IŞİD, 5 Ekim 2014’te kuşattığı Kobane’ye girdi. IŞİD ve YPG güçleri arasında önce mahalle mahalle, sonra sokak sokak, ardından ev ev, sonunda da oda oda çatışmalar yaşandı. 16 Ekim’de IŞİD gerilemeye başladı. 27 Ocak’ta Amerika’nın başını çektiği koalisyon güçlerinin hava saldırıları nedeniyle IŞİD kuşatmayı kaldırdı ve yenildi. Ancak 2015’in ilk aylarında Kobane civarında varlığını koruyordu. […]

Adrese teslim tıbbi malzeme:   Kemik ağrısına at narkozu

IŞİD, 5 Ekim 2014’te kuşattığı Kobane’ye girdi. IŞİD ve YPG güçleri arasında önce mahalle mahalle, sonra sokak sokak, ardından ev ev, sonunda da oda oda çatışmalar yaşandı. 16 Ekim’de IŞİD gerilemeye başladı. 27 Ocak’ta Amerika’nın başını çektiği koalisyon güçlerinin hava saldırıları nedeniyle IŞİD kuşatmayı kaldırdı ve yenildi. Ancak 2015’in ilk aylarında Kobane civarında varlığını koruyordu. O dönemde Kobane’deki büyük yıkıntıyı gözlemleme fırsatı bulmuştuk. Şehir mazot ve ceset kokuyordu. Her yerden IŞİD’in bıraktığı mayınlar temizleniyordu. Enkazlar arasında ilaç poşetleri vardı: Esktazi.

IŞİD’in ilaçları: Kaptagon ve etrombosit

Geçmişi değerlendiriyoruz. SGD’den bir görevli; “Ekstazi, cesaret için tercih edilmiş olabilir” diyor: “Ancak daha çok morfin ve kaptagon kullandılar. Çünkü savaştaki bedensel travmaları ve büyük ağrı ya da acıları ancak bunlar kesiyordu. Kaptagon’a ‘at narkozu’ da deniyor. Sadece sinirleri değil kırılan, parçalanan kemikleri de uyuşturuyor. IŞİD’cilerin yoğun olarak kullandığı ilaçlar arasında ise çok hızlı pıhtılaşma sağlayan ve kanamayı durduran etrombosit vardı.”

Antakya’daki depodan Telabyat’a morfin

IŞİD’in akıl hocası Abu Muhammed el Adnani’nin ekibinde görev yapmış olan Abu Ubeyde Türki kod adlı İlyas Aydın, insan kaynağı ve lojistik malzemenin Türkiye üzerinden geçtiğini ifade ediyor. “Bir Sağlık Bakanlığı’mız vardı, tıbbi malzemeler de onun aracılığıyla geldi” diyor. İddialarını, Telabyat’a gümrük kaydı ile geçen tıbbi malzemeler teyit ediyor; sevkiyatlar açık. Belgeler 2013 ve 2015 yıllarına ait. 2015 tarihli belgede malzemeler, “Medical Relif For Syria” (Suriye İçin Tıbbi Yardım) etiketi ve “Antakya 00408” irsaliye numarası ile listelenmiş. Location Warehouse (İlaç Deposunun Yeri) ibaresinin karşısında “Serinyol Warehouse” yazıyor.

Listedeki tüm malzeme, savaşta kullanılacak ilaçlardan oluşuyor. Anesteziye başlamak için “ketamine”, ani kalp durmalarında kullanılan “epinephrine”, enfeksiyon tedavisine yarayan “ciprofloxacin lidocaine” ve yara ile iltihaplar için gerekli “hydrochloride”in yanı sıra “morfin” de Antakya üzerinden Telabyat’a geçiyor.

