CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Adalet Yürüyüşü” ile başlattığı “hak, hukuk, adalet” arayışına, Çanakkale’de süren, “Adalet Kurultayı” ile devam edildi.

Binlerce insan, adalete erişim için çözümü konuşmak, tartışmak ve aramak için, kurultayda buluştu. Ben de CHP Milletvekili Eren Erdem’in oturum başkanlığı yaptığı “Eğitimde İnanç” başlıklı çalıştayda sunum yapmak üzere katılmıştım. Fakat bu yazının çerçevesini, kurultaya dair genel izlenimlerim ve beklentilerim oluşturacaktır.

CHP önemli bir organizasyon yaptı. Farklı kesimleri adalet arayışında bir araya getirdi.

Toplumun her alanda karşı karşıya olduğu adaletsizliklerin haritasını tespit etmek ve çözüm odaklı fikirlere dayalı bir adalet haritası çizilmesi de, katılımcıların en temel arzusuydu.

Her alana ve konulara özgü paneller ve çalıştaylarda Türkiye’nin sosyolojik yapısına uygun, her kesimden bir temsiliyet sağlanmıştı.

Konu başlıkları olarak eksiklikler de vardı. Örneğin “Kültürel kimlik hakları ve adalet” başlığı ya da “Kürt sorununda adalet”, “Alevi sorununda adalet”, “LGBTİ sorununda adalet” ve “Çocuk hakları ve adalet” gibi önemli başlıkları görmek isterdim.

Adalet Kurultayı’nda 8 ana oturum, 76 çalıştay ve atölye çalışmaları yer aldı. Kurultaya katılanların adalet arayışındaki samimiyetlerine, kararlılıklarına, ruh haline bakıldığında, hem adalete susamışlığa hem de adalet arayışı mücadelesinde, farklı dinamiklerin ortak payda da buluşturulması, adalet arayışının toplumsallaştırılmasını arzulayan, sözlere ve gözlere tanık olurdunuz.

Dört günlük çalışmalarda önemli veriler, analizler, sorun tespitleri ve çözüm önerilerden oluşan düşünsel açılımlar ve önemli bir yazılı külliyat oluşturuldu.

Şimdi önemli soru şu; CHP yönetimi, kurultayda ortaya konulmuş ve kayıt altına alınmış adalet arayışına dair düşünceleri, stratejileri ve birleşik mücadele önerilerinden, sosyal demokrasinin evrensel ilkelerine uygun kurucu bir sol fikir çıkarıp ve bu zeminde toplumsallaşmayı sağlayabilecek mi?

Mevcut parti programını gözden geçirecek mi? Yeni bir program kurultayına kapı aralayacak mı? Yoksa sandık ve oy hesabı üzerinden, pragmatist politikalardan oluşmuş yamalı bohça siyaset stratejisine mi sığınacak?

Ortak paydalarla farklı kesimlerin bir arada buluşmasını sağlayacak, kurucu bir sol ve sosyal demokrat fikir yerine, vitrini ve fikri sağ-sol-milliyetçi, muhafazakâr temsiliyeti ile doldurulmuş melez bir CHP mi tercih edilecek? Bunları önümüzdeki günlerde daha net şekilde göreceğiz.

CHP, soldan bakarak sağ seçmeni etkileyebilir

Hak, hukuk ve adaletin yok edildiği, OHAL ve KHK’lerin yeni rejimin kurucu araçları haline getirildiği, başta eğitim olmak üzere, kamucu hizmetlerin dinselleştirildiği, özel hayata müdahalelerin arttığı, işsizliğin, yoksulluğun, toplumsal kutuplaşma ile birlikte arttığı, AKP eliyle korkunun örgütlendiği günümüz koşullarda, insan onurunu ve haklarını temel alan adalet arayışında, demokratikleşmenin, laik yaşam ve düzenin kazanılmasının ancak solun ve sosyal demokrasinin evrensel değerleriyle mümkün olacağını biliyoruz.

