Türkiye-ABD ilişkileri, çok değil, geçtiğimiz Haziran ayı başında, iki ülke başkanlarının baş başa görüşmeleriyle yeni bir boyuta taşındı. Türkiye, ABD’nin sağlayacağı mali, askeri ve ulaşım destekleri karşılığında Kabil Havalimanı’nın güvenliğini ve işletmesini üstlenecekti.

Ancak, geçen hafta Afganistan’ın tamamına yakınının Taliban yönetimine girmesi sonucu, bu yeni yakınlaşma da uçtu gitti. Yerine neyin geleceği ise belirsizliğini koruyor.

Asıl soru, bundan sonra ne olacağıdır.

ABD’NİN SEÇİMİ BELLİ

Yarım yüzyıla yakın bir süre, 1945-90 arası Soğuk Savaş yıllarında Türkiye’yi Sovyetler Birliği’ni kuşatma politikasının çok önemli ve vazgeçilmez aracı yapan ABD, 1990 sonrasında ülkemize yeni bir görev yükledi.

Buna göre Türkiye, işbaşına gelecek bir Ilımlı İslam iktidarı ile diğer İslam ülkelerine “örnek” olabilirdi. Bir ara ABD’nin Merkezi Haberalma Örgütü- CIA 2. Başkanı da olan Graham Fuller, dilimize de çevrilen Yeni Türkiye Cumhuriyeti adlı yapıtında bu politikayı ısrarla savunur. Bu resmi ABD politikası, özellikle yakında 20. Yılı anılacak olan 11 Eylül 2001’de gerçekleştirilen El Kaide’nin üstlendiği büyük terör saldırısından sonra, ABD yönetimlerince iyice benimsendi.

AKP’yi iktidara getiren ve orada tutan asıl dış etken budur.

Taliban yönetimi sonrası ABD’nin Türkiye politikası, öyle görünüyor ki, değişik bir biçim alacak ve daha da güçlenecektir.

Çünkü 20 yıl süreyle, binlerce ABD askerinin can kaybına ve trilyonlarca dolara mal olan Afganistan macerasında onur kırıcı, çok ağır bir tarihsel yenilgi alan ABD, orada bıraktığı boşluğun doldurulmasını ve çok daha önemli olarak tüm dünyaya “cihat açan” Taliban’ın dizginlenmesi “görevini” Türkiye’ye vermeye çalışacaktır.

Bunun anlamı, hızlı çekilme kararı nedeniyle ülkesinde çok eleştirilen Başkan Biden’in Başkan Erdoğan’a daha fazla sarılacak olmasıdır.

TÜRKİYE İKİ ARADA

Bir ülkenin iç ve dış siyasetleri birbirini besler. AKP iktidarının dış siyaseti de, iç siyaseti gibi, giderek içinden çıkılmaz bir özellik kazanıyor. Özellikle Avrupa Birliği-AB ile ilişkilerin onarılamayacak derecede hızla bozulması; saplanılan Suriye bataklığı ve Doğu Akdeniz’deki kimi girişimler bunu kanıtlıyor. Bu tel tel dökülen dış siyasetin Afganistan’da başarı şansı mı olur?

Taliban, Afganistan’ı, demokrasi ile değil, şeriat kanunlarıyla yöneteceğini, çocukların eğitiminden basın özgürlüğüne, kadınların burka zorunluluğundan sokağa çıkma ve çalışma haklarına kadar tüm kamusal alanı “şeriatın” belirleyeceğini açıklıyor. Dünya görüşünü tüm dünyada egemen kılmak için cihat açtığını saklama gereği duymayan Taliban’ı, uzmanlar “karanlık, Selefi terör örgütü” olarak tanımlıyor. Üstelik halkı, korku ve kargaşa yaşayan Afganistan’ın sonu belirsiz bir iç savaşa sürükleneceği anlaşılıyor.

Türkiye, Afganistan’da ABD’nin ya da kendisinin değil, yalnız ve ancak, şeriatçı kararlılığını saklamayan Taliban’ın “istediği kadar” etkili olabilir. Başkan Erdoğan’ın, bir büyük “beklenti” içeren “Taliban yöneticilerinin yaptığı itidalli ve ılımlı açıklamaları bizler de memnuniyetle karşılıyoruz” sözleri de tümüyle dayanaksızdır. Sormak gerekiyor ABD, olmayacağını bile bile, Taliban İslam’ının, Türkiye’nin katkısıyla, ılımlı İslam’ına evirilmesini mi istiyor? Çok daha önemli ve yanıtlanması gerekli bir soru da şudur: Yıllar önce, “İslam’ın Ilımlısı-Ilımsızı olmaz” diyen Başkan Erdoğan’ın böyle bir süreci üstlenmesi mi isteniyor?

Türkiye, başarılamayacağı kesin olan bu ABD oyununa asla gelmemeli; ayrıca, Taliban’ın uluslararası düzlemde “sözcülüğünü” yapmak gibi ülkemiz için sonuçları gerçekten çok yıkıcı olacak bir yanlışa kesinlikle düşmemelidir. Türkiye’nin Taliban ile görüşeceği “tek konu” o ülkeden gelen sığınmacı akınının durdurulması olmalıdır.

Sonuç olarak, ABD-Afganistan ilişkilerinin Türkiye’yi, Suriye benzeri bir bataklığa sürüklemesinin önlenmesi bu toplum için gerçekten yaşamsaldır. Diğer taraftan hele de seçimlere giderken alacağı ABD-Taliban desteği de Erdoğan için aşırı yaşamsaldır. Bu noktada toplum için yaşamsal olan ile iktidar için yaşamsal olan arasında asla uyuşmaz bir karşıtlık vardır.

Bu nedenle de Türkiye’nin bu iktidardan bir an önce kurtulması gerekiyor.