Dünya Ticaret Örgütü’nün bir sonraki başkanının, Nijeryalı ekonomist ve kalkınma uzmanı Ngozi Okonjo-Iweala olacağı konuşuluyor. Eğer bu kurum, işçilere zarar vermeyi sürdüren neoliberal politikaları savunmaya devam ederse Afrikalı bir kadının liderlik etmesinin hiçbir anlamı yok.

Adalet için yüksek mevkiler gerekmiyor

Francisco Pérez

Ngozi Okonjo-Iweala Nijerya’nın eski finans ve dışişleri bakanı. Şu sıralar Dünya Ticaret Örgütü’nün başkanlık koltuğuna oturması bekleniyor. Daha önce Dünya Bankası başkanlığına aday gösteriliyordu. Ancak o defa Barack Obama, Amerikalı bir adamı Jim Yong Kim’i seçti. Dünya Bankası Başkanlığı için adaylığını koyduğunda (ve şimdi Dünya Ticaret Örgütü liderlik yarışında da) uzmanlar önemli finans kuruluşları olan bu örgütlerin başında Afrikalı siyahi bir kadının oturmasının ne kadar önemli olacağından bahsettiler. “Uzun yıllardır dış güçlerin ve finansal kuruluşların ayakları altında ezilen” Afrika ülkeleri için dönüm noktası teşkil edeceğinden dem vurdular.

TİCARET VE FİNANS YÖNETİYOR

Afrika solu bu ‘temsili temsil’ meselelerine kanmamalı. Eğer olay Afrika’nın ekonomik kalkınmasına ket vuran neoliberal politikaları sürdürürken ‘kamuflaj’ sağlamak ise, bu temsili pozisyonun yarardan çok zararı olacaktır. Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) küresel ticaret ve finans sistemini yöneten, başlıca çokuluslu şirketlerin ve hissedarlarının ceplerini dolduran ‘sevilmeyen üçlüyü’ oluşturuyorlar ve tüm dünyada işçilere ve ekosistemlere zarar veriyorlar.

adalet-icin-yuksek-mevkiler-gerekmiyor-839114-1.
Ngozi Okonjo-Iweala

PROTESTOLARLA ALT ÜST EDİLDİ

DTÖ 1995 yılında, Soğuk Savaş sonrası neoliberal yükseliş döneminde kuruldu. Daha önceye dayanan Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT)’ın yerine, kalıcı bir kurum inşa edilmiş oldu. Bu sayede uluslararası ticareti kısıtlamaya çalışan ülkelere yaptırım uygulanması kolaylaştı, yabancı yatırımcılara devletleri dava etme hakkı tanındı. GATT anlaşması Küresel Güney ülkelere, gelişmekte olan ‘bebek endüstrilerini’ kendi kalkınma amaçları doğrultusunda koruma imkanı sunuyordu. ABD ve Avrupa devletleri ise bu koruma mekanizmalarını zayıflatmanın yollarını arıyor ve serbest ticareti hizmetlere, fikri mülkiyet alanlarına doğru genişletmek istiyorlardı. İşçi ve çevre örgütleri Seattle’da 1999 yılında yapılan zirveyi kitlesel eylemlerle alt üst ettiğinde DTÖ kelimenin tam anlamıyla şok yaşadı.

Yoksul ülkelerin ihtiyaçlarına yoğunlaşan bir ‘kalkınma örgütü’ görüntüsü veren kurumun şu sıralar yürüttüğü ticaret görüşmeleri tıkandı çünkü Hindistan ve Çin önderliğindeki Küresel Güney ülkeleri iç pazarlarını Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Japon sermayesine açmamakta diretiyor. Küresel Kuzey ülkelerinin de kendi pazarlarını Güney’in tarımsal ihracat ürünlerine açmalarını talep ediyorlar.

