Açılım, reform  ve nihayet eylem planı

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ilan edilişinin 73. yılında insan haklarının en temel tanımını bile yeniden yapmak zorunda bırakıldığımız günlerdeyiz. Dünyayı daha iyi bir yer yapmak adına yola çıkan bu devrimci adımın tam anlamıyla başarılı olması iktidar yarışında olanların siyaset oyuncağı olmaktan çıkarılabilmesine bağlı. Bu da şüphesiz söz değil eylemin arkasında bütünleşmekle mümkün. Gücünü; doğayı, insanlığı sömüren neoliberal düzenden alan ülkeler bile hak ihlallerini azaltma adına hukuk ve anayasa çerçevesinde çağın koşullarını da gözeterek düzenlemeler yapmakta. İnsan hakları her şeyden önce etik bir meseledir. Etik ise uygulayıcı konumda olan yöneticilerin sahip olması gereken bir erdem.

Bizim ülkemizde insan hakları mücadelesinin geçmişi özellikle asırlardır süregelen ayrımcılığın sağ iktidarlar tarafından kullanışlı bulunmasıyla keskinleşiyor. Geldiğimiz noktada etnik köken ve inanç üzerinden toplumsal norm belirleyen hükümetlerin kolaylaştırıcılığıyla kendine yer bulan AKP hükümeti ise kendi siyasal iktidarının normları dışında olan herkesin her hakkını ihlâl etmeyi bir norm olarak tanımlıyor. KHK’lerle da kendi normlarına uymayanları cezalandırmayı yasallaştırıyor. İnsan haklarının sadece “hak edenler” için geçerli olması kâğıt üzerinde kabul görmüş evrensel beyanname gerekliliklerini benimsemiş görünmek için bir engel teşkil etmiyor. Bugünlerde iktidarın dolayısıyla da aynı manşetlerle kamuoyu oluşturan medyanın gündeminde İnsan Hakları Eylem Planı var.

YENİ ADIMLARA İHTİYAÇ VARDI

‘İleri demokrasi’ vaadiyle hak ve özgürlüklerin savunusu adına büyük bir iddia ile iktidara gelen AKP’nin siyasal İslâmı rejim haline getirmek için dillendirdiği ‘ılımlı İslam’ modelinin dünyaya, özellikle Avrupa’ya pazarlanabilmesi için kavramlarla oyun oynayacak, kelimelere takla attıracak bir “kültürel iktidar” temsili gerekliydi. İktidarın kadrolarının başaramadığı bu ihtiyacı üstlenen bazı liberallerin, kendileri gibi kullanışlı afili tanımlar üretmekle kalmayıp kavramların içini boşaltarak süslü cümlelerle yeni tanımlar yaratarak destek olduğu “Yeni Türkiye” rejiminde önceleri “açılımlar” gündemdeydi. Öyle ya “akıl tutulmasından” kurtulmak için “ezber bozacak”, üst ya da “ortak akıl” adımlarına ihtiyaç vardı.

Asırlardır asimile edilen, hakları gasp edilen, işkence gören, katledilen Aleviler, Kürtler için açılımlar planlandı. Alevi Açılım’ıkatilleri korunan, adaletsiz bırakılan Sivas Katliamı’na “hayırlı” bir zaman aşımı kararı getirdi. Böylece muaviyeden bugüne Malatya, Maraş, Çorum, Gazi ve hatta Gezi için adalete görkemli bir kilit vurularak katillere yargılanmama güvencesi sağlandı. Ali’siz Alevilik gibi mesnetsiz bir tanımla Alevilerin gerçeğine mühür vurulmak istendi. Tüm gerçekleri, tüm sırları, insanda arayan; kadın ve erkeğin birlikte ibadet ettiği Alevilik inancına cami yolu açıldı. Kürt açılımıyla Dersim Katliamı AKP grup toplantısına kenar süsü oldu. “Literatürde” kalan göstermelik özür asla mecliste somut bir yüzleşmeye ve adalete olanak sağlayacak bir adıma dönüşmedi. RTE’yeŞivanPerver’le şarkı söylettiren bu açılım Kürtçe şarkı söyleyen sanatçıları örgüt propagandasından tutuklanmaktan kurtarmadı. Dersim ve üç kentin Kürtçe adına “izin çıktı” ama devlet eliyle Roboski’ye ölüm düştü. Adalet aramak şöyle dursun Roboski demek bile yasak.