Dolaysıyla kendisini sol ve soysal demokrat zeminde tarif eden, tüm siyasi partiler, emek örgütleri, (sendikalar, odalar, dernekler) sivil toplum örgütleri, demokratik inisiyatif ve kimlik hareketleri, kendi aralarına koydukları geleneksel “kırmızı çizgilerini” kaldırarak, bu karanlık dönemin mimarı AKP-MHP blokuna karşı, toplumun nefes alması için solun tarihsel blokunu inşa etmesi zaruri görünüyor. CHP’nin buna öncülük yapması, kurultayın genel talebi ve beklentisi olmasının ötesinde, ıskalamaması gereken tarihsel bir sorumluluğudur.

Bunun içinde CHP’nin vitrinini ve fikrini sosyal demokrasinin evrensel ilkeleriyle doldurarak, partinin direksiyonu sola kırması zorunludur. Adalet arayanlar için tek seçenek soldur. Kendisini siyasal İslamcı gericiliğin ve neoliberalizmin mağduru sayan, merkez sağın seçmenine de seslenecek olan, hak, hukuk, adalettir. Laiklik, demokrasi ve emeğinin hakkını koruyan sosyal devleti önemseyen sosyal demokrasinin evrensel tezleridir.

Adalet Kurultayı’nda açığa çıkan genel eğilimde bu yöndeydi. Siyasal İslamcı ve sağcı AKP-MHP blokunun alternatifi sağ değil, soldur. CHP halkın eğilimi yerine, parti genel merkezinin kendi eğilimi ikame ederse, tarihsel bir hataya daha imza atmış olacaktır. Çünkü Türkiye’nin ve dünyanın siyasal tarihinde sağ siyasetler ile toplumsal eşitliğe zemin sunacak, eşit yurttaşlık ve eşit haklara dayalı bir adalet mümkün olmamıştır.

Sağcılık ve gericilik Ortadoğu ülkelerini model alarak, toplumsal farklılıkları zorla birbirine benzeştirerek ve homojenleştirerek etnik/dinsel kimlik temeli bir aradalığı savunur, sol ise farklılıkların, farklılıklarıyla eşit haklar temelinde ve barış içinde bir arada yaşamasının adıdır.

İster İslamcı olsun, ister milliyetçi, ister solcu, ister sağcı, Türkiye’den kaçıp yeni yaşam arayan insanların adresi neden Ortadoğu değil de, Avrupa’dadır? Siyaset kültürünü Ortadoğu’dan beslenerek inşa eden gericiliğe ve sağ partilere oy veren seçmenler bile, Batı’ya yani Avrupa’ya kaçıyor! Avrupa’da yaşayan Türkiyeli sağcılar ve İslamcılar Avrupa’daki sol ve sosyal demokrat partilere oy veriyorsa, bu sağ seçmeni Türkiye’de, solun ve sosyal demokrasinin evrensel kurucu fikirlerini savunarak kazanmak neden mümkün olmasın?

Farklı ama solun kurucu fikirleriyle bir arada olmak mümkündür. Devleti ele geçirmiş sağ ve siyasal İslamcılığın iktidarını sürdürmek ve kalıcı kılmak için tek derdi, toplumsal fay hatlarımızı, etnik, dinsel ve vesayet siyaseti üzerinden tetikleyen ve kutuplaştıran deprem siyasetiyle çoğunlukçu kimlik (İslamcılık, Türkçülük) üzerinden varlığını sürdürmektir.

Fay hatlarını tetikleyen gerici, dinci ve etnik siyaseti taklit etmek, taklit edene değil, edilene yarar.

Ortak payda adalete dayalı eşit yurttaşlık ve eşit haklar zemininde buluşmaktır. Bu zeminin çimentosu ise etnik ya da dinsel kimlik değildir. Herkesi, kimlik haklarıyla kucaklayan laiklik, emek, adalet, hukuk, barış, eşit hak, eşit hukuk, eşit adalettir. Bunun da teminatı soldur.