Mustafa Kemal’in rakı içen resmini Meclis lokantasından kaldırmışlar. Harcında anason bulunan Cumhuriyet kolay yıkılmaz bence. Ne güzel; adamlar, kadınlar ne zarif içmişler. Orhan Veli son noktayı koymuş: Rakı şişesinde balık olsam...

Adamlar kadınlar ne zarif içmişler!

1

Pazartesileri Beylerbeyi günü oldu. Ben meyhane muhafazakârıyım. Bunu anladım. “İskele Restoran” geleneksel yerim. Yıllardır hep orada, denize bakarak dostlarla söyleşerek yudumluyorum rakımı. Bir de yeni alışkanlığım Nâzım Hikmet Kültür Merkezi bahçesi “Güneşin Sofrası”. Aydın Boysan, Metin Akpınar gibi ustalarla içme talihini yaşamış biriyim. Bir yudum rakının bir ömür hatırı sayılır…

Mustafa Kemal’in rakı içen resmini Meclis lokantasından kaldırmışlar. Yahu bu iki ayyaş olmayaydı… Neyse… Harcında anason bulunan Cumhuriyet kolay yıkılmaz bence. Ne güzel adamlar, kadınlar, ne zarif içmişler. Orhan Veli son noktayı koymuş: “Rakı şişesinde balık olsam”

İki tür içkici var. Bir meyhane masasına tüneyip, gelen geçene bakan, masasını paylaşan ve sohbete dalan… Sonunda hır çıkar, o ayrı! Bir de seçilmiş dostlarla, bir töreni yerine getirir gibi özenle buluşmaya hazırlanıp gelen! Ben ikinci gruptayım. Kimsenin ağız kokusunu çekecek halimiz yok.

Beyoğlu’ndan çekildik biz, şimdi acıklı hali. Bir zaman “Cumhuriyet Meyhanesi”ne giderdik. Henüz sosyetik değildi. “Çiçek Pasajı”nda yetiştim ben. Şimdi her güzellik gibi kimliğini yitirdi oralar. Ocak başımız vardı, sahaflar, kitapçılar hepsi soldu. Şehir siliniyor, yeni berbat bir şehir kuruluyor. Kimsenin özgür yaşama olanağı kalmadı.

2

İçki akşamlarının sohbeti nereye gider, önden kestirmek zordur. Bazısı kavgacıdır, içkiyle dövüşmek arasında yakın bir ilişki kurar. Kimi sabaha dek uzatmak için yanındakileri çekiştirir. Kimi hep susar, kimi içince açılır. Kafayı taktım Mustafa Kemal resmini kaldırmalarına. Ahmet Kaya’nın doğum günü ve Cumhuriyet Bayramı aynı zamana denk geliyor. İşte size iki güzel adam! İkisi de iyi içermiş. Rakının bu ülkede birleştirici özelliği var. Neden bunu anlamak istemezler.

Kaç zamandır görüşmediğim dostumla uzun süre içtik karşılıklı. Konu konuyu açtı. Yıllara yayılan dostluklar rakı masasında ya derinleşir, ya da günden güne zayıflar, kaybolur. Dost, bir tür canlı bellekle yaşama cesareti demektir. Birbirinin zihnini okuyan, duygularını tahmin eden, yargılamayan, gerekli olduğu an ayna tutmayı beceren kişidir dost. Zalimlik de içerir dost. Kolay kalp kırar dostlar. Hakikatin çehresine birlikte bakmak ya da kimseciklerin cesaret edip giremeyeceği alanlarda özgür, hoyrat dolaşmaktan gelir bu zalimlik.

Bazen dostlar, birbirini hesaba çeker. Geçmişi birlikte anarlar, başka anımsarlar.

3

Turneleri hep sevdim. Kumpanya ile Mudanya’ya yolculuk pek keyifli olmadı aslında. Yollar tıkalı, hep tıkalı. Güzel kasabaya gelince çehre değişti birden. Mübadillerin çoğunlukta olduğu insanların yaşadığı bu güzel kasaba kışı getirmiş gibiydi. Deniz hırçın, güzelliği öfkesine yenilmiş gibi. Balıkçı barınakları, deniz meyhaneleri arasından süzülüp şahane bir kiliseye vardık. İbadet için değil, burası gösteriyi yapacağımız salon…

adamlar-kadinlar-ne-zarif-icmisler-208541-1.

