Adî N. Musafir ve Ezidiler

M. OLGAY SÖYLER

Daha önce 72 kez katliama uğradıklarını söyleyen Ezidilerin en son Suriye savaşında 73. defa dünyanın gözü önünde katledilmeleri sonrası hem dünya genelinde hem Türkiye’de tekrar bir ilgi oluşmuş ve bu topluluk yeniden gündeme gelmişti. Ezidiler zaman zaman araştırmacıların yahut tarihçilerin gündemlerinde de olmuş ancak bu gündem sırasında oluşan yazınsal ürünlerin, haklarında negatif algının kırılmasına hiçbir katkısı olmadığı gibi ,bu halk Muaviye soyu, Yezid sempatizanı, şeytana tapan, vergi vermeyen, askere gitmeyen gibi birçok tanımlama üzerinden oluşan kimlikleriyle bu araştırmacıların sayfalar dolusu çoğu gerçek dışı kurgu yazılarında görülmüşlerdi.

Bu tanımlamaları yaparken yüzyıllardır kendini Ezidi olarak tanıtan halka saygı duyulmamış, Yezidi denmiş, hatta çoğu zaman katliamlara sadece bu ‘’Y’’ harfi neden olmuştur. En tuhafı ise bu cemaatin bilinen (uydurulan) tüm özellikleri Ezidi olmayanlar tarafından belirlenmiş ve adlandırılmıştır. Bu adlandırmalar sonucu elde edilen bilgilerin tutarlı bir yapı oluşturmadığı da doğal olarak fark edildiğinde tekrar suçlanmışlar dinleri ‘’bilinmeyen din’’ yahut ‘’karma din’’ olarak tanımlanmıştır. Ülkemizde bu sebepler ile sayıları gittikçe azalan Ezidilerin nüfus cüzdanlarında din kısmında ‘’bilinmeyen din’’ yazmakta veya çarpı işareti (X) bulunmaktadır.

İslam inancının sapık, Batı dünyasının heretik çoğunlukla ise ‘’kötülük meleğine tapanlar’’ olarak algılanan Ezidilerin bu tanımlamalar ile kendi inançlarında da meydana gelen değişimi fark edemedikleri de bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Toplumsal hafızlarını önemli oranda şekillendiren bu tanımlamalar ile gittikçe içine kapanan bir topluluk olarak karşımıza çıkan Ezidilerin etrafını saran tek tanrılı dinlere inanan insanlar tarafından sürekli bir kuşatılmışlık hissiyle yaşamaları, onları minimal düzeyde ilişkiler yaşamaya itmiş bu daha da dikkate çekerek sürekli baskı altında tutulmalarına neden olmuştur.