Ardından “reform” modası çıktı. Örneğin “Hukuk reformu.”AKP iktidarında kuvvetler ayrılığı sonlanmış, yargı bağımsızlığı CB tarafından atanmış hukukçulara emanet edilmişti ama Anayasa maddelerini isteğine göre yorumlayarak istediği zaman uygulayan, istemediklerini de uygulamayan iktidar partisine Anayasa’ya en fazla müdahale eden parti olma unvanını kazandıran bağımlı yargının inşa adımları artık yetmiyor olmalı ki hukuk reformu elzem oldu.

SONLARDAYIZ

AKP’nin 18 yıllık iktidarında insan hakları alanında istikrarlı bir gerileme “sürdürülebilir” oldu. Geçmişten bugüne faili meçhul cinayetler, katliamlar, kayıplar sorgulanmazken, sorgulama talepleri, hak arayışları engellendi. Yeni katliamlara zemin hazırlayacak söylemlerle tüm hak savunucuları hedef alındı. Muhalefetin her eleştirisi anlamını artık yitirmiş bir “terör” ve “teröristlik” tanımına hapsedilerek hapishaneler dolduruldu. En fazla tutuklananlar gazeteciler, siyasetçiler ve insan hakları savunucuları oldu.

İnsan haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olduğum dönemde hazırladığım AKP’nin İnsan HaklarıKarnesi’nde yer verdiğim gerçeklerden bazılarını güncelleyerek hatırlamakta fayda var. Zira ileri demokrasinin yeni rejimi ileri değil daime geri gidiyor. Türkiye Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 128 ülke içinde (2019’a göre 6 sıra gerileyerek) 107. sırada. İktidar üzerinde en az denetimin olduğu ülkeler kategorisinde ise 128 ülke arasında 124. sırada yer alıyor. Uluslararası hukuk kapsamında tesis edilen temel insan haklarına en fazla saygı göstermeyen ülkeler arasında ülkemiz, 128 ülke arasında 123. sırada. AİHM’ne en fazla başvurusu olan ikinci ülkeyiz ama en fazla hüküm giyen ülke rekorunu kaptırmıyoruz. Dünyada en fazla gazeteci hapseden ülke yine Türkiye. Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 154. sıradayız. Dünya Demokrasi Endeksi’nde 165 ülke içinde 104. sıradayız. Raporda Türkiye’nin geçen yıla göre 6 sıra yukarı çıkışı kaydedildiyse de bu durumun “ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi'nin 2019 yerel seçimlerinde güçlü bir varlık göstermesinin ardından kamuoyu yoklama anketlerinde de güçlü bir performans sergilemesinden kaynaklandığı" vurgulanıyor. Küresel Cinsiyet Eşitliği Endeksi’nde 153 ülke arasında 130. sırada yer alıyoruz. Küresel Barış Endeksi’ne göre 160 ülke arasında 150. sırada ve Avrupa ülkeleri arasında en az barış olan ülke olarak sonuncu sırada yer aldı. OECD Daha İyi Yaşam Endeksi’nde 41 ülke arasında 38. sırada olan ülkemizde bir insan hakları eylem planına ihtiyaç olduğu aşikâr değil mi?

YENİ HAMLE İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI

Açılımların, reformların ülkemizi getirdiği durumu bu köşenin sınırları nedeniyle çok yetersiz ama çarpıcı başlıklarla mercek altına aldım. Şimdi kadına yönelik şiddeti önleyen İstanbul Sözleşmesi’ni reddeden, AİHM’nin kararlarını tanımayan özgürlükçü saray rejiminin yeni hamlesi insan hakları planının devreye alınmasıyla birlikte yaşananlara da bakalım.