Soğuğun genzi yaktığı, rüzgârın yüksek perdeden konuştuğu sahili yürüdük hızlıca. Bir gözüm koyu mavilikle, gri arasında değişen dalgalara takıldı. Kıyının öte yanı hafif kararmış, kokusu da ulaşmaz olmuştu sanki bizim tarafa. Garip işte. Doğa sınır koymuyor ama kurallar var. “Karanfil Balıkçısı”na geldik. Zamanımız dar olmasına karşın, hemen fark ettiğim Girit mezelerini tatmadan gitmek olmazdı. Ah elbette bir kadeh rakıyla…

Uçsuz bucaksız bir ekran gibi önümüzde uzayan camdan dışarı baktım bir süre. Ev sahiplerimiz sevecenlikle hizmet ettiler. Pazı sarmanın tadı hala damağımda! Bir yandan ilk gençliğin pavyon bozması gece kulüplerinden gelen Ümit Besen şarkısı çalıyor…

Salon soğuğa rağmen doluydu. Mudanya Belediye Başkanı ile ilk kez karşılaşmamız dostluğa engel olmadı. Bursa’nın içinde ve dışında gibi duran şahane kasaba için düşleri var. Müziğin, edebiyatın birleştiği, zeytin ağacı bilgeliğiyle taçlanacak bir kasaba yaratmak istiyor. Sahne keyifli geçti. Alkışlandık. Dostlar edindik.

İnsanlar derin gelecek kaygısı içerisinde her yanda. O(HAL) günleri hız kesmiyor. İyi geldi buluşa. Yine gitmeli, belki güneşli bir günde… Dostlarla buluşmak için…

4

Bu yıl “Cumhuriyet Bayramı” çok katmanlı bir ihtiyaç olarak çıktı karşımıza. İnsanlar tutunacak bir dal arıyor. Acaba neyi kutlamaya çabalıyoruz? Her yandan davet aldım. Sorumluluk duyup, memnuniyet taşıyorum; öte taraftan sağlık sorunları nedeniyle zorlanıyorum. İnsanın yaşla birlikte bedeni yıpranır. Bir de geç fark edilen, doğuştan gelen sıkıntılar var. Bel derken, şimdi de eklem sorunları… Yine de düştük yola. Gelibolu’ya doğru…

Tuhaf; içinden defalarca geçtiğim, bildiğimi sandığım, oysa yabancısı olduğum bir kıyı yerleşim bölgesi Gelibolu. Belediye başkanı deneyimli bir siyasetçi Yerel yönetici olmak güç, hele küçük yerde! Hem yöneticisi olduğunuz beldenin insanı olacaksınız, hem de mesafeyi kuruyup nesnel davranmayı becereceksiniz. Güzel bir havada kısa bir yürüyüş yaptık. Kadim uygarlıkların şehri Çanakkale’den baktım öte yakaya. Deniz insanları bilgeliğe davet ediyor.

Konuşma yapmak için buluştuğumuz salon tıka basa doluydu. İnsanların sevgisi şımartıyor. Köşeye sıkışmışlık duygusu tüm kitleye egemen; yüksek perdeden duygularını dile getirenlere, evden biriymiş gibi davranıyorlar. Hem mutluluk, hem yük bu… İmza sırasında kısacık olsa da söyleşme olanağı buldum Gelibolu’lu dostlarla. İnan bir mucizedir… Umut tükenmez…

5

adamlar-kadinlar-ne-zarif-icmisler-208542-1.Sabah beşte kalkmaya alıştım. Daha gün doğmadan yollara düşüyorum. Gecenin sonu. Sokakta ya mecburiyetten bulunan kimseler var ya da serseriliğin mahmurluğuyla salınanlar. Boğaz Köprüsü’nden geçerken durmak geliyor içimden. Su dingin, düşünceli… Lambalar son bir çabayla direniyorlar, nefesleri tükenmek üzere sanki. Uzun zamandır bu saatlere tanıklık etmemişim. Güne erken başlayınca daha öğle vakti gelmeden ne çok iş görmüş oluyorum. Meğer zamanın baş aşağı çevirince uzuyor, daha çok iş düşünme, yaratma olanağı kalıyor bana…

