Olağanüstü dönemlerde kendilerini çaresiz, aciz hissedenler, bir şeyler olmasını, birilerinin bir şeyler yapmasını ve hatta bir mucize gerçekleşmesini bekleyebilir.
Duru, mavi bir gökte şimşek çakmayacak. Mucize peşinde değiliz. Hayatta kalmak peşindeyiz. Hayatta kalmak arzusu doğaüstü bir mucize istemek değildir, içgüdüdür, doğal bir arzudur.

Faşizm bizleri mucizelere bel bağlamaya da zorluyor. Faşizm çırçıplak bir şiddettir, zordur ve evet buna da zorluyor.

Teslim almakla, öldürmekle yetinmiyor. Çaresiz hissetmemizi, işimizin mucizelere kaldığına inanmamızı dayatıyor.

Bu konuda 1856-1915 yılları arasında yaşamış sosyalist-anarşist Amerikalı yazar ve felsefeci Elbert Hubbard’ın bir sözü var: “Mucize öyle bir şeyi görmemiş olan insanlar tarafından kendilerine anlatılanları dinleyenlerin tasvir ettikleri bir olaydır.”

Dinsel literatürde peygamberlere atfedilen doğaüstü olaylar olarak bilinir ama mucize “acz” kökeninden gelir ve bir anlamı da “aciz bırakan şey”dir. Aciz olanlar bel bağlar mucizeye…

Ne gibi mucizeler?! ABD’nin Suriye kızgınlığıyla mesela NATO ordusuna (Mısır benzeri) darbe yaptırması? Hani Irak’ta da “mucize” yaratıp Saddam’ı devirmişlerdi!

Belki de IŞİD yüzünden veya Kürt direnişiyle, kanlı bir iç savaş sonunda tepetaklak imha olması? Cehennemden kaçış arzusundakileri başka bir “cehenneme kaçış”a zorluyor faşizm...

Kim bilir, seçmen bu sefer Kılıçdaroğlu-Bekâroğlu ikilisinin dindarlığına ikna olur, CHP iktidara geliverir! Veya ne güzel olurdu, yine ve hiç “beklenmedik” bir anda ikinci bir Gezi isyanının patlak vermesi! Yeni ve yine bir “mucize” mi?

Duru bir gökyüzünde yine şimşek çakması…

Sahi bir mucizeyi anlatan bu sözü Marx söylememiş miydi?

Elbette tarih dışı bir süreç yaşamıyoruz. Faşizmin inşasında Hitler’le çarpıcı benzerlikler var. Diktatörlük bakımından Louis Bonaparte’ın 19. yüzyıl başlarında Fransa’da yaptığı hükümet darbelerinde de benzer haltlar yenmişti. Ve bizim Marx “Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i” kitabında Fransa’daki o darbe sürecinin ve devrimci olayların 1848’den 1851’e kadarki somut tahlilini yapmıştı.

33 yıl sonra Engels, üçüncü Almanca baskısına yazdığı önsözde Marx’ın o kitabını “Duru gökte çakan bir şimşek gibi tüm siyaset dünyasını şaşırtan gerçekten dâhiyane bir çalışma” olarak sunmuştu. Marx ise daha önce kitabının Almanca ikinci baskısına yazdığı önsözde, Victor Hugo’nun da o döneme ait kaleme aldığı “Küçük Napoléon” kitabından söz ederek şöyle demişti: “Victor Hugo, hükümet darbesinin sorumlusuna karşı acı ve nükteli sövüp saymalarla yetiniyor. Olayın kendisi, ona, duru bir gökte çakan bir şimşek gibi görünüyor. Olayı, ancak, bir bireyin zora başvurması olarak görüyor. Böyle yapmakla, onu küçülteceği yerde, ona tarihte eşi görülmemiş kişisel bir girişkenlik gücü yükleyerek, büyüttüğünü fark etmiyor. Bana gelince, ben, Fransa’da sınıf savaşımının sıradan ve kaba bir adamın kahraman gibi görülmesini sağlayacak koşulları ve durumu nasıl yarattığını gösteriyorum.”

Victor Hugo’nun hatasına düşmemek lazım! Bizim başımızdaki diktatör de duru bir gökte çakan bir şimşek değil. Mucize eseri ortaya çıkmadı, mucize yaratmıyor, karşı karşıya olduğumuz her şey sıradan ve kaba bir adamın zora başvurmasından ibaret değil, kurumsallaşmış bir faşizm. Diktatör, tarihte eşi görülmemiş birisi mi? Asla. Sadece benzerlerinin taklidi… Sıradan ve kaba ve kibirli bir adamın kahraman (!) gibi kostaklanmasını sağlayan koşulları değiştirmeliyiz ve değiştirebiliriz.

Şimdilik neo-liberalizm, emperyalizm ve siyasi İslamcılık sayesinde keyfi bir yönetimin sömürücü sınıflara özgü keyfini çıkarıyorlar, ama keyifleri de pek yok, çünkü başlarındaki bir giderse hepsi birden gidecek. Başlarındakinin orada kalması da adeta mucizeye bağlı!

Ama Artvinliler mucize peşinde değildi ki. Onlardan mucize beklemedik hiç. Liseliler mucize peşinde değildi ki. Onlardan da mucize beklemedik hiç.

Aslında bu örnekler biriktikçe, çoğaldıkça, yaygınlaştıkça ve örgütlü güç haline geldikçe, faşizm kendi acizliğini görüyor, görecek.

Şimdi hayatta kalmamız bile mucizeymiş gibi dayatılıyor ya...

Mucize’ye hakikaten ihtiyaç yok… Kendimizi aciz hissetmeyelim ve gündüzleri duru gökyüzünde haziran güneşimizin, geceleri yumruklu yıldızlarımızın ne anlama geldiğini unutmayalım yeter...