Finans piyasaları ve adil dönüşüm arasındaki ilişki hepimize ‘kaçınılmaz ve evrensel’ bir olguymuş gibi sunuluyor. Fakat finansal geleceğimizin neye benzeyeceği ve ne kadar güçlü olacağı, onu kimin şekillendirdiği ile doğrudan ilinti

Adil ve yeşil dönüşüm

Tomaso Ferrando & Daniel Tischer

Birleşik Krallık’ta özel bankalar, iklim kriziyle mücadele odaklı faaliyetleri ve düşük karbonlu ekonomiye geçişi finanse etmekte önemli role sahipler. Bunu, London School Economics tarafından yayınlanan yeni bir rapor vasıtasıyla bir kez daha gördük.

İklim krizini yatırımcılar için ‘stratejik bir fırsat’ olarak tanımlayan rapor, bankaların neden ‘adil bir dönüşümü’ finanse etmeleri gerektiğine dair çeşitli gerekçeler de sunuyor. Finans krizi sonrasında güven duygusunu desteklemek; bankaların liderlik rolünü pekiştirmek; iklim krizinin maddi risklerini azaltmak; yeni hizmet ve ürünlerle müşteri tabanını geliştirmek…


Bu rapor, banka ve finans sektörünü yeşil ve adil dönüşümün merkezine koyan ilk örnek değil. Dünya Bankası, Avrupa Birliği ve benzeri birçok uluslararası oyuncu da aynı savı ortaya koyuyor.

Bankalar ve finans piyasaları, bize yeşil ve adil dönüşümün ‘olmazsa olmaz’ müttefikleri olarak sunuluyor. İklim krizi, finans sektörü için kaçırılmaması gereken bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Gerekçe ise uluslararası sözleşmelerden ya da ülke yasalarından doğan zorunluluklar değil, kamuoyu nezdinde ‘güveni geri kazanma’ gerekliliği olarak sunuluyor.

Finans krizi üzerinden on iki sene geçti. İklim krizinin hızlanarak devam etmesi ve gelir adaletsizliğin artmasında bankaların da rolü olduğunu biliyoruz. Şimdi ise bu tip raporlar yine ‘geleceğimizin’ onların elinde olduğunu söylüyor.

ALTERNATİF YOK MU?

İngiliz Başbakan Margaret Thatcher’ın meşhur ‘alternatif yok’ konuşması üzerinden kırk sene geçti. Finans piyasaları ve adil dönüşüm arasındaki ilişki hepimize ‘kaçınılmaz ve evrensel’ bir olguymuş gibi sunuluyor. Fakat finansal geleceğimizin neye benzeyeceği ve ne kadar güçlü olacağı, onu kimin şekillendirdiği ile doğrudan ilintili.

İklim finansmanı özeline baktığımızda, sayılı kurumdan birkaç kişinin ‘kilit pozisyonlarda’ olduğunu, bu kişilerin kamusal tartışmalara yön verdiğini ve bizi tek boyutlu tartışmalara yönlendirdiğini görüyoruz. Şu sıralar yürütmekte olduğumuz araştırmada, Avrupa Birliği seviyesinde, “Sürdürülebilir Finansman Teknik Uzmanlık Grubu”nda, ya da “Birleşik Krallık Yeşil Finansman Çalışma Grubu” gibi kurumlarda yer alan etki sahibi aktörleri inceliyoruz.

Bu ağların hepsinde kilit pozisyonların eski özel sektör liderleri tarafından tutulduğunu görmek zor değil. Statükoda yeterince başarılı olan bu aktörler, dikkatlerini gelecekte de ‘denetim serbestisi’ ve ‘güçlü özel sektör’ olmasına adıyorlar.

adil-ve-yesil-donusum-758786-1.

Aynı kişilerin farklı ağlarda yer aldıklarını ve süreçleri hem yerel, hem ulusal seviyede etkilediklerini de sık sık görüyoruz. Aynı zamanda politika yapıcılarla diyalog zemini oluşturan ‘alanları’ da bizzat tanımlıyorlar. Örnek olarak, Londra merkezli sivil toplum kuruluşu İklim Bonosu İnisiyatifi’ni (CBI) düşünebilir. Bu kuruluşun misyonu “iklim krizine yönelik çözümleri, uluslararası bono piyasası aracılığıyla finanse etmek” olarak tarif ediliyor. İklim krizi ile mücadele süreçlerinin özel sektör tarafından finanse edileceğine inanan girişim, yapılacak politika müdahalelerinde, “finans endüstrisi ile gezegenin çıkarlarını örtüştürmenin” öneminden söz ediyor.

BANKASIZ MÜMKÜN

Covid-19 salgını küresel finans kapitalizminin sosyo-ekonomik kırılganlığını açıkça gösterdi. Bu süreçte yaşananlar, siyasi dönüşümü de hızlandırabilir. Dev şirketler iflas beyan ediyor, milyonlarca insan işinden oluyor. Bu esnada gelişmiş ülkeler ‘yeşil toparlanma’ adı altında trilyonlarca doları, kurtarma paketleriyle piyasaya döküyor.

Bu kaynakları şirketlere mi akıtacağız yoksa temel hizmetlerin iyileştirilmesi için mi kullanacağız? Tartışmaların ekseni belirleyici olacak. Fakat finans sektörünün tartışmaya şimdiden egemen olduğunu görüyoruz, dolayısıyla bu kaynaklar yine onlara yarayacaktır. Yeşil ve adil bir dönüşüm, kimin sesinin duyulduğu kadar, kimin susturulduğuyla da ilgili.

Bankaların yanında duran entelektüel ve siyasi elitler, iklim krizi ile mücadele çabalarını nasıl finanse edeceğimize dair ciddi tartışmalar yürütmemizi güçleştiriyorlar. Sivil toplum ve kampanya grupları, ancak finans sektörünün hedeflerini benimserlerse diyaloğa dahil ediliyorlar.


Sivil toplum ve akademik camiadan ‘dönüşümcü’ sesler duyulmuyor ve aykırı seslere rağmen ‘alternatif yokmuşçasına’ hareket ediyoruz. Finans piyasasının öncelikleri benimseniyor, kazanç hırsı bir kez daha gezegenin sağlığından öne konuyor.

Yaşamakta olduğumuz kriz, yeşil ve adil bir dönüşümün neye benzemesini istediğimizi düşünebileceğimiz bir fırsat. Finans sektörünün rolünü sorgulamalıyız. Yeşil dönüşümün bankalar ve dünyanın en zengin yüzde 1’i için yeni bir kazanç fırsatı olmaması için çalışmalıyız.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Conversation