Dario Fo’nun 1974’te yazdığı, ekonomik krizi konu alan ‘Ödenmeyecek Ödemiyoruz’ oyunu bugün de güncelliğini koruyor. Oyuncu Kankonde, “Adalet ancak hak ve özgürlük mücadeleleri ile kazanılabilir” dedi.

Adil yaşam için mücadele şart
Fotoğraf: BirGün

Eda Köprü YILMAYAN

Sürekli artan gıda fiyatları, enflasyon karşısında eriyen maaşlar, ay sonunu nasıl getireceğini düşünen aileler… ‘Ödenmeyecek Ödemiyoruz’ oyununda trajikomik halimize hem çok gülecek hem de yüzyıllardır derdimizin hiç değişmediğini göreceksiniz. Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu’nun sahnelediği oyun marketin yağmalanması ve ellerinde paketlerle kaçan iki kadının telaşıyla başlıyor. Nefes nefese bir hikâyenin içinde olduğumuz daha ilk andan belli.

Füsun Demirel’in Türkçe’ye çevirdiği oyunun yönetmenliğini Ebru Kara üstleniyor. Oyuncu kadrosunda; Zeynep Kankonde, Aşkın Şenol, Fatih Sevdi, Volkan Girgin ve Su Şanad var. İsyanımız, bugüne kadar içimizde birikenler sahnede adeta üstümüze boca ediliyor. Üstelik 1970’li yıllarda yazılan bir metnin gerçekliğini bugün, Türkiye’de yaşamamız tiyatronun ölümsüzlüğünü ve tabii maalesef içinde yaşadığımız kapitalist düzenin döngüsünü gösteriyor. ‘Ödenmeyecek Ödemiyoruz’ oyununu, oyununun yönetmeni Ebru Kara ve oyunda evli bir çifti canlandıran Zeynep Kankonde ve Aşkın Şenol’la konuştuk.

Dario Fo oyununu 1974 yılında yazıyor fakat oyun, bugünün Türkiye’sini de anlatıyor. Artan gıda fiyatları, insanların yükselen fiyatlar karşısındaki çaresizliği, vb. Oyunu sahnelemeye nasıl karar verdiniz?
Ebru Kara:
Oyun seçimi Aysa Tiyatro tarafından yapıldı. Bildiğiniz gibi Dario Fo’nun dünyada en çok oynanan metinlerinden biri. 1970’li yıllarda yazılmasına rağmen metin hâlâ güncelliğini koruyor. Benim de çok sevdiğim metinlerden biri olduğu için program yapıp provalara başladık. Yaklaşık sekiz hafta prova yaptık.

Ebru Kara - YönetmenEbru Kara - Yönetmen

Oyuncu kadrosu da çok güçlü. Oyuncu seçiminde nelere dikkat ettiniz?
E.K:
Bu tarz metinlerde rejinin yanında rolleri oynayacak oyuncuların hünerleri de çok önemli. Komedi tarzında kendini kanıtlamış, bu konuda algısı yüksek ve metinin gerekliliklerini yerine getirebilecek malzemeye sahip oyuncular olmasına dikkat edildi.

İŞÇİ SINIFINDAN GELEN BİR AİLEDE BÜYÜDÜM

Oyunda eşine itaat eden bir yandan da içinde isyanı barındıran bir kadını canlandırıyorsunuz. Başından itibaren çok yüksek tempolu bir oyunun içindeyiz. Nasıl bir kadını canlandırıyorsunuz?
Zeynep Kankonde:
Antonia’nın ailesinin ekonomik yapısına baktığımızda nesiller boyu ezilmiş ve bu durumu çoğu zaman normalleştirmiş bir sınıfla karşılaşırız muhtemelen. Ancak biraz sivri akıllı ve adil bir yaşamın olması gerektiğini düşünen Antonia, dolaylı bir kahramanlığın içinde bulur kendini. En azından inatçı ve sabit kafalı kocasının aydınlanmasını sağlar.

Oyuna nasıl hazırlandınız?
Z.K:
Öncelikle fiziksel olarak kondisyonum zayıftı. Beden olarak biraz güçlenmek için spora ihtiyacım vardı. İşçi sınıfından gelen bir ailede büyüdüğüm için onun yaşadıklarını anlamak, çaresizlik anında yaptığı tüm saçmalıklara anlaşılır bir yerden bakmak çok zor olmadı benim için.

adil-yasam-icin-mucadele-sart-1143931-1.



DEĞİŞİM ÇABASINA DUYARSIZ KALINMAMALI

Metni ilk okuduğunuzda neler hissettiniz?
Z.K:
Oyun aslında istisnalar hariç dünya genelini anlatıyor. Oyunu 1997’de okumuştum. O zaman da hislerim aynıydı; platformun en altındakiler kıpırdadığında kulenin en üstündekilerin keyfi kaçar ve haklarını arayanlar daima şiddete maruz kalır. Ancak üzerimizde tepinen hanımlar ve beyler unutmasınlar ki sizi hayatı pahasına omuzlarında taşıyan sınıf altınızdan çekildiğinde yere çakılırsınız. Adalet ancak hak ve özgürlük mücadeleleri ile kazanılabilir. Önemli olan nesillerin kabuk değiştirme çabasına duyarsız kalmamak.

Otoriteye, işine ve kurallara bağlı bir erkeği canlandırıyorsunuz. Yenilen her şeyin parasının ödenmesi gerektiği konusunda hassas bir karakter. Bunu da belirli ilkelerle açıklıyor fakat sonunda o da bu düzene, sömürüye başkaldırıyor, isyan ediyor. Onu çığırından çıkaran ne oluyor?
Aşkın Şenol: Otoriteye son derece bağlı, her şeyin kuralına uygun yapılması gerektiğini savunan, fazla kural okumuş ve olduğu gibi kabul etmiş birini oynuyorum. Otorite bağlı demeyelim de otorite sorunu olan biri, yani tanıdık biri. Pek başkaldırmaya, protestoya da niyeti yoktu ama üst üste olan olaylar, onu çığırından çıkarıyor sonunda. “Ben en başından beri biliyorum, görüyorum haksızlıkları” diyor ama demokratik yollardan haklarını aramanın peşinde. Ta ki çalıştığı fabrikanın bilmem kaç bin işçiyi işten çıkartacağını ve sendikanın da bu işin içinde olduğunu öğrenene kadar.

Metni ilk okuduğunuzda neler hissettiniz? Türkiye’de şu an yaşadığımız süreçle ne tür benzerlikler gördünüz?
A.Ş:
İyi tiyatro metinleri ölmüyor. Çünkü oyunda bahsedilen konu hâlâ güncelliğini koruyor. Bazen insanoğlunun ve ülkelerin hırslarına şaşırıyorum, kendi refahı için başkalarını hiçe sayabilen canlılarız.