Tek tanrılı diğer dinlerin aksine ‘’kötülük meleği-şeytan’’ Tanrı’nın yönettiği bütün sınavları başarıyla geçmiş, affedilmiş ve dünyanın yeni yöneticisi olarak kutsanmıştır. Bu inanç akideleri Ezidilerin şeytana tapanlar olarak tanınmalarına yol açmıştır. Dünyanın yaratılması sırasında görev alan meleklerin farklı isimler ile adlandırılmaları ve bu meleklerin dünyada birer vekil ile temsil edildiklerine dair mitolojik anlatılar Ezidilere yakıştırılan yukarıda yapılan tanımlamalar ile anılmalarına neden olmuştur. İslam inancında Melek Tavus’un ‘’günahkar’’ sonrasında ise ‘’kötülük meleği’’ olarak adlandırılması Ezidiliğe dair negatif algının şekillenmesinin en önemli sebebidir. Oysaki Ezidi mitolojisinde anlatılan Melek Tavus herhangi bir tanrısal güç barındırmayıp sınırlı bir güce sahip olarak resmedilir. Tıpkı diğer tüm canlı ve cansız varlıklar gibi tek bir tanrı tarafından yaratılmış ve her daim Tanrı’nın hükmü ile yönetilmiştir. Bu haliyle Melek Tavus, Ezidi inancında Tanrının emirlerini yerine getiren vekili veya yardımcısı olarak görülmektedir. Ezidiler Melek Tavus ile başlayan bir vekâletler sistemine sahiptir. Altı meleğin lideri ve Tanrı’nın dünyaya ilişkin tasavvurlarını yerine getiren Melek Tavus bu dünyada Şey Adî tarafından temsil edilmiştir. Ezdi dininin peygamberi olarak görülen Şeyh Adî Suriye’de Ba’lebek şehrinde doğmuş doksan yaşlarında 1162 yılında vefat etmiştir. Şeyh Adî, sıkı riyazete önem veren çağdaşları Sühreverdi, Ahmed er-Rıfâî, Abdülkadir Geylanî gibi devrinin önemli sufileri ile görüşen kendini yetiştirmiş bir mutasavvıf olarak karşımıza çıkar. Hakkari dağlarına çekilmiş Musul’a 65 km mesafede bulunan Laleş’de yaşamını yitirmiştir. Yaşarken, etrafını kuşatan kerametler neticesinde taraftarlarınca aşırı derecede kutsanmaya başlanmış kutsallaştırılmış hatta ilahlaştırılmıştır. Dağ başları, mağaralarda yaşamaktan zevk alan Adî’ye müritleri onun adıyla bir tarikat oluşmasını sağlamış ancak oruçlarının tutulduğu ve namazlarının kılındığını artık bu ibadetlere gerek olmadığını söylemeye başlamış tanrı tarafından mükafatlandırıldıklarını belirtmiş, Şey Adî’nin mezarı çevresinde yapılan içkili ve çalgılı bir ibadet geliştirmeleri neticesinde de olaylar patlak vermiş artık neredeyse düzeltilemeyecek bu gün yaşanan Ezidi anlatıları meydana gelmiştir. Şeyh Adî’nin türbesi de bu inanç akidelerini ezmeye çalışan güçler tarafından tahrip edilmiş kemikleri çıkartılarak 1414'de yakılmıştır. Bu tarihten sonra tekrar yapılan türbe Ezidilerin inanç merkezi ve bir çeşit tavaf ettikleri yer haline gelmiştir. Adî öncesi var olan topluluğun mitolojik anlatıları üstüne Şey Adî ile birlikte başka anlatıların eklemlendiği açıktır. Senkretik yapısı ve sözlü kültür ile şekillenen inançlarını mitolojik anlatılardan da sıyırmak ve Ezidi topluluğun Adî öncesi yaşamlarını aydınlatmak oldukça zor görünmektedir. Şey Adî bu eski toplumun anlatılarının merkezine konumlanmış belki Ezidi inançlarını meşrulaştırmak için topluluk tarafından kutsiyet verilmiş bir mutasavvıftır ancak bugün Ezidi toplumunu ve Şey Adî’yi birbirinden ayırmak mümkün değildir. Yaşamı oldukça iyi bilinen bu Sufinin Gazalî ile şekillenen inanç akidelerini Ezidi toplumunda neredeyse hiç görememek, bu topluluğun semavi dinlere inanlar tarafından haksız yere ezilmeleri ile şekillenen yaşamları uzun zamandır kıyımlar ile yazılan bir tarih olarak karşımıza çıkmaktadır.

Son olarak Ezidilerin neden askerlik yapamayacaklarına dair bulunan (1) belge onların dini itikatları hakkında aydınlatıcı olacağı kanaatiyle buraya alınmıştır. Bu bir dilekçedir. 1872 de hazırlanmış ve Ezidileri askere almak isteyen Osmanlı’ya Ezidileri askerlikten muaf tutmalarını istemektedir.

Ezidilerin orduda görev yapması imkansızdır.

Her Ezidi, Rumi takvimin Nisan, Eylül ve Kasım aylarında olmak üzere yılda üç kez Melek Tavus’un suretini ziyaret etmelidir. Bunu yerine getirmezlerse inançsız olurlar.

Cemaatin her üyesi, her yıl en az bir kez 15 Eylül’den 20 Eylül’e kadar Şey Adî’nin mabedini ziyaret etmelidir.

