Bizlerden, normal bir şeyler, beklemek artık abes olmuş. İdeolojik farklılıklarımızla kültür sanatı kara deliğe yolladığımızın farkında bile değiliz. Yani lafı uzatmaya gerek yok, Türkiye ne ise festivalleri de o

Adana Film Festivali: Türkiye ne ise festivalleri de o

24. Adana Film Festivali ulusal ve uluslararası yarışma filmleriyle, ödüllü film gösterimleriyle dopdolu bir programa sahipti. En büyük sıkıntı uluslararası olma iddiasında bir festivalin kullandığı İngilizcenin (altyazı, poster vs.) alt düzey seviyede olmasıydı. Bir diğer sıkıntı uluslararası yarışma bölümündeki dengesiz film seçimleriydi. Cannes’dan zaten en büyük ödülü almış bir filmle yerli bir ilk film aynı listede biraz sırıtıyordu. Neyse ki sonuçlarla bu gariplik büyük ölçüde toparlanmış oldu ve en iyi film ödülü Cannes’da jüri ödülü almış olan Loveless filmine verildi. Bu sorunlar gelecek senenin ilk işleri olarak intikam alırcasına giderilmeli. Elbette bu sene de aksaklıklar, can sıkıcı tartışmalar, dedikodular, gruplaşmalar, lobicilikler, adam kayırmacalar yaşandı ama bu sefer kişilerin para ve iktidar kavgalarından bahsetmek istemiyorum. Bıktık. Süt satın alırken bile oyuncusundan seyircisine, basınından yönetmenine, çaycısından jürisine çılgıncasına politize olmuş bir toplumuz artık. Bizlerden, normal bir şeyler, beklemek artık abes olmuş. İdeolojik farklılıklarımızla kültür sanatı kara deliğe yolladığımızın farkında bile değiliz. Yani lafı uzatmaya gerek yok, Türkiye ne ise festivalleri de o.

Yarışma filmleri
Malumunuz Antalya ulusal yarışma bölümünü kaldırınca AFF özellikle yerli yarışma filmleri açısından bu sene çok daha önemli bir pozisyona yükseldi. Ve bizde bu sebeple ulusal yarışma bölümünde birbirinden değerli on film izledik. Çoğu ilk film olan bu seçkide yer alan filmler önemli meselelere değinen, topluma bir şeyleri anlatmayı dert edinmiş, samimi çabalarla yapılmış filmlerdi. Malatya'nın dağ köyünde geçen yaşlı bir çiftin hikâyesini anlatan Murtaza, bana en çok köylerde gördüğümüz Amca diye hürmet ettiğimiz erkeklerin aslında kadınlara zulüm eden baskıcı erkek canavarlar olabileceğini bir kez daha hatırlattı. Kar filmi küfrün bu denli doğal kullanıldığı alternatif bir gençlik grubunun içine bizleri soktu ve sertliğiyle şaşırttı. Eksi Bir, her gün yanımızdan geçen evsizlerin kokularından kaçarken o kokunun arkasında nasıl bir hikâye olabileceğini ve bürokratik sistemin bu insanlara yardım etmekten aciz olduğunu çırpınırcasına suratımıza çarptı gitti. Batının bütün yollar Hıristiyanlığa çıkar ve bizi İsa kurtarır masalını dinlemekten bıktık diyen Buğday filmi biçimi ve kaliteyi ihmal etmeyerek bizleri alternatif bir seçeneğin varlığıyla tanıştırdı. Kadın yönetmen ve iki başrol kadın oyuncusuyla bizleri derin ve içsel bir yolculuğa çıkaran İşe Yarar Bir Şey, kadın olarak içimizi burktu ve insan olarak bizleri anlamlı bir kedere mahkûm etti. Sınıf eleştirisiyle politik bir film hedefleyen Körfez ekolojik dengeye dikkat çekmek için alarm çanlarını bizler için çaldı. Bir ilk film olamayacak kadar iyi bir filmle yeni bir yönetmeni müjdeleyen Daha filmi, büyüme hikâyesinin yanına güncel sorunlardan mülteci kaçakçılığını da meselesine ekleyerek hepimizi sersemletti. Bütün bu yoğun mesajlar içinde saf sinema ile yüreğimize su serpen Taş ise bizleri şiirselliğiyle büyüledi.

Onur Ünlü mizahı, Onur Ünlü zekâsı diye bir tabirin artık yerleşik bir düzene geçtiğini kanıtlayan Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok absürtlüğü ile bizi kahkahalara boğdu. Ancak ve ancak kişisel favorin ve bir numaran neydi derseniz; cevabım net Sofra Sırları olur.
adana-film-festivali-turkiye-ne-ise-festivalleri-de-o-359359-1.
Festivalde bir yönetmen sinemasından, her şeyiyle derli toplu olan, iyi bir oyuncu yönetimi sergileyen, kurgusu hatasız olan, zeki bir kara mizah anlayışı üretmekle kalmayıp dozunu iyi ayarlayabilen, hiç sıkmayan, temposu hiç düşmeyen, dallanıp budaklanmayan tek bir film vardı; Ümit Ünal’ın Sofra Sırları.

Ödül töreni
Gerçekten garipliklerle dolu bir geceydi. Ödüller arasında Sofra Sırları’nın hiç yer almayışı, Ümit Ünal’ın bu filminin hiçbir kategoride görülmemiş olması anlaşılır gibi değildi. Acaba jüri bu filmi izlemedi mi? Onur Ünlü’nün film ödülünü gösterimi sonrası sahnede kendi sözleriyle “Sinema işte ne olacak ki” diye tanımladığı filminin en iyi yönetmen ve en iyi film alması ancak jürinin akıl tutulmasıyla açıklanabilir. Ki bu da iyi niyetli bir bakış açısıyla bakarsak. Açıkçası, Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok filmine bu ödülleri veren jürinin gören gözlere ihtiyacı var. Jüri başkanı Erden Kıral’ın “Bu sene özel bir kategori açtık ve jüri özel ödülü verdik” dedikten sonra Körfez filmini açıklaması, sinemadan biraz olsun anlayanlar tarafından gülerek karşılandı. Ve pek şaşırmadık açıkçası; bu tarz dedikodular etrafta dolaşıyordu. Ama ulusal yarışma filmleri arasında en güçsüz filmlerden olan Körfez için jürinin bu filme özel bir ödül bölümü açabileceği kimse tarafından düşünülememişti. Bir de bu filmin sosyal medyada savunucu bir tayfası var; filme laf edeni adeta fişliyorlar. Önceden uyarayım.

adana-film-festivali-turkiye-ne-ise-festivalleri-de-o-359360-1.

Gecenin bir diğer garip anı ise Semih Kaplanoğlu ve Meltem Cumbul arasında yaşandı. Kaplanoğlu, Film - Yön en iyi yönetmen ödülünü almak üzere sahneye çıktığında sunucu Meltem Cumbul’un yönetmenin elini sıkmayı iki kez reddetmesi ve ardından ona sırtını dönmesi açıkçası ilk kez sakin bir tören izleyen bizleri ansızın yakaladı. Bana sert gelen bu eylemin çözümü aslında kolaydı, ortada bu denli tavır alınacak bir durum vardıysa Meltem Cumbul bu sunuculuk teklifini kabul etmemeyi tercih edebilirdi. İşte bahsettiğim kara delik bu.