Adalete çok ihtiyacımız olduğu günlerde yaşıyoruz. Olup bitenlere tepkimizi dile getiriyor, ifade özgürlüğümüzü savunuyoruz. Bugün de, 1 Mayıs’ta alanlarda direncimizi ve kararlılığımızı göstereceğiz

Adalet istiyoruz!

‘Bundan 9 yıl önce, 2013 yılında vicdanlı insanların kentine sahip çıkmak üzere başlattığı ve ülke geneline yayılıp milyonların paylaştığı Gezi sürecinde nerede duruyorsak, bugün yine oradayız. Daha önce aynı suçlamadan beraat etmiş, aralarında meslektaşımız Çiğdem Mater’in de olduğu, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden, Hakan Altınay, Yiğit A. Ekmekçi’ye verilen 18’er yıllık, Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarını kendimize verilmiş sayıyor ve hiçbir somut delile dayanmayan bu karara itiraz ediyoruz…’ diyor sinemacı dostlar. Katılmamak elde mi? Adalet istiyoruz!

Demokrasinin kurum ve kurallarını ayaklar altına alan bu rejimde ifade özgürlüğünü savunanlar, mağdurların haklarını koruyanlar bugün parmaklıklar ardında. Muhalif partilerden yerel yöneticilerin kaynakları kesilip, Kürt siyasi hareketinin liderleri ‘içerde’ tutulurken, seçmenlerinin oylarıyla seçilen yerel yöneticilerin yerinde siyasi iktidarın ‘kayyum’ları oturuyor… Adalet istiyoruz!


Emekçi halkın enflasyon baskısı altında ezildiği bu ortamda siyasi iktidar yanlısı iş adamlarının trilyonluk vergi borçları bir kalemde siliniyor. Küçük bir azınlık zenginliğine zenginlik katarken, geniş kitleler borcuna borç katarak yaşamaya çalışıyor… Adalet istiyoruz!

Dindar ve kindar nesiller yetiştirmek için yola çıkan tek adam rejimi, saygın eğitim kurumlarını yıpratmak için elinden geleni yapıyor. Kadın cinayetleri dur durak bilmezken, bu soruna bir ölçüde de olsa dur diyebilecek, kadınların yaşam güvencesi ‘İstanbul Sözleşmesi’nden Anayasa’ya aykırı bir kararname ile çıkılıyor… Adalet istiyoruz!

Medyanın yüzde doksanı üç maymunları oynuyor. Suskunlukları resmi ilanlarla taltif ediliyor. Özgür basın ise her geçen gün artan maliyetler karşısında yaşam savaşı veriyor. Bir avuç saray dalkavuğu dışındaki sanatçılar rejimin ‘kara liste’sinde. Muhalif sanat örgütlerine kayyum atanıyor, 12’den sonra müzik yasağı ile binlerce müzisyen açlığa mahkûm ediliyor… Adalet istiyoruz!

Sanatçı suskun kalamaz

Tarih boyunca, sanatçıların önemli bir bölümü adaletsizliklere meydan okudu; bu cesaretlerinin bedelini ödeme pahasına. Picasso’dan Peter Weiss’a, Emile Zola’dan Jean-Paul Sartre’a, Brecht’den Nâzım’a, Mayakovski’den Victor Jara’ya binlerce sanatçı yapıtlarında isyanlarını, adalet arayışlarını dile getirdi. Dilerseniz, emekçilerin bu önemli gününde sinema sanatının onurlu sayfalarında bir gezintiye çıkalım.

Yenilerden başlayalım. Polonya asıllı Fransız yönetmen Roman Polanski’nin sinema serüveninde, Fransız yazar Emile Zola’nın “İtham Ediyorum” kitabından yola çıkarak gerçekleştirdiği “Subay ve Casus”un özel bir yeri vardır. Yargının -dönemin yönetiminden aldığı talimat doğrultusunda- verdiği yanlış bir kararın öyküsünü anlatır Polanski, 2019 yapımı filminde. Sinema tarihi boyunca adalet arayışını dert edinen yönetmenlerin sayısı hiç az değildir.

İtalyan sinemasının devrimci yönetmenlerinden Gillo Pontecorvo “İsyan” adlı filminde Queimada adlı Portekiz sömürgesine kışkırtıcı ajan olarak gönderilen bir İngilizin öyküsünü anlatır. Ajanın görevi ‘köleliğin kaldırılması’ vadiyle yerlileri kışkırtarak Portekiz yönetimini devirmek ve adaya kukla bir yönetici atayarak, şeker kamışı üretiminin İngiltere eline geçmesini sağlamaktır… Pontecorvo, “Cezayir Savaşı” adlı filminde de Cezayir halkının sömürgeci Fransızlara isyanını konu alır. Vittorio De Sica gibi İtalyan Yeni Gerçekçilik akımının yönetmenleri de adaletsiz bir dünyanın yarattığı insan dramlarını konu alır, ama eleştiriden öte bir başkaldırı çağrısı yoktur filmlerinde.

Latin Amerika’dan Avrupa’ya

Arjantinli yönetmen Fernando Solanas Latin Amerika halklarının emperyalizme karşı verdiği mücadeleyi filmlerinin odak noktasına yerleştirmiştir. “Fırınların Saati”, “Tangolar”, “Güney”, “Yolculuk” gibi başyapıtlarında devrimci bakış açısını yaratıcılıkla yoğurarak beyazperdeye taşıyan yönetmen Üçüncü Dünya sinemasının öncüleri arasındadır. Ruy Guerra, Glauber Rocha gibi ‘Cinema Novo’ (Yeni Sinema) akımının ustaları da ülkelerindeki adaletsizliğe başkaldıran filmler yaptılar. Guerra, “Tüfekler”de Brezilya’daki yoksulluğu ve askerlerin zulmünü anlatır. Rocha, “Kara Tanrı, Beyaz Şeytan”, “Antonio Das Mortes” filmleri adaletin ayaklar altına alındığı bir ülkenin resmini çizer.

