Adana’nın iki müstesna semti: Kanalköprü ve Denizli

Öyküleriyle tanıdığımız Zafer Doruk, bu kez çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği, öykülerinde can bulan Adana’nın Kanalköprü ve Denizli mahallelerini anlattı. Kitabı okuduğunuzda, Zafer Doruk’un öykü dünyasına ait pek çok bilinmezi de öğrenmiş olacaksınız... Zafer Doruk ile Heyamola Yayınları tarafından yayımlanan “Kanalköprü ve Denizli” adlı kitabı üzerine söyleştik.

Bu mahallelerin sizdeki karşılığı nedir?
Denizli Mahallesi çocukluğumun unutulmaz anlarını yaşadığım bir yer olmasının yanı sıra hayatın ortasına balıklama atladığım, delifişek yıllarımın da geçtiği bir semt. Orada bir yandan yaşıyor, bir yandan da yaşadıklarımın arasından öykülerime malzeme seçiyordum. Hayat orada öykülere kıyasla daha serttir. Türk, Kürt, Arap, bir arada yaşamanın üstesinden gelebilen insanların bulunduğu bir mahalledir. Kanalköprü, çocukluğumun ikinci yarısını ve ilkgençliğimi geçirdiğim bir mahalledir. Huzuru, sessizliği ve masal tadında doğal güzelliğiyle hayatımda izler bırakmıştır. İlk aşkım, evliliğim, çocuklarım, ekmek kavgam ve yazlık bahçe sinemaları... Her mahallede en az üç-dört yazlık sinema bulunurdu. Sinemayla halk iç içeydi. Sinema en ucuz eğlence aracıydı. İşçiler bir ekmek parasına bilet alıp sinemaya gidebiliyorlardı. Akşam olunca avlu halkı çorçocuk toplanır yeni gelen filmi görmeye giderdi.

Kanalköprü ve Denizli mahallelerinin en belirgin özellikleri nelerdir?
Kanalköprü Mahallesi Adana’nın kuzeyinde, bağların, bahçelerin bulunduğu sessiz, sakin bir mahalleydi. Erik, üzüm, kayısı bağları, Seyhan nehrinin bereketini bu bağlara, bahçelere dağıtan sulama kanalı çocukluğumun en çekici mekânlarıydı. Adanalı her çocuk yazın dayanılmaz sıcağında bu kanalda mutlaka çimmiş, Kıyıboyu caddesinin iki tarafında bulunan tozlu, dikenli hintincirlerinden mutlaka yemiştir ve Adanalı her çocuk bu nedenle iyi birer yüzücüdür. Adana’nın kalburüstü insanları, işadamı, esnafı yaz aylarını ailece Kanalköprü’deki bağevlerinde geçirirlerdi. Denizli Mahallesi denince, içinde derme çatma beş-altı kerpiç evin omuz omza durduğu, önünden bir demiryolunun ve küçük bir su kanalının geçtiği büyük bir avlu canlanır gözümde. Kirası ucuz olduğu için işçiler barınırdı bu avlularda. Güney Sanayi, TEKEL, Çukobirlik, Marsa, Orhan Kemal’in de çalıştığı, ‘Murtaza’, ‘Cemile’, ‘Dünya Evi’ gibi romanlarına kaynaklık eden Milli Mensucat fabrikası bu mahallenin çevresinde yer alıyordu. Babam da bu fabrikaların birinde çırçır işçiliği yapmıştır. Biz çocuklar yaz geceleri kanalın kıyısında oturur babalarımızın gece vardiyasından dönmelerini beklerdik.

Bu mahallelerin öykülerinize yansımaları nasıl oldu?
Hangi yazar çocukluğundan söz etmemiş, onu öykülerine sızdırmamıştır ki? Çocuk algısı ve gözüyle yazdığım öykülerim nedense beni çok heyecanlandırmıştır. ‘Teyzem’, ‘Gıcır Gıcır Bilyeler’, ‘Binbirçeşit Harikalar Diyarı’, ‘Ayçiçekleri’ adlı öykülerimin kurgusu ve atmosferi çocukluk yıllarımın Kanalköprü ve Denizli mahallelerini gözümde canlandırırken oluşmuştur.