Gün doğumunda cemaatin her üyesi güneşin doğuşunu görebileceği ve hiçbir Müslüman, Hıristiyan veya Yahudi’nin bulunmadığı bir yere gitmelidir.

Her Ezidi, Mehdi’nin hizmetkârı olan ‘’ahiret kardeşinin’’ ve şeyhi veya pir’inin elini her gün öpmelidir.

Müslümanlar sabah namaz kılarken ‘’Allah’a sığınıyorum vs.’’der. Bir Ezidi bunu duyarsa, bu sözleri söyleyen kişiyi ve kendini öldürmelidir.

Bir Ezidi öldüğünde, ’’ahiret kardeşi’’ yada şeyhi veya Pir’i veya gewwal’lardan biri yanında olmalıdır ve ona şöyle demelidir: ‘’Melek Tavus’un hizmetkarı -Onun yüceliği büyüktür-bizim ibadet ettiğimiz, Onun dininde ölmek zorundasın, Melek Tavus- Onun yüceliği büyüktür- ve başka hiçbir dinde değil. Ve eğer İslam dini veya Hıristiyanların dini veya Yahudilerin dini veya Melek’inden başka dinlerden biri sana gelir ve seninle konuşursa, onların doğru olduğunu düşünme ve onlara inanma. Ve eğer bizim kendisine ibadet ettiğimiz Melek Tavus’unkinden -Onun yüceliği büyüktür- başka bir dini doğru kabul eder veya ona inanırsan o zaman inançsız olarak öleceksin. ‘’

Bizim, Şeyh Adî’nin mezarından alınan ve ‘’şey Adî’nin nimeti’’ adını verdiğimiz bir parça toprağımız olur. Her Ezidi cebinde bundan biraz taşımalı ve her sabah bir kısmını yemelidir. Eğer öldüğünde üzerinde bu topraktan bulunmazsa, inançsız ölmüş olur.

Bir Ezidi, oruç tutmak isterse, bunu evinde yapmalıdır, başka bir yerde değil. Oruç tuttuğu her günün sabahı, orucuna başlamak için şeyhinin veya Pir’inin evine gitmelidir ve orucunu bozmak için oraya geri dönmeli ve şey veya pir’in kutsal şarabından iki veya üç kadeh içmelidir. Eğer bunu yerine getirmezse o zaman orucu kabul edilmez.

Bir Ezidi yabancı bir ülkeye seyahat eder ve orada en az bir yıl kalırsa, eve geri döndüğünde karısı gayri meşrudur ve kimse ona eş vermez.

Her Ezidi’nin ‘’ahiret erkek kardeşi’’ olduğu gibi aynı zamanda birde ’’ahiret kız kardeşi’’ vardır. Bir Ezidi yeni bir gömlek diktirirse, ‘’ahiret kız kardeşi’’ gömleğin yakasını kendi elleriyle açmalıdır.

Bir Ezidi yeni bir gömlek diktirdiyse, onu giymeden önce Şeyh Adî’nin türbesinin kutsal suyuna batırmalıdır.

Biz koyu mavi renkli giysiler giymeyiz veya saçımızı bir Müslüman, Hıristiyan veya Yahudi’nin tarağı ile taramayız veya Şey Adî’nin mabedindeki kutsal suda yıkanmamışsa başka hiçbir adamın kullandığı ustura ile tıraş olmayız.

Bir Ezidi kamuya açık bir tuvalet veya hamama girmemeli veya bir Müslüman’ın kaşığı ile yememeli, ya da bir Müslüman’ın veya bir başka dine ait olan birinin kupasından içmemelidir.

Ezidiler balık, kabak, bamya, fasulye, lahana ve marul yemez, ya da marul vs. yetiştirilen yerde yaşamaz

(1) Bu Osmanlı arşivinde bulunan kısım çıkarılsın netleştiremedim İngilizlerin elinde de olabilir. Osmanlıya yazılmış ama bizim arşivde değil galiba sarıya boyalı alan çıksa harika olacak