Yunan asıllı Fransız yönetmen Costa Gavras da meslek yaşamı boyunca dünyadaki adaletsizlikleri sergilemek için çaba gösteren yönetmenler arasındadır. “Z” de Yunanistan’da derin devletin işlediği bir cinayeti, solcu politikacı Lambrakis’in öldürülmesini anlatır. “Kuşatma” “Sıkıyönetim”, “Kayıp” filmlerinde Latin Amerika’daki faşist rejimlerin ipliğini pazara çıkaran Gavras, “Kapital” ve “Odadaki Yetişkinler” filmlerinde kapitalizmin ve neo-liberal rejimlerin adaleti hiçe sayan kimliğini deşifre eder.

Belçika sinemasının ustaları Dardenne Kardeşler neredeyse tüm filmografilerini ülkelerindeki eşitsiz gelir dağılımını, göçmenlere yönelik adaletsiz uygulamaları teşhir etmeye adadılar. İngiliz yönetmen Peter Watkins “Ceza Parkı”nda siyasetin yönlendirdiği adalet aygıtını, Marksist sinemanın ustası Ken Loach işçi sınıfından bireylerin öyküsünü konu aldığı “Ayaktakımı”, “Yağan Taşlar”, “Benim Adım Joe”, “Ekmek ve Güller”, “İşte Özgür Dünya”, “Demiryolcular”, “Hayata Çalım At” filmleriyle kapitalist sistemin içyüzünü sergiledi.

Macar sinemasında Istvan Szabo, Polonya sinemasında Andrzej Wajda, Rusya’da Nikita Mikhalkov sosyalist sistemdeki adaletsizlikleri dile getiren önemli filmlere imza attılar. Sonraki kuşaklarda da onları izleyen gençler oldu, ta ki kapitalizm ülkelerini ele geçirene kadar. Bugün de Rus yönetmen Andrey Zvyagintsev gibi, Filistinli yönetmenler gibi cesur işler çıkaranlar oluyor. Elbette, daha çok yönetmen ve film adı sayabiliriz. Bunlar ilk anda aklıma gelenler; daha doğrusu aklımdan çıkmayanlar.

Amerikan sinemasında da kapitalist sistemin bireyler üzerinde yarattığı sarsıntılar çokça işlenmiş olsa da, bu olgular bir melodrama zemin hazırlamaktan öte gitmez. 70’lerde Arthur Penn (Bonny ve Clyde) gibi Amerikan bağımsız sinemasının genç yönetmenleri sistemin adaletsizliğini eleştiren cesur filmler yaptıysa da bu akım uzun ömürlü olmadı. Steven Spielberg, “Mor Yıllar”, “Schindler’in Listesi”, “Amistad” filmlerinde dünyadaki ırkçılık sorununa parmak bastı. Son zamanlarda siyah yönetmenlerin çektiği sisteme radikal eleştiriler getiren yapımlar, Amerikan sinemasının yüz akı ürünleri arasında. Tabi, cesur beyazlar da var. Aaron Sorkin, “Chicago 7’lisinin Yargılanması” filmiyle ‘özgürlükler ülkesi’ Amerika’dan ‘Gezi’ yargılamasına benzeyen gerçek bir öyküyü başarılı bir sinema diliyle anlatıyordu.

Yılmaz Güney’e değinmeden bu yazı bitmez elbette. Sinemamızda toplumcu gerçekçi yaklaşımın en olgun örneği olan “Umut” filmi ile genç kuşakların önünü açan usta yönetmenin senaryolarından Zeki Ökten’in yönettiği “Sürü” ve “Düşman”, Şerif Gören’in yönettiği “Endişe” ve “Yol” ile, Ertem Göreç’in “Karanlıkta Uyananlar”ı, Duygu Sağıroğlu’nun “Bitmeyen Yol”u, Bilge Olgaç’ın “Linç”i toplumdaki adaletsizliklere başkaldıran yapıtlardı. Erden Kıral “Hakkari’de Bir Mevsim”, “Bereketli Topraklar Üzerinde”, Ali Özgentürk “Hazal”, “At”, “Bekçi”, Yeşim Ustaoğlu “İz”, “Güneşe Yolculuk”, “Bulutları Beklerken”, Başar Sabuncu “Zengin Mutfağı” filmleriyle sinemamızda yeni bir dönemin kapısını araladılar. Günümüzde Emin Alper, Tolga Karaçelik, Kıvanç Sezer, Kazım Öz, Pelin Esmer gibi kişisel sinema dillerini inşa ederken toplumdaki eşitsizlikleri göz ardı etmeyen genç yönetmenlerimiz arasına her yıl yenileri ekleniyor.

Bizim kuşak Sinematek’te izlediği filmlerle büyüdü. Şimdiki gençler çok daha şanslı. Sanal ortamda hepsini bulabiliyorlar. Keşke ‘film sinemada izlenir’ atasözüne uyup, Kadıköy Belediyesi’nin Sinematek-Sinema Evi’nin müdavimleri arasına girebilseler… Sinema neye yarar diye soracak olursanız, umudu ve direnci canlı tutmaya yarar. Ama her şeyden önce hayatı savunmak gerek. Bugün meydanlarda buluşmaya ne dersiniz, 1 Mayıs coşkusunu paylaşmak için…