Bir yanıyla kendimi iyi tanıyorum. Hep telaşlı, sıkışık zamanlarda yarattım. Koşturmaya alışkınım. Aklımda bir fikir tam kök salmadan, diğeri beliriyor, ikisi bir arada tepişirken bir üçüncü geliyor. Hep böyleydi ama. İçimde hep bir kaygıyı taşımışım. Köklü bir iş sahibi olmamaktandır belki! Tiyatro, yazarlık, televizyonda program yapmak ve şimdi de radyo… Pek işten sayılmaz bizde… Çok kişi yapmak ister bu işleri oysa…

Köprüden geçerken sık sık intihara kalkışanları görüyorum. Hemen hepsi de kurtarılıyor. İnsan varlığını bir gösteriye döndürmek zorunda kalıyor. Ne acıklı. Sesini duyuramayan, bildik tüm yolları tüketmiş insan! Gece karanlığı kimi zaman hakikati gölgeler, bana kalırsa başka bir ışıktır o. Sahne ışığıdır…

6

Antalya uçağı için alandayım. Belki havaalanları üstüne bir roman yazacağım ilerde. Buraların milliyetsiz, cinsiyetsiz, çok kültürlü ve uçucu halini seviyorum. İmza ve söyleşi için yolculuk. “Cumhuriyet Senin İçin” bugün çıktı. Orhan Gökdemir’le birlikte yazdık. Dost, sevgili, eş olmak bunca zorken birlikte kitap yazmak ne güç değil mi? Öyle olmadı işte. Her yeni kitap yayınlandığında garip, telaşlı bir heyecan kaplar insanı.

Yolda yanıma Hulki Aktunç aldım. Yarım kalmıştı “Erotologya?”, onu tamamladım. Bizim muhafazakâr diye yutturduğumuz coğrafyamızda neler yazılmış meğer. “Bir Bir Cinsellik” adlı denemesinde Aktunç bize örneklerle. Ebu Nuvas çok acayip, hınzır bir şair. Aktunç bir solukta okuduğu “Bin bir Gece Masalları”ndan söz ederken Ebu Nuvas’tan da konu ediyor. Neredeyse pornografiye yakın bir dili var şairin. Bütün yerleşik değerleri yıkan bir adam. Düzenle kavgalı. İzini sürmek lâzım…

Bir de “divan” alıntısı var Hulki Aktunç’un. “Nota Bene” diyerek iliştirmiş…

Allak bilir, kimseninki
Büyük değil benimki denli;
Hadi gel de ölçüver,
Al eline ganimetimi

7

Dönüş uçağına biner binmez gecikme duyurusu yapıldı. Konserve kutusu içine sıkıştırılmış insanlar, itiraz hakları ellerinden alınmış, yazgısına boyun eğik bekledik öylece. Amaçsız, sağa sola bakınıyorum, sıcak bastırdı iyice. Bir saat… İnmek istesen bin bir türlü bürokrasi. Çarpıntısı olan biri için korkunç deneyim. Yan koltukta üç kişi oturuyor. Abartılı kahkahaları kulak çınlatır halde. Bakışlarımla uyarmaya çalışıyorum, oralı değiller. Tüm uçağı esir almış haldeler. Sinirleniyorum. Bari biraz kestirebilsem… Yanımdaki adamın horultusu eklendi bu kahkaha bulamacına… Onun yanında da tedirgin, gergin genç bir kadın. Dışarı bakıyor. Karanlıktayız. Alandan biraz açıldık, durduk. Havaalanı ışıkları ardımızda kaldı.

“Erotologya?” elimde… Göz okuması bile yapamaz haldeyiz. Bir saat önce iki duble yuvarlamanın getirdiği rahatlık, yerini gerginliğe bıraktı. İnsanların bencilliğine hayret ediyorum. Etmiyorum da, etmek istiyorum. Havalandık. Hızla vardık İstanbul’a. İkinci bir duyuru. Hava trafiği yoğun dite, Bursa üzerinde gezintiye koyulduk. Aşağıda Bursa ışıkları… İleride İstanbul. Yolcular yorgun, uyku çökmüş. Neden sonra iniş izni geliyor. Yorgunum.

Sabah güler yüzle başlamalı, umut vermeliyim radyodan. Oysa yine tutuklamalar, baskınlar, ölümler olacak…

adamlar-kadinlar-ne-zarif-icmisler-208543-1.