Her şeyin başı İhvan-ı Müslim

30 yaşındaki Abu Ubeyde, başka konulara da değiniyor. “İstanbul’da bir cemaatim vardı” derken IŞİD Türkiye’nin altyapısına teorik olarak katkı sunan isimler arasında oldunu söylüyor. Abu Ubeyde, “IŞİD’le nasıl tanışılır?” sorusuna da şöyle yanıt veriyor: “Temeli İhvan-ı Müslim’e (Müslüman Kardeşler) dayanır. Selefizmle tanışan, el Kaide’yi benimser. İdeolojik farklılık IŞİD üyesi olmakla sonuçlanır. Ne Türklerin ne de başka IŞİD’cilerin ketibelerinde (Birlik) İhvan’ın kurucusu Seyyid Kutup’un ‘Yoldaki İşaretler’ kitabını okumayan yoktur.”

Derik’te, Suriye Demokratik Güçleri’ne (SGD) ait cezaevinde tutulan Abu Ubeyde, iki önemli konuda da ilginç iddialarda bulunuyor. Bunlardan biri 33 kişinin yaşamını yitirdiği Urfa’daki Suruç Katliamı: “Hiç haberimiz olmadı. El Bağdadi de, patlamanın merkeze bağlı yapılmadığını bildirdi.”

Ölüme götürülenler nasıl böyle sakin kalabildi?

Bir diğer mesele IŞİD’in elinde esir tutulup, yakılan 2 asker. Abu Ubeyde bu konuda şunları ileri sürüyor: “Hakkaniyetli olalım. Sefer Taş’ı Türkiye sınırı içinden aldık. Gariban bir askerdi. Fethi Şahin ise jandarma içinde, 200 kişiden oluşan ve IŞİD-Türkiye ilişkilerini düzenleyen ‘İttihat ve Terakki’ adlı bir birime bağlı görev yaptığını itiraf etti. Milliyetçiydi. ‘Türkiye ile pazarlık’ ekibinin içindeydim. Bir takas anlaşması olacaktı. Bizim koşullarımız sınırların eskisi gibi gevşek bırakılmasıydı. Karşı taraf ise sınır hattından 33 kilometre uzaklaşmamızı talep etti. Tamamen birbirne zıt iki istekti. Zaten görüşmeler sürerken araya Ankara patlaması girdi; olmadı. Bizim ne kadar ciddi bir örgüt olduğumuzu unuttular. Sonuç malum. Ben kişisel olarak insan yakmaya karşıyım. Ama sapla samanı ayıralım; kafa kesmek caizdir, Peygamber emridir.”

Abu Ubeyde, ölüme giden esirlerin nasıl sakinliklerini koruduklarını da şöyle anlatıyor: “İlaç ya da sakinleştirici verilmiyordu. ‘Sizin bu halinizi gösterelim ki anlaşma yapmaya çalıştıklarımız ikna olsun’ deniyordu, onlar da inanıyorlardı.”

***

Ben üniversiteye gittim, onlar Rakka’ya

IŞİD, sadece Suriye’de değil dünyanın her yerinde yara açtı. Bu yaradan yayılan irin tedavi edilmezse, o kapkara kabusla farklı formlarda yeniden karşılaşacağız. Tahribatın boyutları çok büyük. Selefiler, Ezidiler gibi mağdur toplumlar yarattı. Kadın ve çocuk haklarını ayaklar altına aldı. Şehirleri patlatıp, Kürt bölgelerini yıktı. Radikaller, kendi ailelerine bile acılar yaşattı. Onlardan biri, Tel Maruf’taki ‘çocuk ıslahevi’ne ilişkin haberimizden sonra tarafımıza ulaşıyor. Islahevinde tutulan, IŞİD’in elinde büyümüş, 18’ine giren İbrahim Yavuz’un abisi Mücahit Yavuz, “Uzun süredir haber alamıyorduk, vesile oldunuz” diyerek hikâyeyi paylaşıyor: “Ailemle aynı fikirde değildim, ben üniversiteye gittim, onlar oraya. Kardeşim 12 yaşında olduğu için onu da yanlarına aldılar.”

‘Dönerler mi, dönerlerse nasıl dönerler?’

