Pazar günü Bertrant Tavernier'in "Kırda Bir Pazar" filminin Türkiye versiyonunu oynadık (ne yazık Yavuz Özkan'a haber vermeyi ihmal ettik ). Kimi Paris'ten, kimi Düsseldorf'tan gelen dört beş eski arkadaş tam 30 yıl sonra Büyük Ada'da bir arkadaşımızın Türk filmi zengini formatındaki köşkünde buluştuk. Öğleden sonra kahvelerimizi içerken Avrupa'nın bir çok ülkesinin Kürt meselesindeki hesaplarını, dış politikalarını da kapsayan içtensizliklerini, kurtulamadıkları haçlı seferi ruhlarını falan konuştuk. Bazılarımız bazılarımızı ulusalcılıkla, ötesi gericilikle suçladı. Sohbete evin büyük havuzunda devam ettik, yine birbirimizi yedik ve gülmekten bol su yuttuk. Kimse kimseyi ikna edemedi ama çok , pek çok eğlendik...

Manolya, gül kokuları arasında dolanıp, çeşitli meyva ağaçlarından otlandıktan sonra İskele'ye yöneldik...İnanılmaz güzellikteki günün batımını vapurda izledik, güneş kıpkırmızıydı, bu sefer sustuk. Susarken de mutluyduk, sanki onlarca yıldır yakalayamadığımız bir ruh hafifliği yaşamıştık ...

Otuzbeş yıllık hesaplaşmayı müzikle noktaladık. Vapurdan Bostancı'da inip Park Orman'a koştuk. İstanbul Gelişimin 35. Yılı ile Efes Pilsen'in 35. Yılı örtüşmüştü ve birlikte kutlanıyordu, son 35 yılımıza refakat etmiş şarkılarla birlikte...

Park Orman'da konser izlemeyi hiç sevmiyorum ama böylesi bir parti ortamını yaratmanın da başka koşulu yok galiba. Konsere ilgi büyüktü, sabah gişeler açılmış, öğle olmadan tam 3 bin 600 kişi bilet almış, akşam bu sayı 5 bine varmış. Yaklaşık 5 bin de davetli varmış, yani 10 bin kişi omuz omuza yaşadık Berkant'ı, Erol Büyükburç'u, "Yollarımız Burada Ayrılıyor" deyince ilk okul aşkımızı hatırladığımız Timur Selçuk'u, "Arkadaş" ile yine gözlerimizi yaşartan Melike Demirağ'ı , Hegel'e takıldığımız yılların simgesi Bülent Ortaçgil'i, kıpır kıpır Nükhet Duru'yu, "Kadınım" ile bizi liseli yıllarımızın hüznüne götüren Neco'yu, "Gelen Geçeni Uğurlayıp" altında jean'i, beyaz tişörtü, uzun sarı saçları ile 35 yıl öncesinden daha hoş olmayı başaran Ajda Pekkan'ı ve diğerlerini...

Ellli beş kişilik orkestra ve koronun çalışmalarında en büyük emeği Atilla Özdemiroğlu , Asım Ekren, Garo Mafyan, Uğur Başar harcamış. Atilla Şereftuğ ve Erdal Kızılçay İsviçre'den sadece bu proje için gelmişler .
Birkaç tane de kulis notu vereyim : İstanbul Gelişim üç gün prova yapmış, Cuma, Cumartesi, Pazar. Provalara sadece iki sanatçı katılmış Zülfü Livaneli ve Sezen Aksu.

Aksu provada izleyiciler olmasına rağmen yüzünü orkestraya dönmüş ve sonuna kadar böyle kalmış. Ancak prova sonunda dönüp "Aaa siz burada mıydınız" demiş.., Sezen Aksu'yu sahne geriyor olsa gerek, akşam da tuvalete kapandı ve tam bir saat çıkmadı.

Ayten Alpman ve Nükhet Duru konsere son anda gelerek organizatörlerin yüreğini hoplattılar , Ajda Pekkan, Nükhet'in açığını kapatmak için sahneye iki kere çıktı.

Konser Zülfü Livaneli ile son buldu, "Leylim Ley" derken yine kollar havadaydı ama bu kez sol yumruklar sıkılmış olarak değil, işaret parmakları sallanarak. O da zaten konsere sazı ile değil, Jeep'i gelmişti. Yani her şey dönemin anlam ve önemine uygundu!