Hemen her insan tekinin hayatı boyunca, bodoslama dalmayı içinden geçireceği bir su kıyısında; başına gelmiş, sonra da kendi çocuklarına

Hemen her insan tekinin hayatı boyunca, bodoslama dalmayı içinden geçireceği bir su kıyısında; başına gelmiş, sonra da kendi çocuklarına tavsiye niteliğinde ‘düstur’ olmuştur iki kelimelik o malum söz, “yüzme bilmiyorsan açılma, boğulursun!”
Bu nasihat sözünü AKP’nin adı ‘Açılım’ olan Kürt Sorununun çözümüne dair mevzuuna getirip bağlamaya yeltendiğimizde, mevzuun pek de ‘lakayt’ yürütüldüğünü ifade etmek ‘kayıt dışı’ sayılmamalı.
Hele hele hükümet sözcüsünün “Milli Birlik ve sonuna kadar kardeşlik” vurgulu son kez açılım açıklamasından sonra! (Bak 15 Ocak tarihli İçişleri Bakanı açıklamaları).
Düşünün ki; iktidarda yedi senedir parlamentonun üçte iki çoğunluğuna ‘muktedir’  bir parti var. Ve bu muktedir, Cumhurbaşkanını kendi içinden seçmiş, Meclis Başkanını da öyle… Sonra anılan süre boyunca kesintisiz hükümet olmuş. Devlet bürokrasisinde de egemen. Yardım örgütlenmelerinden tutun, aklınıza gelebilecek bir dolu alanda artık söz sahibi. İdeolojisi ile hemfikir medyası, stk’ları da cabası.
Ama ülkenin kanayan yarası Kürt Sorunu’na gelince ‘nedense’ topu başka alanlara atmak, iktidara daha cazip…
İşin açıkçası açılım mevzuu AKP Hükümetinin yumuşak karnı!
Neden mi? Söyleyeyim; meselenin muhataplığı konusunda bigânelik var da ondan. AKP Kürt Sorunu’nu Kürtlerin siyasal temsiliyeti olan muhatapları ile değil, muhatapsız ve de kırıntı kabilinden telaffuz edebileceğimiz epeyce küçültülmüş ‘yemlerle’ çözmeye çalışıyor. E tabi böyle bir niyeti de gelinen aşama açısından Kürtler haklı olarak kabule yanaşmıyor.
Bu durum mesela trt şeş’de zuhur eden salt inanç temelli ‘İslamî’ persektife Kürdün kültürel ve siyasi karşı duruşunda kendini fark ettiriyor.
Osmanlının ‘hayır kurumları’ üzerinden yürüyen ve yüzlerce yıl sonra AKP’de de varlık bulan “yoksullaştır-yardıma muhtaç kıl-köleleştir” zihniyetinde kendini ele veren ekonomik açılımında da görüntüye takılıyor.
Siyasal olarak ise muktedir parlamanter temsiliyetin önünü tıkayan seçim barajını kaldırmak ya da uygun düzeye çekmek (mesela %5) istencinin adını dahi telaffuz etmezken, seçilmiş Kürt vekillerin (Türk ve Tuğluk) üyeliklerini düşürüp partilerinin kapatılmasına (DTP ) el ovuşturuyor. Belediye Başkanlarının ellerinin kelepçelenip tutuklanmalarına ise “olacağı buydu” yorumunu yapmayı uygun buluyor.
Bir başka cepheden de iktidar, olanca ‘kifayetsizliği’ni muhalefetin ‘yıkıcı-dökücü’ acımasız eleştirelliğine veriyor. “Biz bu işi çözeceğiz” de CHP ve MHP “fırsat vermiyor” savunusu tek kelimeyle işi en basitinden hafife almak ve gelecekteki bir kurguya malzeme oluşturmaktan öte bir anlam taşımıyor. Muhalefet, bilinir ki iktidarın ‘ak’ dediğine ‘kara’ demek üzerine, politikasını bina edecek. Bu öteden beri politik olarak Türkiye’de böyle yürüyen bir iş! İktidar ise doğru bildiği ‘işini’ yapacak. Bir başka kural da bu…
Şimdi bütün bu siyasal-kültürel-ekonomik ‘icraatların içinden’ meselesinin görsel panoramasını, adı ‘Kürt Açılımı’ olan ve başlamadığı noktada kendini tüketen mevzunun göbeğine hikâyeyi ‘ithal ikameci’ mantıkla monte etmeye kalktığınızda size, birileri, “açılma kardeşim, boğulursun hem de bir kaşık suda…Sonra da dünya aleme rezil-rûsva olursun” demez mi!
Der, elbette…
İşte ben de onu diyorum. Demokratlığı sadece kendine istersen bunun adı demokratlık olmaz, başka bir şey olur. Ve açılacaksan açıl ama kuralıyla, kaidesiyle, hedef kitlesiyle, muhatabını da ciddiye alarak. Yoksa boğulursun, ayan beyan bilcümle şekilde görüldüğü gibi…
Bunca kelamı  neden mi ettim. Vallahi ben de bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var. Açılsınlar istiyorum. Açılın artık. Açılın da “açılım” dediğinizin ne olduğunu görelim bir…
Çünkü;
“tarih hissizdir
kayıtsızdır kendi bilgisine
zamanlar asri
ama iktidar isterse
tarih öncesine kadar gider
ejderler konuşur
yenilenmiş  silahların diliyle
sahibine doğrultulur her nesne”*
*Murathan Mungan. İkinci Hayvan.
Metis 2010. İstanbul