Yavuz devam ediyor: “Babam, Bursa’da selefilerin olduğu bir tarikata girdi. Fikirleri değişti. ‘Suriye’ye gidelim’ dedi. Biz karşı çıkınca, habersiz evden ayrıldı. Ben lise, kardeşim ilkokul öğrencisiydi. Annem maddi manevi yıprandı. Babam, 6 ay sonra geri döndü ve ‘Sizi almaya geldim’ dedi. Ben reddettim ama annem Hatice Yavuz kabul etti, kardeşimle beraber gittiler. Aslında o tarikattakilerin hepsi Suriye’ye geçti. 1 sene içinde babam öldü. O sırada tabiri caizse kardeşimi ve annemi sağlam doldurmuş, beyinlerini yıkamış.” Abi Mücahit Yavuz, “Onları arayıp, düşüncelerini yıkmak için savaşıyordum” ifadelerini kullanıyor: “IŞİD, Rakka’yı kaybettiğinde dönmek istediler. Onları, Bagoz’a kadar götürmüşler. Dönmeleri için yol aradık. Bir yol bulduğumuzda, yüklü miktarda kredi çekip, üzerine sağdan soldan aldığım borç parayı da koyup gönderdim. Yola çıktılar ve SGD’ye teslim edildiler.” Mücahit Yavuz’un endişeleri belki de geneli ifade ediyor, soruyor: “Şimdi ne olacak, dönerler mi? Dönerlerse ne halde dönerler?”

***

Yargılayan hâkim anlatıyor: Şok oluyorlar

IŞİD’ciler alandayken, en çok kadın savaşçılardan korkuyordu. Çünkü onlardan biri tarafından öldürülmek cennete gidememek ve hurilerle birlikte olamamak demekti. Şimdi bir başka ironi ile karşı karşıyalar. Yerel bir statüsü olan Rojava IŞİD Makkemesi’nde Viyan S. isimli kadın eşhâkim görev yapıyor. Amude’deki mülakatımızda ilk olarak, IŞİD’cilerin kendisi ile karşılaştıkları anda gösterdikleri tepkiyi soruyoruz: “Şok oluyorlar. Kimlik tespitinden, duruşma sonuna kadar göz göze gelmiyorlar. Yere bakıyorlar.” Kobane ve Cezire’de 2 mahkeme aktif halde. Daha önce bir mahkeme de Afrin’de bulunuyordu. 2014’ten itibaren yakalanan IŞİD’cilerin çoğalması yargılama gerekliliğini beraberdinde getirdi. Mahkemelerde yaklaşık 7 bin civarında kişi yargılandı. Ancak içlerinde sadece IŞİD’ciler yoktu. Radikallerin arasında geçişkenlik çok yoğun. El Kaide ve el Nusra’nın yanı sıra ÖSO içinde yer alan gruplara mensup kişilerden de mahkemeye çıkanlar oldu.” Viyan S. mahkemelerin niteliğini şöyle anlatıyor: “Özerk Yönetime bağlı Yasama Meclisi tarafından ’20 sayılı’ bir kararname çıkarıldı. ‘Terör üyelerini yargılama kanunu’. İdam cezası yok. Cezalarda alt sınır 1 yıl, üst sınır ise müebbet hapis.” Viyan S. “IŞİD yargılamalarında önce Suriyeliler mahkemeye çıkıyor” diyor: “Türklerin de içinde olduğu ‘yabancılar’ kategorisinde sorgulamalar bitse de yargılamalara henüz geçilmedi.” Viyan S.’ye göre uluslararası bir görev dağılımı yapılması şart:

“En temel problem bu. Çağrımız da bu yönde. Suç, suçlular, deliller ve tanıklar burada. Dolayısıyla en adil mahkeme burada olabilir. Ülkesine dönüp, orada yargılanacak bir IŞİD’ci belki de hiç ceza almayacak. Uluslararası güçler ‘yerinde yargı’ sürecini desteklemeye mecburlar. Ancak sadece ceza çözüm değil. Değişim ve rehabilitasyon programları oluşturulmalı, buna da resmi katılım sağlanmalı. Çünkü IŞİD sadece Suriye’de savaşmadı, Avrupa’da da saldırılar yaptı. Uluslararası güçler süreci desteklemezse, dönüşüp yeniden tüm dünyayı tehdit edecekler.”