Lakin, bir zümre altın klozete tuvaletini yaparken, toplumun bir kısmı “afet” koşullarında çalılığa yapmak zorunda kalıyorsa, oradaki sarmaşıklar artık zehir saçıyordur!

Afetin içinde afet: Tuvalet
Depremin üzerinden haftalar geçmesine rağmen hâlâ en öncelikli ihtiyaçlardan birisi tuvalet. (Fotoğraf: DepoPhotos)

Nurullah Yıldız

Tuvalet alışkanlığı coğrafi koşullara, yaşam biçimlerine, genel bakış açısına göre farklılıklar gösterse de aslında tuvalete erişim temel bir insan hakkıdır! Dışkılamak için bir alana sahip olma konusu, 2010 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün bir toplantısında gündeme geldi. Birleşmiş Milletler tarafından 2013 yılında alınan bir kararla, içme suyu gibi tuvalet imkânına erişim konusunu da temel insani hak olarak belirlendi. Bu konunun üzerinden gecen 10 yılda, dünya da nasıl ki yoksul Afrika topraklarında içme suyu sorunu devam ediyorsa, yeryüzünde çeşitli coğrafyalarda da 600 milyona yakın insanın tuvalete erişim imkân bulunmuyor. Bu kalabalık topluluklar buldukları yarı ormanlık alanlar ve çalıların suyla kavuştuğu yerlerde dışkılıyorlar.


Her yıl 19 Kasım gününü tuvalete erişim hakkı günü olarak kutluyoruz. Birkaç ay sonra bu konu belki de ülkemizde hiç olmadığı kadar çok konuşulacak! Bunun nedeni ise, depremin üzerinden 1 haftadan fazla bir süre geçmesine rağmen, çözülemeyen tuvalet sorunu! Öyle ki hemen hemen her kanalın canlı yayınına bağlanan yurttaşlar, her biri sanki sözleşmiş gibi tuvalet konusunu gündeme getirdiler! Peki neydi onları bu kadar zorlayan? Bu kadar mı önemliydi tuvalet konusu? Yoksa covid-19 kısıtlamaları zamanı yasadığımız tuvalet kâğıdı yarışı gibi, yeni bir absürt durumla mı karşı karşıyaydık? HAYIR! Tuvalet, sosyal devletin sosyal hizmet kavramının çıkışından ortaçağ yaşamına, antik Roma’dan Bizans’a, Fransa’dan Brezilya’ya kadar tüm topraklarda her daim gündemdir!

“Tuvalete ulaşım” konusunda öncelikle herkesin ilk gönderme yaptığı konu “zorunlu ihtiyaç” olduğu gerçeğidir. Öyle ki, dünyada her yıl yüzlerce insan tuvalete erişemedikleri için çeşitli dışkılama sorunu yaşarlar. İshal bunlardan biridir ve çok sayıda insanın ve çocuğun ölümüyle sonuçlanabilir. Su kaynaklarına erişim ve tuvaletin varlığı sadece ishali engelleyerek ölümlerin önüne geçmez. Bağırsak hastalıklarını engeller ve bazı Afrika ülkelerinde, kız çocuklarının sağlıklı olmaları koşuluyla eğitimlerine devam ettiklerini düşünürsek, kız çocukları için tuvalete ve temiz suya erişim hayati önemdedir.
Tuvalet mevzusunu daha öteye taşıyarak psikolojide belki de çığır açan ise Sigmund Freud’dur! Freud için bu artık bir çocuğun neye sahip olduğunu ve bunu nasıl kullanması gerektiğini bildiği bir durumdur! Dışkılayabildiğini anlayan her çocuk, artık o beşiğin en güçlüsüdür! Dışkı artık sadece kokulu bir nesne değil, çocuk nezdinde bir hazdır. Bunu nasıl yapacağını ögrenme biçimi ise onun belki (Freud’a göre) geleceğini belirleyecektir. Cezai bir biçimde tuvalet eğitimi alan bir çocuk despot olabileceği gibi, titiz eğitim alan cimri, esnek eğitim alan çocuk ise bencil olabilecektir.

Tuvalet eğitimi, bir bebeğin “neler yapabildiğini” gördüğü ve tebessüm ettiğinde onunla mutlu olmak dışında, hijyen konusunu da içerir. Çocuk elini bir sabunla iyice yıkayamasa da ona her tuvalet kullanımından sonra ellerini suya tutması öğretilir. Tuvalet eğitimi böylelikle kişisel hijyen ve kişisel konfor alanına dönüşür. Tuvalete her gidiş, dışkılama olmasa bile kendine çekidüzen vermek, elini yıkamak, ne kadar temiz olduğunu sorgulamak için bir alarm niteliği taşır. Bedenin temiz tutulmasının başlıca nedeni ise, bedenin artık dış dünyayla kurulan ilişkideki ilk temas yeri olmasındandır. Önce el tutulur, sonra sarılma, öpüşme ve artık gerekirse daha da yakınlaşma. Bunlar için her koşulda bedenin temiz olması gereklidir. Vücut dokunma yoluyla artık iletişim aracına da dönüşür. Vücudun durumuna göre dış dünyayla kurulan ilişkide rahatsızlık, acı hissi veya keyif alınır. Beden bireye temiz gelmediği koşullarda, ruhsal sıkıntılar da yaşanabilir. Aslında tuvalet eğitimi eşliğinde öğrenilen kişisel bakım, insan yaşamı boyunca devam eder. İnsan, ufak jestlerle kendisiyle, bedeniyle daima ilgilidir. Bunu da belki de dış dünyayla ilişki kurabilmek açısından önemser.

