“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” ile ilgili “Sunum ve imza töreni” altı genel başkanın çağrısıyla yarın 13.30’da, Ankara Bilkent Oteli’nde yapılacak.
Toplantının, neden AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın 14 Ağustos 2001’de, “Aydınlığa Açık Karanlığa Kapalı” ışıklı yazı altında AKP’nin Kuruluş Bildirisini açıkladığı yerde yapıldığına bakmayalım. Açıklama için örneğin Ulus’ta ilk TBMM’nin açıldığı binanın neden seçilmediğini de, yapılacak açıklamanın önemi nedeniyle sormayalım.

Demokrat kamuoyu yapılacak açıklamayı umutla beklerken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ünlü küresel haber ajansı Reuters’a 21 Şubat günü kapsamlı bir demeç verdi.


BEŞ GENEL BAŞKAN SEÇERSE ADAYIM!

Demecinde, aday yapılmaları durumunda seçimi kazanacaklarına kamuoyunun kesin gözüyle baktığı İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlarının bilmem kaçıncı kez “olmaz” diye önünü kesen Kılıçdaroğlu, kendi adaylığıyla ilgili olarak, sorulan bir “çanak soruya” şöyle yanıt veriyor.
“Beş genel başkanın aynı zamanda ana muhalefet lideri olan kendisine cumhurbaşkanlığını önermesi halinde bunu kabul edip etmeyeceği” sorusunu Kılıçdaroğlu, “Elbette (kabul ederim). Cumhurbaşkanlığı onurlu bir görev. Beş genel başkanın benim ismimi telaffuz etmesi her şeyden önce benim için onur. Ayrıca beş genel başkanın bana güven duyması anlamına geliyor, bu da benim için son derece önemli. Üç, benim sorumluluğumun arttığını bilmem lazım. Görev yaptığım sürede o beş genel başkana karşı sorumluyum ve onlara asla hayal kırıklığı yaşatmamalıyım” diye yanıtlıyor.

Kılıçdaroğlu, beş genel başkanı, “seçmen” ilan ediyor. Oysa yapılacak seçim yalnızca cumhurbaşkanının kim olacağının değil, Cumhuriyet’in geleceğinin seçimidir. Bu nedenle de seçimlere kazanma şansı en yüksek bir adayla gidilmeli; Kılıçdaroğlu, yanlışına kesinlikle düşülmemelidir.

Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması için çok sayıda neden vardı; kendisi, en büyüğünü ekledi.

NATO’DAN DEMOKRASİ UMMAK

Reuters’a verdiği demeçte ünlü S-400 füze sistemi konusunda iktidarı eleştirerek ABD çizgisinde bir tutum sergileyen Kılıçdaroğlu şöyle diyor:

“Biz NATO’yu sadece bir savunma aracı, kurumu olarak da görmüyoruz. NATO artık bugün 21. yüzyılda aynı zamanda demokrasinin de bir güvencesi."
Yarın beş genel başkanla birlikte “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi” açıklayacak olan, Kılıçdaroğlu, nasıl olur da “NATO demokrasinin güvencesi” der?
Birçok nedenle bu sözler söylenmemeliydi.

Önce, kuruluşunda Soğuk Savaş’ın, 1990 sonrasında da esas olarak ABD’nin çıkarlarına hizmet eden NATO, nerede ve ne zaman “demokrasi güvencesi” oldu?

Ülkemizde 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 faşist darbeleri yaşanırken; NATO, el altından faşistlerin yanındaydı. Daha yakına gelelim, NATO 1999’da yuttuğu Macaristan’da yaklaşık çeyrek asırdır demokrasi derdine mi düştü? Son aylarda, yayılmacı ABD’nin dümen suyunda Rusya -Ukrayna uyuşmazlığında demokratik değerleri mi savunuyor?

Dahası, bir tarafsız uluslararası araştırma kuruluşu geçen hafta 70 yıldır NATO üyesi olan Türkiye’yi “demokrasi ve hukukta son on yılda en fazla gerileyen ülke” olarak niteledi.

Kılıçdaroğlu’nun NATO beklentisi ile geldiği nokta, doğrusu, tüm uyarılarımıza karşın yıllardır devam ettiği yanlış yolun doğal sonucudur.

Daha özelde o sözlerin sahibi Kılıçdaroğlu, aday olursa NATO’nun kolaylaştırıcılığında bu ülkenin faşist yönetimleri tarafından ezilen, özgürlüğe susamış milyonlarca insanından asla oy alamaz. NATO’yu demokrasi güvencesi gören bir kişi bu topluma demokrasi güveni veremez. Kılıçdaroğlu, ayrıca, yıllardır büyük istek ve teslimiyetle girdiği merkez sağ kesimin son yıllarda daha da muhafazakâr özellik kazanan tabanından o desteği bulamaz.

Bırakın cumhurbaşkanlığı adaylığını, bu NATO’cu tutum, kuruluş mayası mandacılığı reddetmek olan CHP’nin genel başkanlığını da asla hak etmiyor.
Kılıçdaroğlu, yarınki toplantıda, önce, “seçmenlerim” dediği beş genel başkana, sonra da tüm kamuoyuna cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını kesin bir dille açıklamalıdır. Çünkü, kaybedilirse “tekrarı olamayacak” bu seçimde Cumhuriyet’in geleceği oylanacaktır.

Yine de yarınki altılı açıklamanın topluma umut vermesini “Savaşa Hayır” haykırışıyla dileyelim.