Akşam Gazetesi “Parlamenter sistemin son kabinesi” manşetini atmış. Beyefendiler çok açık konuşuyor. Bakanlar Kurulu’ndaki son değişikliğin haberini böyle duyuruyor.

Hani “Başkanlık sistemi ile Meclis daha da güçlenecek”ti? Anayasa değişiklik paketine bakıp da “tam aksine Meclis işlevsiz kalacak” diyenlere nasıl da “akıl fukarası” gözüyle bakıyorlardı?

Meğer parlamenter sistem çoktan sizlere ömür imiş!

Kabine, bu açıdan “tarihi” olacak da, yeni üyeleri rastgele mi seçilecek? Elbette hayır.

Nitekim, gazetelerin haberlerinden, tarihi kabinedeki yeni isimlerin “özenle” seçildiğini anlıyoruz.

Aralarındaki en dikkat çekici “yeni bakan” ise, Abdülhamit Gül.

Kamuoyunda pek popüler olmayabilir. Ancak, son yılların en “popüler” koltuğu Adalet Bakanlığı’nda artık o oturacak.

Bırakın kaçmayı, yürümeye bile güçleri kalmayan.. Dolayısıyla tutuklu yargılanmaları için tek bir neden bile bulunmayan Nuriye ve Semih, artık ona “emanet” olacak.

Erdoğan, sadece bizlerin / muhalefetin değil son oylarda dünyanın gözünü diktiği Adalet Bakanlığı’nı “verdiğine” göre, çok güveniyor olmalı.

Doğru! Güveniyor.

Zira Abdülhamit Gül, tam da bu günler için yetiştirildi.

Nasıl mı!

• • •

Hani, gözlüğünüz gözünüzdedir de.. Dalgınlıktan etrafınızda, cebinizde arar durursunuz.

Türkiye’nin başına gelenler ve gelecekler, aynen öyle. Gerçekler apaçık gözümüzün önünde duruyor. Oysa bizi yönetenler / medyamız / “aydınlarımız” onları halının altında, çekmecenin dibinde arıyor.

Hüsnü Mahalli, işte o gerçeklerin en yakıcılarını, “KELEPÇE” kitabında yazdı.

Hem de, neredeyse yoruma bile gerek duyulmayacak sadelikle. Olayları, gelişmeleri art arda sıraladı. “Buyurun görün” dedi:

» Temmuz 1977: Pakistan’da Amerikancı generaller, sol-sosyal demokrat ve aynı zamanda Şii kökenli Butto’yu devirdi.

» Eylül 1978: Mısır ile İsrail, Camp David Antlaşması’na imza attı. Mısır Devlet Başkanı Sedat, emperyalizmin kucağına oturdu.

» Şubat 1979: Humeyni Sedat’ın stratejik dostu Şah’ı devirdi.

» Temmuz 1979: Saddam Hüseyin Irak Devlet Başkanı Ahmet Hasan Elbekr’e darbe yaparak iktidarı tek başına ele geçirdi. Hemen ardından emperyalist ülkeler ve bölgesel müttefikleri Saddam’ı İran’a saldırttı.

Hüsnü Mahalli, birkaç yıl içinde, ABD patentli Orta Doğu projesinin nasıl takır takır işlediğini böyle anlatıyor.

Buna tabii, 1980’lerde, Sovyetler Birliği’nin dağılma süreci yaşadığını eklemek… Ve o sürecin mimarlarından Gorbaçov’un, yıllar sonra ABD’nin ünlü markalarından Pizza Hut’ın reklamında oynadığını hatırlatmak gerekiyor.

Peki bu fotoğrafta Türkiye’nin “rolü” ne?

» 1980: Kenan Evren cuntası 12 Eylül Darbesi ile ülke tarihinin en büyük kırılmalarından birini hayata geçirdi.

» 1990’lar: Büyük Orta Doğu Projesi şekillenmeye başladı. “Bush Doktrini” diye de anılan projeyle, Türkiye “ılımlı İslam” hareketlerine kucak açtı.

» 2002: O sıralarda “ılımlı İslam’ın temsilcisi” olarak bakılan AKP tek başına iktidarı ele geçirdi.

» 2009: Recep Tayyip Erdoğan, Büyük Orta Doğru Projesi’nin EŞ BAŞKANI olduğunu açıkladı.

• • •

Abdülhamit Gül, işte bu sürecin içinde yetişmiş / yetiştirilmiş bir isim.

12 Eylül sonrasında kurulan ve Evren cuntasının “himayesinde” serpilip büyüyen Milli Gençlik Vakfı’nın “parlayan yıldızlarından.”

Vakfın kurduran Erbakan’dı. Hedefi de, yine Erbakan’ın deyimiyle “cihadı hatırlayan, cihada hazırlanan” bir gençlik yetiştirmekti. Örgütlendiği alan da zaten üniversitelerdi, okullardı.

Yakın geçmişteki Fethullahçılar örgütlenmesini hatırlatan bir ağ kurulmuştu. (Tunceli hariç) Türkiye’nin her ilinde ve pek çok ilçesinde, toplam 900 bürosu, 125 yurdu vardı. Yaklaşık 70 bini üniversite öğrencisi olmak üzere, 350 bin kadar üyesi bulunduğu iddia ediliyordu.

2000’lerin başında vakıf aleyhinde dava açıldı. Mahkeme, Vakfın kapatılıp, dağıtılmasına karar verdi. Yargının henüz “tam bağımlı” hale gelmediği o günlerde, Yargıtay da kararı onadı.

Şu gerekçeyle:

“(Vakıf mensupları) devletin siyasi, hukuki, iktisadi temel nizamlarını dini esaslara göre değiştirmek amacıyla anayasal düzeni bozmaya çalışıyor. ARAP MİLLİYETÇİSİ bir gençlik yetiştirme çabası, çalışmaları ve eylemleri görmezden gelinemez.”

• • •

“Parlamenter sistemin son kabinesindeki” Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, bu vakıfta, kapatılmadan önce “Üniversitelerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı” yapmıştı. Henüz 20’li yaşlarındaydı.

Gençleri devşirmiş... Mahkeme kararına göre, kimi gençleri illegal yollarla Mısır’daki El Ezher ve benzeri okullarda okutmak üzere yurt dışına göndermiş... “Adreslere” bakılırsa, muhtemelen Müslüman Kardeşler örgütünü de kapsayan bir yapının taşlarını örmüş... Ve belli ki “başarılı” olmuş... Bu yüzden Erdoğan’ın dava arkadaşları arasına girmişti.

“Dava arkadaşları” derken, çok küçük bir çemberden söz ediyorum.

Siyaseti yakından bilenler hatırlayacaktır: Ahmet Davutoğlu’nun “gönderildiği” olağanüstü kongre öncesinde, Beştepe’de kritik bir toplantı yapılmıştı.

Erdoğan’ın başkanlık ettiği toplantıya sadece 5 kişi davetliydi: Damat Berat Albayrak, başbakanlığın emanet edileceği Binali Yıldırım, AKP Meclis grubunun cengaverlerinden Nurettin Canikli...

Ve, halef selef Adalet Bakanları, Bekir Bozdağ ile Abdülhamit Gül.

Nuriye – Semih, gazeteci arkadaşlarımız, uluslararası insan hakları kuruluşlarının temsilcileri, kısaca ADALET işte böyle bir isme emanet. Hayırlı olsun!