OHAL Komisyonu, tüm başvuruları karara bağladığını duyurdu. 127 bin başvurudan 109 bini ret aldı. Başvurusu reddedilen akademisyenlerden Arslan, "Komisyon, adalete değil, iktidara hizmet etti" dedi.

Adalete değil iktidara hizmet etti
Barış Akademisyenlerinin başvuruları ise reddedildi. (Fotoğraf: BirGün)

Kayhan AYHAN

KHK’lilerin başvurularını karara bağlamak amacıyla '2 yıllığına' denilerek kurulan Olağanüstü Hal (OHAL) İşlemleri İnceleme Komisyonu, dün itibarıyla tüm başvuruları karara bağladı. 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL kapsamında yayımlanan KHK'lerle 131 bin 922 işlem uygulandı. Bu kapsamda 125 bin 678 kişi kamu görevinden çıkarıldı, 3 bin 213 kişinin rütbeleri alındı, 2 bin 761 kurum ve kuruluşun kapatılmasına karar verildi ve yurt dışında eğitim gören 270 kişinin de öğrencilikle ilişiği kesildi.

127 BİN 292 BAŞVURU

OHAL Komisyonu'na görev süresi boyunca 127 bin 292 başvuru yapıldı. Başvurulardan 17 bin 960'ında kabul kararı veren komisyon, 109 bin 332 dosyada da ret kararı aldı. Kabul kararlarından 72'si kapatılan dernek, vakıf, öğrenci yurdu, televizyon kanalı ve gazete gibi kuruluşların açılmasına ilişkin oldu. Ret kararlarının yüzde 95'inde adli soruşturma/kovuşturma bilgisi mevcutken, ağır ceza mahkemelerince hapis cezası verilenlerin oranı yüzde 55 olarak kayıtlara geçti.

OHAL Komisyonu, 22 Mayıs 2017'de göreve başlamıştı. 17 Temmuz 2017'den itibaren başvuruları, elektronik ortam üzerinden almaya başlayan komisyonun görev süresi 22 Ocak'ta sona erecek.

OHAL döneminde yayınlanan KHK'lerle 406'sı Barış İçin Akademisyenler Bildirisi İmzacısı olmak üzere binlerce akademisyen üniversiteden ihraç edildi. BAK Bildirisi imzacısı akademisyenlerin hiçbirisinin göreve dönüş talebi komisyon tarafından kabul edilmedi. Göreve dönüş talebi reddedilen akademisyenlerden biri olan ve ihracının altıncı yılında İdare Mahkemesi'ndeki davası devam eden Eğitim Sen Ankara Üniversiteler Şubesi Başkanı Mutlu Arslan süreci BirGün'e anlattı.

YÜZDE 87 RET

Arslan, OHAL KHK’leri aracılığıyla 125 binin üzerinde kamu emekçisinin görevlerinden ihraç edildiğini belirterek, "Bunların arasında Gülen cemaati ile hiçbir ilgisi olmayan binlerce kişi de vardı. Tümüyle keyfi biçimde işleyen bu süreç kamu kurumlarındaki ilerici, devrimci, yurtsever ve barış yanlısı kesimlerin tasfiyesinin aracı olarak kullanıldı" dedi.

OHAL Komisyonu'nun en başından itibaren ihraç edilenlerin hukuka erişimlerini geciktirmek için oluşturulduğunu söyleyen Arslan, "Etkin olmayan, denetlenemeyen, kendisini anayasa ve yasalar üstü gören idari bir mekanizma olarak varlığını sürdürdü. Ohal komisyonu hiçbir zaman adaleti sağlamak, haksızlıkları gidermek gibi bir amaç taşımadı. En başından itibaren süreci sürüncemede bırakmak, hukuka erişimimizi engellemek için çalıştı. 6 yılın ardından hem işleyiş tarzıyla hem de verdiği kararlarla adalete değil, iktidara hizmet etti. Kişisel olarak idare mahkemesine başvurabilmem tam 5 yılımı aldı. Bu sürenin kendisi bile 'etkili hukuk yöntemi' olmadığının bir delili niteliğindedir. OHAL Komisyonunun işleyişi ve değerlendirmeleri de hukuki bir zeminde olmadı. Komisyon neredeyse tüm kararlarını kurum kanaatlerine dayanarak verdi. Örneğin benim de içinde yer aldığım 400’ün üzerinde barış akademisyenlerinin hiçbirinin itirazı kabul edilmedi. Barış Bildirisine ilişkin Anayasa Mahkemesi tarafından verilen 'ifade özgürlüğü' kararı bile yok sayıldı. Sonuç olarak komisyona yapılan başvuruların yaklaşık %87’si reddedildi" ifadelerini kullandı.

Mutlu Arslan, Eğitim Sen Ankara Üniversiteler Şubesi BaşkanıMutlu Arslan, Eğitim Sen Ankara Üniversiteler Şubesi Başkanı

OHAL Komisyonu'nda reddedilen kararlara ilişkin gidilen idare mahkemelerinin de OHAL komisyonunun bir devamı gibi davrandığını kaydeden Arslan, "Hatta bu mahkemelerden şu ana kadar görülen davalarda itirazların kabul oranı, OHAL Komisyonunun bile gerisinde. İdare mahkemelerinde verilen kararların önce Bölge İdare Mahkemesine, sonra Danıştay’a en son olarak da Anayasa Mahkemesine gideceği düşünülürse aradan 6 yıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen hukuk sürecinin daha uzun süreler devam edeceği beklenebilir. Ama sürecin hukuki değil siyasi bir süreç olduğu göz önünde bulundurulduğunda olası bir iktidar değişikliğinde her şeyin birdenbire farklı bir yön kazanabileceğini öngörmek de mümkün. Önümüzdeki 6 ay içinde bu sorunun cevabını alacağız" diye konuştu.