“Farklılıklar zemininde toplumsal uzlaşı, başkalarının haklarına saygı, hukuk önünde eşitlik gibi ilkeler insanlığın büyük bedeller ödeyerek modern hukuk düzenlerine kazandırdığı evrensel değerlerdir. Bu değerler aynı zamanda demokrasinin içini dolduran bir işlev görmekte, kimsenin insan haklarını ortadan kaldırma özgürlüğüne ya da özgürlükleri yok etme hakkına sahip olmadığı bir eşik de belirlemektedir. Kuşkusuz, insanın nasıl inanacağı, nasıl düşüneceği, nasıl giyineceği, nasıl görüneceği, kısaca nasıl yaşayacağı münhasıran insana ait bir tercihtir.” Bu cümleler birebir İnsan Hakları Eylem Planı için hükümetin hazırladığı kitapçıkta yer alıyor. Görülüyor ki sarayın efendisi kavramların, tanımların, sözcüklerin de efendisi olma isteğine gem vuramıyor. Söylenenler gerçek olsun ya da olmasın.

Eylem planı pek güzel. Peki ya gerçekler? OHAL’de insan hakları heykelini bile tutuklayan iktidar son iki üç günde, bir iktidar döneminde zor alınacak yolu aldı. Ömrünü insan hakları savunusuna adamış bir milletvekili olan Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun sosyal medyada haber paylaşımı nedeniyle milletvekilliği düşürüldü. Meclis’ten bir baskınla gözaltına alındı. İnsan Hakları Derneği Eş Başkanı Öztürk Türkdoğan da gözaltına alındı. Kayyumlarla, tutuklamalarla sindirilemeyen, susturulamayan muhalefet partisi HDP’ye kapatma kararı için mahkemeye başvuruldu. Gazetecileri, sanatçıları muhalif fikir ve paylaşımları nedeniyle hukuk sopasıyla zapturapta alma furyasının son halkasına Enver Aysever ’in gözaltına alınması eklendi. Hukuka aykırı bir gece yarısı hamlesiyle İstanbul Sözleşmesi’nin feshedildiği açıklandı. Boğaziçi’nde öğrenciler ve akademisyenler hala nitelikli eğitim hakkı için direniyor. Medeni hukuku, kadınları ve laikliği alenen hedef aldığı için göstermelik olarak meslekten uzaklaştırılan GATA başhekiminin soruşturması tamamlandı ve yeniden göreve başladı. Defalarca koruma talep eden kadınlardan birinin katili daha tahliye edildi. İktidarın katilleri, azmettiricileri milletvekili, bakan, üst düzey bürokrat olarak değerlendirme, ödüllendirme geleneği, küçük ortak MHP’nin kongresinde bir kez daha vücut buldu. Bahçelievler Katliamı, Doğan Öz cinayeti ve Kemal Türkler cinayetinin failleri MYK üyesi seçildiler.

HUKUK EŞİTLİĞİN GÜVENCESİ

Şimdi bu İnsan Hakları Eylem Planı ile “Toplumu ‘seçkinler’ eliyle geliştirilmiş buyruklar etrafında şekillendiren anti-demokratik devletlerin tam aksine, demokratik hukuk devleti tek doğru anlayışının reddine dayanır. Çoğulcu bir anlayışı temel alan hukuk devleti; hukuku, sadece belli bir gruba imtiyaz tanıyan bir araç olmaktan çıkarıp, herkese eşit ve adil bir anlayışla sunan devlettir. Hukuk, özgürlükler hedefinin pusulası, eşitliğin güvencesidir” sözleriyle tarif edilen plana sırtımızı güvenle yaslayarak en özgür, en adil ve en eşit bireyler olarak yaşamaya devam etmemiz bekleniyor.

Aristoteles’in dediği gibi, herkes bildiği şeyin doğru olduğuna inanır. Ancak şüpheye asla yer bırakmamak gizli kibrin göstergesidir. Bizler insan haklarının gerçekten korunabilmesi ve eylemin yine söylem olarak kalmaması için Aristoteles’in Phronesis olarak tanımladığı erdemle, asla aşağı bakmadan, ritmik zıplayarak yaşamaya devam edeceğiz. Duyarak, görerek, paylaşarak ve direnerek.