmelerin en önemli pazarlama argümanlarından rekabet ve ucuzluk konusunda, örneğin et ve süt fiyatlarında tam tersi olaylar yaşandı. Kapitalizmin küresel krizi en yakıcı bir şekilde pahalılıkla, işsizlikle kendini hissettirirken bu özelleştirme uygulamalarını nerdeyse hiç tepki almadan tıkır tıkır hayat geçirmesi düşündürücüdür.
Bütün bu özelleştirme uygulamalarını yaparken sürekli gündem değiştirdi. Son beş ay içinde Anayasa ve açılım tartışmalarına yoğunlaşıldı. Bu arada ne kadar dahli var bilinmez ise de CHP içindeki değişimlerde gündem tutarak entegrasyon uygulamalarını arka plana itti.
AKP’nin sisteme entegrasyon politikalarını gündeme taşıyacak olan başta sendikalar olmak üzere demokratik kitle örgütleri ve siyasal partiler ise ya kendi iç sorunları ile uğraşmakta ya da birbirleriyle uğraşmaktaydı.
Bu gün devri yapılacak olan Osmangazi Elektrik Dağıtım Şirketi 485 milyon dolara yani yıllık cirosunun dörtte üçüne ( bir başka deyişle üç-beş yıllık kâr bedeline) devredilmektedir. Enerji devlerinin sahipleri ise bu özelleştirmeler ile geleceği söylenen sözde ucuzlamayı ise gelecek on yıla ertelemekteler.
Bandırma Limanı devrinde de benzer bir durum söz konusudur. Sırada diğer enerji özelleştirmeleri ve çok daha önemlisi sağlık özelleştirmeleri var. Enerji santralları, dağıtım şebekeleri, hastaneler birer birer sermayeye aktarılırken halk yarın Erdoğan’ın İsrail’e karşı entipüften tavır alışlarını ve snop hönkürmelerini izliyor olacak.
Bütün bunlar yaşanırken halkı uyaracak, dikkatleri maden, tersane cinayetlerine, başını alıp giden et fiyatlarına, her geçen gün daha fazla para vererek alınabilen sağlık hizmetlerine çekecek,
Yine argo deyimle mal batıya kayıyor deyip enerji santrallarına, hastanelere, talan edilen kentlere, meta haline getirilen suya sahip çıkacak,
Çatışmaların arkasındaki gerçeği deşifre edecek, dağda ve düzde kırımları durduracak, birarada yaşamı ve mücadeleyi örecek,
Olası ittifaklarına, alanlarda yan yana olduklarına değil, emperyalizme ve faşizme karşı pompalı tüfeklerini doğrultacak kan aranıyor. Hem de hemen, şimdi!