İnsanın kendisiyle ilgilenemediği koşullarda, örneğin bir hastalığı olduğunda, psikolojik bir sorun yaşadığında, evinden dışarı çıkamadığında yahut herhangi bir evi olmadığı koşullarda, işte orada sosyal devletin çıkışında gördüğümüz “kişisel hijyen” konusu gündeme gelir. Zira, Sosyal Hizmet alanının çıkışında, yaşlı ve engeli olan bireylerin evlerine onlara sağlık hizmeti götüren hemşirelerin rolü büyüktür. En başlarda bu hemşireler evleri sağlık hizmeti götürmek amacıyla ziyaret ediyor gibi görünseler de buradaki esas ihtiyaç tuvalet ve kişisel temizliktir. Zamanla sosyal hizmet alanı daha bürokratik temele kayarak sosyoloji ve psikolojiden rol çalmış, hemşirelerin pozisyonları da sosyal hizmet ile eşgüdümlü harekete eden yardımcı sağlık hizmetleri altında toplanmıştır.

Hızlı bir geçiş yaparak Slavoj Zizek’e bakarsak, onun da tuvalet hakkında epey düşündüğünü görürüz. Zizek, Alman, Fransız ve İngiliz toplumlarının tuvaletlerinden bahsederken, ideolojinin bu aslında önemsiz gibi görünen objelerde saklı olduğundan bahseder! Evet, Zizek haklıdır! Çünkü, bizim deprem alanında önemsiz gibi gördüğümüz, fakat yurttaş açısından ahlaki bir önem taşıyan tuvalet ideolojik bir nesne olarak hayatımızda yer alır! Yukarıda bahsettiğimiz tuvalet eğitimi de aynen ideolojinin nesiller arasında dolaşımına hizmet eder! Her erkek çocuk ayakta işemeyi ögrenir! Her kız çocuk tuvaletini yaparken tedirgin olmaya itilir! Erkek tuvaletini her yere yapabilir, kız çocuk tuvaletini ilelebet tutmakla yükümlüdür! Evet, Zizek haklıdır! Alman tuvaletlerinde delik öndedir ve dışkı daima orada kalır. Yoğun su harcamalısınız ki kaybolsun! Bunun nedeni, ne çıkardığınızı görme ihtiyacınızdır!

Gündelik hayatta belki de hiçbirimiz esas keyif aldığımız tuvaletleri yakınımızda bulamayız. Fırsat buldukça o çok sevdiğimiz tuvaletlerde uzun vakit geçiririz! En derin sorgulamaları orada yapar, belki bir gün şan dersi alıp almamaya orada karar veririz. Ev alacağımız zaman, tuvaleti önemsemeyiz; ama ev bizim olunca hemen klozete yumuşak kapat döşeriz! Evet, tuvalet gündelik hayatımızı kurguladığımız önemli mekânlardandır!

Tuvalet meselesi aslında ülke gündemine girişi Beştepe’de yapılan Saray zamanına rastlar. Kılıçdaroğlu “onlar altın klozet keyfine geçtiler” demiş, Erdoğan ise “yalan ve iftira” davası açıp, davayı kaybetmişti! Velev ki altın tuvaletli bir Sarayımız var! Olsun. İtibardan tasarruf olmaz der geçeriz! Lakin, bir zümre altın klozete dışkılıyor, toplumun bir kısmı “afet” koşullarında çalılık alana dışkılamak zorunda kalıyorsa, oradaki sarmaşıklar artık zehir saçıyordur! “Afet koşulları malum, tuvaleti getirecek yollar kapalı” konuşmaları artık kimseyi ikna etmez! Çünkü yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden dolayı, o çocuk artık büyümüş, tuvalet eğitimini almış, hijyen koşullarına dikkat eder, bakımlı olmayı hedefler ve her gün söylediğiniz “dünya liderliği” yalanına da ikna olmuşsa, “ben nereye dışkılayacağım” diye sorar! Çünkü, mevzu salt dışkılamak değil, dış dünyayla kuracak oldukları ilişkiden de dolayı bedenlerini de olabildiğince temiz tutma isteğidir! Bu nedenledir ki belki bu afet diğerleri gibi derhal unutulacak fakat orada bu afeti yaşayanlar elleriyle kazdıkları toprağın kokusunu belki uzun yıllar hatırlamayacaklar ama dışkılayamama durumları daima akıllarında olacak!

Kaynakça:
COVID-19 : La psychologie du papier de toilette - CESH / CSHS (stresshumain.ca)
Pourquoi avoir des toilettes est si important - AlloDocteurs
Dut, Y. (2005), Tuvalet Eğitimi El Kitabı, Kamer Eğitim Vakfı Yayın Kurulu, Ankara.
https://www.birgun.net/haber/erdogan-davayi-kaybetti-saray-da-altin-kaplama-klozet-var-100123
https://sivilalan.com/2022/11/22/19-kasim-dunya-tuvalet-gunu-gorunmeyeni-gorunur-kilmak/
Zizek’in Tuvalet Paradoksu konuşması: https://www.youtube.com/watch?v=gyuWMX5JDjM&t=4s