Afganistan’da kadınların çığlıkları yükseliyor

Bazı görüntüler insanın beynine kazınır. Bir kargo uçağının peşinde, tekerleklerin altında ölümü göze alarak, yalvararak koşan, uçağın kanatlarından sarkan insanların görüntüsünü izlediğim andan beri yüreğime bir boğa oturmuş gibi. Kargo uçağının içinde balık istifi bir grup “talihli” insana bakıyorum. Çoğunluğun erkek olmasına şaşıracak denli saf değilim elbette.

***

Ortadoğu’da uzun zamandır yaşanan kaosun sorumlusu olan emperyalizm ve sömürü düzeni üzerine söyleyecek çok söz var. Dünya bir ülkenin birkaç gün içinde çöküşünü kurmaca bir gerilim filmi izler gibi izliyor. Dinci, gerici, vahşileri besleyen, güçlendiren emperyalizm, cehaleti kendi çıkarları için kontrol altında tutarak yönetiyor. Afganistan’da olan da tam olarak bu. Elbette emperyalizme bu olanağı veren bölgesel gerçeklikler hafife alınamaz. Siyasal İslâm’ın yarattığı geri kalmışlığın, yoksulluğun üzerine çöreklenirken gerçek bir yardım eli uzatmak yerine masum ve mağdur olanı sömüren ABD, işi bittiğinde arkasına bakmadan koca bir halkı kaderine terk ederken sessiz kalan, susup izleyen ülkeler de bugün yaşananlardan sorumlu, yaşanacakların suç ortağı. Taliban’ın barbarlığı yıllar boyu çağdaşlaşma adına atılan her adımı, uzun mücadelelerle, acılarla kazanılabilen kadın haklarını, her gelişimi kum saatinin ters çevrilmesiyle akıp gidecek bir zaman diliminde kuma yazılmışçasına süpürmeye muktedir.

***

Beynime kazınan, yüreğimi acıtan bir başka görsel Afganistan'ın ilk kadın grafiti sanatçısı Shamsia Hassani'nin “Nightmare” isimli çalışması. Ülkesinde savaşın yıktığı duvarları tuval olarak kullanarak şiddet ve nefretin izlerini toplumsal hafızaya kazımak için inanılmaz etkili çizimleri olan sanatçının bu çalışması yazılabilecek tüm cümlelerden daha net ve etkili. Ya da bana öyle geliyor! Bazı görüntüler akıllara kazınır, anlatılamayan büyük acıları unutulmaz kılar zannediyor insan. Oysa beni derinden etkileyen, dehşete düşüren o uçağın ardından koşanların çaresizliği, umudu ve umutsuzluğu kimi pişkin gönüllerin idrak yoksunu cümlelerine yansımış. Duygusuzca bu geri zekâlılığı zekice (!) tespit edenler, gülebilenler, alay edenler olmuş. Bu varlıklar gözümde en az Taliban kadar ürkütücü.

***

Afganistan’dan kadınların çığlıkları yükseliyor. Bunca insan vatanını terk etmeye, canını kurtarmak için kaçmaya çalışıyor? Haksızlar mı? Kalıp direnmeyi seçenler kadar haklılar. Büyük ve haklı bir korkuyla çaresizce kaçan ya da yardım isteyenler arasında en çarpıcı yakarışlar kadınların. Çünkü en büyük tehlike onları bekliyor.

***

Yıllardır “Türkiye İran olmaz” sözleriyle toplumu oyalayanların, Cumhuriyet kazanımlarının kendilerine sağladığı konforla devrimlerin içini boşaltanların yönettiği ülkemizde kaybettiğimiz haklarımızı, elimizden kayıp giden geleceğimizi konuşurken bir anda bizi yönetenlerin sevgili ‘kardeşlerinin’ hedefindeki kadınların korkusu kendi gerçeklerimizle yüzleştiriyor bizi. Cumhuriyetin gelişimini tamamlayamadan içi boşaltılan devrimlerini savunmaya çalışırken, çok eksik ve reforma muhtaç bir laikliğin güçlü mayasının koruması altındayız hâlâ. Bu az şey değil. Türkiye İran olmadı henüz ama tarikat vakıflarında çocuklar tecavüze uğruyor, erkek şiddeti her gün daha fazla kadını öldürüyor, hukuk sadece katilleri koruyor, siyasal İslâm’ın kadına biçtiği rol her gün bütçesi 7 bakanlıktan daha büyük olan Diyanetin fetvalarıyla meşrulaşıyor.

