Yeni yıl oturup ne oldu, ne yaptık, nereye gidiyoruz diye dertlenmek için de bir bahane. 2015 daha ziyade eksileriyle geride kalmış olsa da umutlanmak için nedenimiz yok değil.

İngiltere’de Muhafazakar Parti kamuoyu yoklamalarını atlatarak tek başına iktidar oldu. O gün bugündür özellikle çalışanlar ve sosyal refah desteklerine bağımlı olanlar bu süprizi iliklerine kadar hissediyorlar. Kemer sıkma politikaları sadece dar gelirlilerin belini acıtıyor.

Muhafazakarların zaferi için süpriz demek biraz zor. Çünkü İşçi Partisi’nin kampanyası kabaca ‘biz Muhafazakar ve Liberal Demokratların yapmak istediklerini daha iyi yaparız’dan ibaretti. Yani farklı bir politika veya tarz sunulmadı. Bu aslında ikinci süprizin kaynağı oldu.

Yılın ikinci süprizi, vaka-i hayriye, Jeremy Corbyn’in İşçi Partisi liderliği seçimlerini kazanmasıydı. 30 yılı aşkın süredir parti içi muhalefet sıralarının müdavimi Corbyn hem partinin üye sayısını katladı hem de parti tarihin en geniş desteğini alarak lider seçildi.

Vaka-i hayriye dememin birinci sebebi, siyasette son demlerini yaşayan Corbyn’in siyaset tarzı olarak yeni bir nefes getirmesi. Kişisel saldırı ve belden aşağı polemiklere hayır diyen, hem parti içinden hem de dışından sesleri dikkate alan ve bu katkıları davet eden bir tarz-ı siyaset öneriyor Corbyn. Bunun yanında kendi görüş ve kanaatlerini de açıklamaktan geri durmayan ve siyaseti magazinden uzaklaştırıp daha işlevsel hale getirmeye çalışan bir Corbyn. Bu tarz ile hem kendisi hem de parti için çok da tahmin edilmeyen bir cazibe oluştu.

Bu dönüşümün en göze batan yanlarından biri Corbyn’in bu yaklaşımı ile parlamentodaki geleneksel haftalık Başbakan soru cevap oturumlarının da çehresini değişmesi oldu. Corbyn hafta içi internet üzerinden halktan toplanan soruları derleyip Çarşamba günleri bu soruları Başbakan’a yöneltiyor. Bu da ada siyasetinde son yıllarda görülen en önemli değişimlerden biri oldu. Corbyn’in soruların kaynağı olan kişilerin isimlerini ve mesleklerini de açıklaması etkinin kişiselleşerek yayılmasını sağlıyor.

Corbyn siyasette geleneksel ve törensel olan ne varsa meydan okuyor. Bunu yaparken de gösterişsiz ve ısrarlı bir biçimde halka konuşuyor. Yani İngiliz siyasetinin tiyatro kısmını es geçiyor. Herkes ‘remembrance day’ de resmi törenlerde sıraya girip çelenk bırakırken bir bakıyorsunuz Corbyn savaşta yaralanmış askerlerle bir pubda buluşmuş sohbet ediyor.

Suriye’ye askeri müdahale oylamasında İşçi Partili vekillerin dörtte bir kadarının Cameron’un yanında askeri müdahale lehine oy vermesi ciddi bir darbe sayılabilir. Ancak partinin vekillerini tahakküm altına almayadan ikna etmeye çalışacağını defalarca ifade eden Corbyn’in yeni siyaseti içinde bu da normal karşılanmalı. Özetle Corbyn’in cazibesinin bir süre daha devam edeceği kesin. Oldham’da yapılan ara seçimi İşçi Partisi’nin çok büyük bir farkla kazanması da bu yöndeki güçlü işaretlerden biri.

İngiltere açısından bir üçüncü süpriz yoktu ama Merkel’in Suriyeli mültecilerin Avrupa’ya kabulü lehine çıkışı pek çok insanı şaşırttı. Tüm AB ülkelerini etkileyen bu hamle, Cameron hükümetini de zorladı. Ancak genel tavrı değiştirmedi: Beş yılda en fazla 20 bin Suriyeli mülteci ve bol miktarda yerinde maddi yardım. 2011’de kriz başladığından bu yana 5 bin dolayında Suriyeli’ye mülteci statüsü verildi. Suriye ve bölgedeki mültecilere yardım için ayrıca 2012’den bu yana 1.12 milyar Sterlin (yaklaşık 5 milyar TL) ödenek ayrıldı. Tarihin her döneminde çok sayıda mülteci kabul etmiş bir ülke olarak bu sayılar az olsa da şaşırtıcı sayılmamalı. Çünkü siyasetin rüzgarı fena halde sağdan esiyor ve yabancı düşmanlığı neredeyse partilerin ortak paydası olmuş durumda.

Yine yeniden umutlu pazarlar ve bol şanslar.