Unutamadığınız kimler var o mahallelerden... Örneğin, öykülerinizin kahramanlarından Binbirçeşit en çok aklımda kalan isimlerden...
Binbirçeşit’i Kanalköprülü yıllarımda tanımıştım. Halamın kocasıydı. Çocukluğumun önemli bir kahramanıydı. Sahaflık yapardı ayrıca oyuncak satardı. Kitaplara tutkumun önemli bir kaynağıdır Binbirçeşit. Aynı zamanda dört tekerli tablasıyla semt pazarlarında kitap sergisi açardı. Çizgi roman sergisine ben bakardım. Okur, teslim edersen: Elli kuruş. Satın alırsan: İki lira. Tommiks, Teksas, Zagor, Redkit, Tenten, Kinova... İncirlik üssünde görevli Amerikan subaylarının çocukları Binbirçeşit’e kullanılmış oyuncaklarını getirir satarlardı. Binbirçeşit, çocuk dünyamın harikalar diyarıydı. Ayrıca, Binbirçeşit, sekiz yazlık sinemanın bir arada bulunduğu ‘Sular Meydanı’nda akşamları meşrubat satardı. Binbirçeşit’e o işinde de yardım ederdim. Çünkü aynı zamanda iflah tutmaz bir sinema delisiydim. İşimiz bitince Binbirçeşit beni sinemaya gönderirdi ama sinemadan çıkanlara satış hazırlığı yapmak için film bitmeden çıkmak zorundaydım. Bu yüzden filmlerin sonunu hiç izleyemezdim.

İlk ödül anına gidelim istiyorum. Yaşar Kemal, Tarık Dursun K., Oktay Akbal gibi ustalarla tanışma... Adnan Yücel, Fikret Otyam, M. İzgü gibi isimlerin yer aldığı bir seçici kuruldan aldığınız ödül... Neler hissetmiştiniz?
Yıl 1993. Seyhan Kültür ve Sanat Festivali yapılıyordu Adana’da. 15 gün süren kapsamlı, dolu dolu geçen bir etkinlikti. Orhan Kemal Öykü Yarışmasında başarı ödülü almıştım. Dereceye girenlerin ödüllerini Yaşar Kemal vermişti. İlk ödülümü büyük bir ustanın elinden almak, adını andığımız diğer ustalarla tanışmak, bir öykümün onlar tarafından beğenilmesi benim için kıvanç kaynağı olmuştur. 1995’te de öykü dosyamla Orhan Kemal Öykü Ödülü birinciliğini almıştım.

Yıllar sonra o mahallelere yeniden gittiğinizde nasıl bir manzarayla karşılaştınız?
Yıllar sonra Adana’nın kuzeyi çok değişti, kuzeyde bambaşka, modern bir Adana oluştu. Kanalköprü de bu değişiklikten payını aldı. Bağlar, bahçeler yerlerini apartmanlara, geniş geniş bulvarlara, alışveriş merkezlerine terk etti. Adana’nın güneyi ise eski konumunu büyük ölçüde koruyor. Fabrikalar bir bir kapandı. Fabrika ve tarım işçilerinin çocukları bugün seyyar satıcılık, pazarcılık, dolmuşçuluk gibi işler yapıyorlar. Zengin yoksul arasındaki uçurum giderek açılıyor. Yıkılan fabrikaların arazisine bugün büyük otoparklar, alışveriş merkezleri kuruluyor. Denizli mahallesi artan nüfusla giderek sıkıştı, daraldı, daha yoksul bir görünüm kazandı. Fabrikaları değil ama Orhan Kemal’in insanlarını bu mahallelerde görmek bugün de mümkün. Bu kitabı yazma sürecinde oraları yeniden dolaşırken hem heyecan, hem hüzün duydum.

Kanalköprü ve Denizli

Adana Kitaplığı 12

Yazar: Zafer Doruk
Yayınevi: Heyamola Yayınları