“Ekşilina’nın Hayret Verici Maceraları 2: Mucize Beklerken” Ekşilina’nın ve hayatındaki tüm ilginçliklerin ikinci perdesi. Elini hiç korkak alıştırmayan, kalemini hiçbir cümleden esirgemeyen, ciddi ve harbi bir çocuk romanı

Acımasız dünyanın cesur ve genç prensesi

ÜMİT MUTLU

Hayat adil değil. Hiçbir zaman öyle olmadı. Öyle olduğunu da hiçbir zaman iddia etmedi. İyilerin kazanmasının garanti olmadığı, kötülerinse mezalimliklerine rahatça devam edip aklanabildiği, hayırsız bir dünya burası.
Minik prenses ve prenslerin, her şeyin en iyisini hakkettiği inancı da, ancak masallarda geçerli.

Ve masallar, zaten tam da bu yüzden biraz tehlikeli. Egemen ahlaki kuralları daha da pekiştirdiği; hayal gücünün, hiçbir zaman gerçekleşemeyecek kadar ötesinde duran düşleri rasyonalize ettiği ve hepsinden öte, iyi-kötü kavramının içini boşaltıp hayattaki herkesin siyah ve beyaz kadar net olduğu fikrini, çocukların zihinlerine yerleştirdiği için.

Tüm bunlar yüzünden; hakiki olayların hakiki sonuçlarına dair edebi eserler okuyabilmek, hem çocuklar hem de büyükler için önemli olmalı.

Ekşilina Klara Lilith Schmitt on iki yaşında; dört ismi, iki kaplumbağası, bir tane çok yakın dostu ve yıkık dökük bir hayatı var; ve tüm bu bahsettiğimiz hakikatin de birebir içinde. Tam ortasında. Annesi ölümcül düzeyde hasta, babası aileden ayrılmış. Bir zamanlar yaşadığı ve çok sevdiği evinden taşınıp dandik ufak bir apartman dairesine yerleşmiş ve hayatındaki diğer her şey de kötüye gitmeyi sürdürüyor.

İşte Ekşilina’nın hakikati bu
Üç kitaplık serinin (ilki; Ekşilina’nın Hayret Verici Maceraları: Yıkık Dökük Krallığım, Tudem Yayınları, 2015) ikincisi olan Ekşilina’nın Hayret Verici Maceraları 2: Mucize Beklerken, elini hiç korkak alıştırmayan, kalemini hiçbir cümleden esirgemeyen, ciddi ve harbi bir çocuk romanı. İçinde, fantastik maceralara atılan fırlama çocuklar; tek eğlenceleri, anne-babalarına zekice laf sokmak olan kardeşler ya da genel geçer ve komik olmayan öykü parçacıkları falan yok. Ama bunlar yerine dostluk, hayatla mücadele, gerçek bir aile dayanışması, kabullenme ve umut var.

Bolca umut var
Zaten kitabın, bir duygu sömürüsü külliyatına dönüşmemesinin en önemli sebeplerinden biri de bu. Ekşilina, hayatındaki tüm zorluklara rağmen umudunu ve gülümsemesini asla kaybetmeyen bir karakter. Ve bunu, umut etmesi gerektiği için yapmıyor; hayatın böyle bir şey olduğunu anladığı için yapıyor. Umut onun içinde, işlevsiz ve sadece adı olan bir apandis değil; ümidini hiçbir zaman yitirmeyen, yaşamsal bir omurilik soğanı.

Ve tıpkı soğanın katmanları gibi, Ekşilina’nın da üst üste yığılmış, hafif geçirgen katmanları var. Birincisi (ve belki de en dipte duranı), temel bir aile hikâyesi aslında. Annesinin hastalığından sonra onları terk edip giden (tabii aslında bu Ekşilina’nın bakış açısı) bir baba var, adı artık sadece “Adam”. Ekşilina, hayata ve her şeye dair öfkesini ona yönlendiriyor; bu yolla belki kendisini rahatlatıyor, belki de bir şeylerden intikam aldığını düşünüyor. Ve babasıyla arasındaki köprüyü yeniden kurmaya çalışıyor. Bir diğer katman annesinin hastalığı elbette. Ekşilina, onun zor durumunun tam anlamıyla farkında; zaten ne annesi ne de diğer insanlar, Ekşilina’ya onu avutacak ya da uyutacak bir ‘pembe yalan’ söylüyor. Ekşilina, kaçınılmaz sonun farkında, elinden gelen tek şeyse, ânı yaşayıp annesiyle olabildiğince mutlu vakitler geçirebilmek. Ve tüm bunların ötesinde, en üstte duran cesaret ve umutla örülü bir kabuk var; hayattaki en baş edilemez gibi görünen şeylere karşı bile dik durabilmek mümkün, diyor bu kabuk, dik durup yeri geldiğinde onunla alay ederek, gülmek. Kahkahalarla.

Ödüllü genç yazar Finn-Ole Heinrich
Kitabın başarısındaki en büyük etmen, ödüllü genç Alman yazar Finn-Ole Heinrich. Gerek seçtiği konu gerekse onu işleyişi itibariyle, Heinrich her türlü övgüyü hakkediyor. Buna ek olarak, genç yazarın dile ve üslubuna son derece hâkim olması, kitabın edebi değerini katlıyor. Kimi cümleler, Ekşilina’nın anlık bunalımları gibi uzun ve kasvetliyken; diğer pek çoğu, yine Ekşilina gibi net, coşkulu, hayat dolu ve eğlenceli. Ve pekâlâ, bir yetişkin kitabı olarak da okunabilir bu roman; ve hem çocukların hem de yetişkinlerin, belki farklı yönlerden ama eşit miktarda zevk alabileceği böylesine bir kitap yaratmak, hiç de kolay bir iş değil. Buna, itinalı ve temiz bir çeviri de eklenince, kitap bir anlamda kendisini tamamlıyor.

Kitabı tamamlayan bir şey daha var: Rán Flygenring’in çizimleri. Baştan sonra, son derece stilize bir şekilde resmedilmiş kitabın çizimleri, Ekşilina’nın da ruhuyla birebir örtüşüyor. Onları daha da etkili kılan, Tudem’in sert kapaklı, kaliteli baskısı.

Mucize Beklerken; Ekşilina’nın ve hayatındaki tüm ilginçliklerin ikinci perdesi. Üçüncü ve son perde olan Evrenin Sonu ise merak ve heyecanla bekleniyor. Bu zaman zarfında da, çocuklara (ve aslında büyüklere de), cesaretin ve umut dolu gücün nasıl bir şey olduğunu, itinayla anlatıyor bu küçük kız:

“Bu benim çizgi romanımın kapanış karesiydi, tam sayfa, bütünüyle renkli: Annem orada, o pozuyla duruyor, bense yukarıdan, süper kahramanların lideri olarak onu izliyordum. Görev tamamlandı, bu tuhaf kahraman da krallığa bunu bildiriyordu. Annemin üzerindeki, kendi tarzında bir süper kahraman kostümüydü: Pijama ve lastik çizmeler, başında uyuyakalmış lülelerden karmakarışık bir miğfer ve şaldan bir pelerin. Pijamasını bugün hâlâ giyiyor, şalıysa genelde ben takıyorum.”