KİMİN TARAFINDASIN SORUSU

Dolayısıyla gelinen noktada DTÖ’nün yanıt vermesi gereken soru şu: Kimin tarafındasınız? Liderlik koltuğuna oturan Okonjo-Iweala Kuzey’in serbest ticaret ajandasını uygularken, çokuluslu şirketlerin çıkarlarına hizmet ederken ‘Afrikalı’ imajı mı çizecek? Yoksa Güney devletlerinin kendi kalkınma önceliklerine uygun hareket etmelerini mi mümkün kılacak? Nijerya hükümetinin ‘korumacı’ politikalar uygulamak gibi bir şöhreti olsa da, Okonjo-Iweala on yıllarca Dünya Bankası’nda çalışmış, Ortodoks bir ekonomist olarak biliniyor. Dünya Bankası başkanlığına aday olduğu dönem Economist ve Financial Times gibi yayıncıların da desteğini almıştı. Bu kurumlar Afrika’nın işçilerini ve köylülerini desteklemeleriyle meşhur değiller…

YAPTIĞI ANLAŞMALAR TEPKİ ÇEKMİŞTİ

Okonjo-Iweala’nın görev geçmişi Nijerya solunda da öfke yaratıyor. Finans bakanı olarak çalıştığı dönemde Batılı ve Japon kredi kuruluşlarından oluşan Paris Kulübü ile yaptığı anlaşmalar tepki çekmişti. Nijerya’nın dış borcunu yapılandırarak 35 milyar dolardan 17,4 milyara düşüren bir anlaşma yapmıştı ve buna göre 12.4 milyar dolarlık peşin ödeme yapılacaktı. Nijeryalılar ise borcu alan askeri diktatörlük rejiminin, bu kaynakları cebine dolduracağının daha kredi verilirken gün gibi açık olduğunu, dolayısıyla Nijerya halkının tek bir kuruş ödememesi gerektiğini savunuyordu. Bu borç bir utanç kaynağıydı ve reddedilmeliydi. Bu kaynakla yüzlerce öğretmen ve hemşirenin maaşı ödenebilir, altyapı projeleri yürürlüğe konabilirdi.

ULAŞIM MALİYETİ İKİ KATINA ÇIKTI

Sonraları Finans Bakanı koltuğuna ikinci kez oturan Okonjo-Iweala halk nezdinde hiç de popüler olmayan bir karara imza attı ve 2012 yılının Ocak ayında akaryakıta verilen devlet desteğini kaldırdı. Ulaşım maliyetleri bir gecede iki katına çıktı ve ülkede yaşam maliyetleri birden arttı. Milyonlarca Nijeryalı ise, devasa petrol rezervlerine sahip ülkelerinde aldıkları tek anlamlı desteğin de kaldırıldığını düşünüyor, devletin bu kaynakları toplumsal refah için değerlendireceğine güvenmiyordu. Ülkede ‘Nijerya’yı İşgal Et’ başlığı altında kitlesel eylemler düzenlendi. Sanatçılar ve yazarlar eylemcilere destek verdi.

SİCİLİ GÜVEN VERMİYOR

Sömürgecilik döneminin resmen sona ermesinden bu yana Afrikalılar bir şeyi zor yoldan öğrendi; Alınan kararlar dönüp dolaşıp yine sizin halklarınıza zarar veriyorsa, kurumların başına atanan kişilerin Afrikalı gibi görünmesi, Afrikalı gibi konuşmasının pek bir önemi yok. DTÖ’nün başına Okonjo-Iweala’nın atanması, ancak gelişmekte olan ülkelerin de kendi sanayi politikalarını tayin etmelerine alan yaratırsa anlamlı olabilir. Ümitler, yeni DTÖ Başkanı’nın küresel ticaret sisteminde ‘çeperde’ kalan ülkelerin yaşadıkları güçlüklerin seslendirilmesi yönünde. Fakat Okonjo-Iweala’nın görev geçmişine baktığımızda, bu anlamda pek güven vermediğini görüyoruz.

ABD ve Avrupa hükümetleri arasındaki anlaşmaya göre IMF’nin başkanı daima bir Avrupalı, Dünya Bankası’nın lideri ise daima bir Amerikalı olmak zorunda. Bunun hiçbir meşruiyeti yok. Afrika solu daha adil bir küresel ekonomi istiyorsa, ‘yüksek mevkilerde Afrikalı yüzler’ görmekten daha fazlasını talep etmeli.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Jacobin