Hüzün mevsimine girdik. Soğuğun yüreklerimizi buz kestirdiği Ocak, aynı zamanda arka arkaya canlarımızı yitirdiğimiz zalim bir ay: Metin Göktepe, Onat Kutlar, Hrant Dink, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy… Son olarak 1 Şubat Abdi İpekçi’nin kurşun yağmuruna tutulduğu gün. Hemen hemen her gün bir aydın öldürümü düşüyor takvim yapraklarına. Açık hava mezarlığı gibi canım ülkem. Geçtiğimiz günlerde Uğur Mumcu’nun kızı Özge Mumcu, babasının öldürümünün 28’inci yıldönümüne doğru girmeye hazırlanırken sosyal medyadan süregelen davasına dair bir bilgi notu paylaştı: “Herkesin hayatında sonu gelmeyen hikâyeler vardır. Bu da bizimkisi. Anneme, abime ve bana Ankara Ağır Ceza’dan 5 Mayıs 2021’deki bir duruşma için tebligat geldi. Sanık Oğuz Demir. Yani firari sanık, babamın arabasına bombayı koyan kişi. Bir an umutlandım açıkçası. Belki 28 yılın ardından dava sonuçlanır, emri verenlerde bulunur, biz bir rahat nefes alırız diye. Oğuz Demir dosyası Umut Davası ana dosyadan ayrılmış. Bunun tebligatıymış. Yıllardır kırmızı bültenle aranıyor sözümona. Ama yok. Sözün özü, bir an davanın sonucuna ulaşacağımızı düşünmek iyi bir histi.”

Uğur Mumcu öldürümü benim de dahil olduğum 80 kuşağı için bambaşka anlamlar içeriyor. İlk defa gazeteci, aydın katliamının ardından geniş kitlelerin tepki göstermesine, bir anlamda sokağa dökülmesine tanıklık edildi. O dönemde pek çoğu yeniyetme öğrenci olan 80 kuşağı da kendi arzusuyla böyle bir eylemliliğin içinde var oldu. Oysa çok değil on, on beş yıl kadar önce arka arkaya işlenen, neredeyse seri olarak tanımlayabileceğimiz cinayetlerin cenaze törenlerine kalabalıklar katılmış, isyan bayrağı açılmıştı.

Ancak toplumsal belleksizlik, dahası öldürümlere dair kuşaklar arası bir aktarımın olmayışı pek çok ismin sistemli bir biçimde unutturulmasına yol açtı. Bugün üniversite öğrencileri arasında yapılacak bir ankette örneğin Ümit Doğanay, Bedri Karafakioğlu, Cavit Orhan Tütengil, Bedrettin Cömert, Orhan Yavuz gibi öldürülen üniversite hocaları sorulsa verilecek yanıtı aşağı yukarı hepimiz tahmin ediyoruz. Her biri yetmişli yıllarda öldürülen kıymetli isimler bunlar.

Bununla birlikte Uğur Mumcu özelinde ama aslında hemen hemen bütün siyasi cinayetlerde görülen sistematik bir biçimde cezasızlık olgusu da yeni cinayetlerin işlenmesine bir biçimde kapı aralıyor doğrusu. Mumcu cinayetinin sonrasında olayı aydınlatmaya çabalayan savcı Kemal Ayhan’ın evinde ölü bulunması, soruşturmanın 99 yılında bir Hizbullah evinde çıkan disketteki olay mahalliyle örtüşmesi küçük ipuçları verse de hiçbir zaman toz bulutu ortadan kalkmadı. Bu dönemde Meclis Araştırma Komisyonu’ndan çıkan Umut Operasyonu ve Umut Davasıyla yaşananlar çok katmanlı uluslararası bir noktaya dönüştü. Öte yandan Meclis Araştırma Komisyonlarının etkinliği de bizim için tartışmasız. 2011 yılında ülkemizdeki siyasi cinayetlerin aydınlatılması için siyasi saikle öldürülen simge isimlerin oluşturduğu Toplumsal Bellek Platformu TBMM’ye gittiğinde iki haklı talepte bulunmuştu. Bunlardan ilki geriye dönük suçlarla ilgili zamanaşımı olgusu, hukuk çevrelerince zaman zaman sıkıntılı olarak tarif edilse de, insanlığa karşı işlenen suçlarda ve siyasi cinayetlerde zamanaşımının etkin kılınması; ikinci de Meclis Araştırma Komisyonuna işlerlik kazandırılması. Meclis Araştırma Komisyonları’nın dar bir zamanda çalışıyor olması, dahası diğer birimlerce sistematik bir bağlantısının kurulmaması etkin çalışma alanlarını her şeyden önce daraltıyor; İtalya’da olduğu gibi bir temiz eller operasyonu gerçekleşmediğinden hiçbir şekilde kapı aralanamıyor.

28’inci yılda Özge’nin sosyal medyadaki çığlığı adalet arayışıyla bağlantılı. “Sahi nerede Oğuz Demir?” sorusu büyük bir önem arzediyor. Üstelik gündem arka arkaya yetmişli yıllara koşut bir şekilde insan canını kast edecek düzeyde gazeteci ve siyasilere darp haberleriyle meşgul. Benzer bir şekilde adaletin tesis edilemeyişi de yeni saldırılara kapı aralıyor.

Siyasi cinayetlerde yakınlarını kaybedenlerin her birinin ayrı travmatik durumu mevcut. Bu satırları kendimi de katarak yazıyorum. Ancak her sesleniş geniş olarak nitelendirdiğimiz ailemiz daha da büyümesin diye. En azından başka çocukların gözlerinden yaş süzülmesin!