Açlık terör örgütü

Yandaş basının yancı köşelerinden peşi sıra yakınmalar duyuluyor. Darbe girişiminin ardından ilân edilen OHAL uygulamalarıyla ilgili olan bu şikâyetler, FETÖ ile mücadelede yanlış bir yola girildiği ve bunun başta AKP içindeki ‘saklı’ FETÖ’cüler olmak üzere, hükümetin hata yapmasını arzu edenler tarafından mutlulukla karşılandığı üzerine... İlk başlarda büyük bir titizlikle yapıldığı iddia edilen devletten FETÖ’cü ayıklama işinin gittikçe problemli hale geldiği; FETÖ’cü olmadığı bilinmesine rağmen açığa alınan/ihraç edilen kamu çalışanlarının yaşadığı mağduriyetlerle sorunun insani ve sosyal bir boyut kazandığı; ele alınış biçimiyle de iktidara olan güvenin hızla azalmasına neden olduğu dillendirildi. KHK ile ihraç edilen Akademisyen Nuriye Gülmen ve Öğretmen Semih Özakça’nın, “Sırf muhalif oldukları için işten atılmadıysalar, inandırıcı delillerle kamuoyu bu konuda ikna edilmeliydi” şeklinde hükümetten açıklama bekleyen iktidar kalemlerini zor durumda bırakan tahliyeler yaşandı. İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı gibi FETÖ sanığı serbest bırakılırken, işini geri almak için açlık grevi yapan öğretmenlerin sırf muhalif oldukları için işten atıldıkları kanısının toplumda yerleşiyor olmasından rahatsızlık duyuldu. Konunun muhatabı hükümetten ise sessizlikten başka bir şey gelmedi.

Nuriye ve Semih öğretmenler Ankara’da Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde, işlerini geri istedikleri için 34’ü gözaltında geçen 120 günlük oturma eyleminden sonra açlık grevine başladı. 69. güne gelindiğinde yurtiçi ve yurtdışından 541 akademisyen, yazar, aydın ve sanatçı, OHAL ve KHK’lere karşı yapılan bütün demokratik eylemlerin meşru olduğunu ve haklı bir talebi dile getirdiğini söyleyerek eylemcilere destek açıklaması yaptı. Açlık grevi, haksızlık karşısında ilk itiraz yöntemi olarak tercih edilemeyecek kadar zor, insanın çaresizliğini duyurmak için son çığlığıdır. Darbe girişiminden bu yana açığa alınan, tutuklanan ya da ihraç edilen çoğu kamu görevlisi 37 kişinin de intihar ettiğini not edelim. Nuriye ve Semih, diğer KHK’liler gibi sivil ölüme terk edildi. İşlerinden atıldılar. Gelirleri yok. Hukuki yollar kapalı. Başka bir yerde ders veremiyorlar. Kamu haklarından mahrumlar ve sağlık güvenceleri yok. Başka bir ülkeye gidip yeni bir hayat da kuramıyorlar çünkü pasaportları iptal edildi. Açlık grevlerinin 72’nci gününe gelindiğinde hükümetten henüz bir açıklama gelmemişti. Konuşmamak üzerine grup kararı vardı. AKP’li Said Yüce, konuyla ilgili 192 gündür susan muhatap taraf olarak öğretmenlere ve destekçilerine diyalog yöntemini önerdi. Sanki öğretmenler aylar önce hukuki başvuru yapmamış ve incelenmeden reddedilmemiş gibi… Sanki aylar önce YÖK ve MEB’ye başvurmamış ve muhatap aradıklarını bildirmemiş gibi… Aylarca, Türkiye’nin gözü önünde işlerini geri istediler. Karşılarında kemiklerini kıra kıra karakola götüren polislerden başka muhatap bulamadılar. İnatla görmezden gelindiler ve çaresizliklerine çare olarak açlık grevine başladılar. İşsiz, ekmeksiz, geleceksiz bırakılmak bu demekti zaten. Ve böylece zulüm Yüksel’de ete kemiğe büründü.

• • •

Derken hükümet Nuriye ve Semih’in sesini duydu. Açlık grevlerinin 75’inci gününde gece yarısı evlerine yapılan baskınla gözaltına alındılar. Gerekçe, ‘eylemin ölüm orucuna dönmesi ve Gezi benzeri olaya sebep olmasından duyulan korku!’ Bu korkuyu temsilen barikatlarla çevrilen insan hakları anıtı ise 2017 Türkiyesi’ni anlatan en iyi yerleştirme olarak kayıtlara geçti. Eğitimciler FETÖ ile mücadele adına ihraç edildikten sonra DHKP-C üyesi olma suçuyla tutuklandı. Tweet atıp, şarkı söylemekle suçlandılar. Eylemcilerin olası ölümüyle terör örgütüne kışkırtma fırsatı doğacağı düşünülüp tutuklama kararı verildi. Hukukun ölümünü tekrar tekrar hatırlatan bu gerekçesiz gerekçelerle ne yazık ki, yanmadan, tükenmeden çıkışı olmayan bir karanlığa devriliyoruz. OHAL ile huzur ve refaha değil, gittikçe dibini bulamadığımız bir kötülüğe saplanıyoruz. Uluslararası Af Örgütü’nün, OHAL döneminde ihraç edilen kamu görevlileriyle ilgili ‘Gelecek Karanlık’ başlıklı raporuna göre, bazıları meşru ve kanıt sunulabilir nitelikte olmakla birlikte, usul hükümlerine uymadan yapılan ihraçlar insan haklarına aykırı, mahkemelerin denetimi dışında, keyfi ve siyasi. İtirazlarına muhatap bulamadıkları için eylemlerini açlık grevine dönüştürmek zorunda kalan öğretmenlerin hak taleplerinin terörize edilmesini, “FETÖ’yle mücadele sulandırılıyor”, diyerek kendine dert edinenler artık o ürkek kalemlerinin ucuna adaleti, hakkı ve hukuku da getirseler iyi olur. Zira dün olduğu gibi bugün de, “Adalet bir gün herkese gerekecek”!