Acılarından arınmış bir hayat düşü

IRMAK ADA

Acılarından arınmış bir hayat, düşlenesi bir güzellik duygusu bırakır insanda. Herkes acılarından kurtulmak ister. Biz insanlar duygularımızı bazı kategorilere bölmüşüzdür ve acı da kaçılması, yakalanırsak da bir an önce kurtulunması gereken duygular rafının en göze çarpan yerindedir. Denilebilir ki çocukluk masallarındaki ‘öcü’lerin yerini yetişkinlikte acılar almıştır. Peki acısız bir hayat, gerçekten de düşlenesi bir şey midir? Bilgisayar ekranında yazılmış bir cümleyi seçip tek tuşla siliverir gibi hayatımızdaki acıların da tümünü seçip silebilir miyiz? Böyle bir imkân verilse bize, hiç düşünmeden kabul eder miyiz?
‘Vücut’ filmiyle tanınan ödüllü yönetmen Mustafa Nuri, Mona Yayınları’ndan çıkan ilk romanı ‘Nehir ve Tüm Diğer Şeyler’de insanın acılarından bir bedel karşılığında kurtulabildiği bir dünyaya götürüyor okurunu.

Kitaba adını veren Nehir, romanın dünyasında herkesçe bilinen, ona başvuranların gerekli koşulları yerine getirmesi halinde onları acılarından sonsuza dek arındıran bir varlık. Belirli noktalardan yalnızca çocukların rehberliğinde ulaşılabilen bu Nehir’in kendine has kuralları ve modern insanın tuhaf bulduğu bir işleyişi var. Roman, ismini okurla paylaşmayan anlatıcımızın, bu gizemli Nehir’e yolculuğuyla açılıyor. Ana karakterimiz, varış noktasına doğru ilerledikçe okur da bu gizemli yere dair bilgi ediniyor yavaş yavaş.

Nehir’in iki önemli kuralı var. Birincisi, insanların acılarını alma karşılığında onlardan bir bedel istiyor ve acısından kurtulmaya talip olanlar bu bedelin ne olduğunu, o şey ondan alınana kadar öğrenemiyorlar. Deyim yerindeyse boş kâğıda imza atarak gidiyorlar Nehir’e. Kiminin gözünü, kiminin sesini, kiminin aklını alıyor Nehir. İkinci özelliğiyse, oraya gelmeye karar verenlerin yalnız gelmesi, Nehir sınırlarına varana kadar kimseyle iletişim kurmaması, cep telefonu ve diğer metal ile plastik eşyaları Nehir sınırlarına sokmaması gerekiyor. Toplumdan tamamen soyutlanan ve ne olduğunu bilmedikleri bir bedeli ödemeyi kabul edenleri süresi belirsiz bir bekleyiş karşılıyor daha sonra.

Roman da aslında bu bekleyişle başlıyor ve şekilleniyor. Nehir’in onu çağırmasını bekleyen karakterimizin bu süreçte tanıştığı ve her biri farklı acılar sebebiyle Nehir’de bulunan üç insanla yakınlık kurmasıyla olaylar, yolculuğun başında hiç ummadığı bir dönüş alıyor. Kendi ismini okurdan gizlediği gibi tanıştığı insanları da kendince yakıştırdığı isimlerle anıyor: Komşu, Gandi ve Kaçak. Ana karakterin yeni tanıdığı bu üç insanla girdiği etkileşim, onun düşüncelerinin yönünü de değiştiriyor.

Karakterin ağzından dinlediğimiz hikâyenin akıcı bir anlatımı var. Kısa ve etkili cümlelerle, yer yer bir günlük, yer yer de okura mektup samimiyetinde ilerleyen roman, anlatıcının karmaşasını okura da bulaştırmakta zorlanmıyor. Üstelik bunu da özel bir çaba sarf etmeden yapıyor. Toplumun, ailenin, sevgi bağının, ahlaki zorunluluk ve iki yüzlülüklerin bireylerdeki tezahürünü, bunlara dair ahkâm kesmeden, çarpıcı ama nazikçe sokuyor okurun zihnine.

‘Nehir ve Tüm Diğer Şeyler’, birbirinden ilginç kahramanların kesişen yaşamları üzerinden hayatın anlamını ve anlamsızlığını sorgulayan, bunu yaparken okuru da kendisiyle yüzleştiren bir ilk roman.