***

Rejimi değiştirerek Cumhuriyet ve aydınlanma ile meselesini din kardeşlerine öykünerek yönettiği Yeni Türkiye tasavvuruna taşıyan tek adam “Taliban’ın inancıyla ters yanımız yok” derken Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “Şu ana kadar Taliban'ın verdiği mesajları olumlu karşıladığımızı söylemek isteriz” açıklaması geliyor önümüze. Bize ters yanı olmayan Taliban’ın en masum vahşeti insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimleri, filmleri, enstrümankullanılan müziği, yasaklayışı, binlerce yıllık tarihi eserleri yakıp yıkmasıydı. Taliban’ın kanlı geçmişi, katliamları ve kadınların okula gitmesinin, çalışmasının yasaklanması, dışarıda bir erkek akraba olmadan burka giymeden dolaşamaması, bu kuralları çiğneyen kadınların kırbaçlanması veya idam edilmesi bizi yönetenlere ters gelmiyor.

***

Afganistan'ın ilk kadın belediye başkanı Ghafari’nin çığlığına kulak verin: “Beni öldürecekler, oturdum ve gelmelerini bekliyorum. Ailemi bırakamam. Zaten nereye gidebilirim ki.”

Yönetmen Sahraa Karimi’nin seslenişini duyun ve bunları kendi anlayışına ters görmediğini özgüvenle söyleyenleri düşünün: “Size kırık bir kalp ve benim güzel insanlarımı, özellikle sinemacıları Taliban’dan korumak için bana katılmanız yönünde taşıdığım derin umutla yazıyorum. Son birkaç haftada Taliban pek çok bölgeyi ele geçirdi. İnsanlarımızı katletti, birçok çocuğu kaçırdı, kız çocuklarını kendi adamlarına çocuk gelin olarak sattı, kıyafetleri yüzünden bir kadını öldürdü, bir kadının gözlerini oydu, çok sevdiğimiz komedyenlerimizden birini işkenceyle öldürdü, bir tarihçi şairimizi öldürdü, merkezî yönetimin kültür ve basın bakanını öldürdü, hükümetle ilişkileri bulunan herkesi katletmeye devam ediyorlar, insanları halka açık alanlarda astılar, yüz binlerce aileyi yerlerinden ettiler. Bu bölgelerden kaçan insanlar Kabil’deki kamplarda kalıyorlar ve kampların şartları oldukça sağlıksız. Kamplarda yağmalar yaşanıyor ve bebekler sütleri olmadığı için ölüyor. Bu bir insanlık krizi, ancak dünya tamamen sessiz.”

***

Bu kadınların çığlıkları “Burka’nın karanlığını seven, modernleşmenin aydınlığından rahatsız olan” ama burkasız yaşayan ya da çocuk pornosunu özgürlük diye tanımlayıp savunan aymaz liberal kadınları uyandırır, hangi anlayışı desteklediklerini görmelerine yol açar mı? Kadının tecavüzcüsüyle evlendirilmesi yasasına el kaldıran iktidar piyonu kadınların bizleri bu ülkenin karanlığına sıkıştıranlara nasıl hizmet ettiklerini idrak etmelerine yol açar mı bilmem! Bildiğim şu: Taliban’ın işlediği insanlık suçu bize ters!

***

Afganistanlı kadınlar bize sesleniyor; “Tenimdeki yara izinden yeniden çiçekleneceğim. Çünkü ben varım ben kadınım. Ellerimizi ve sesimizi birleştirirsek birlikte yürürsek hayatta kalacağız. Dayanışma ve kız kardeşlikle yeni bir dünya eşit bir dünya kuracağız. Daha iyi ve mutlu bir dünya. Ne taşlanmak, ne ağaçlara asılmak, ne gözyaşı, ne utanç bizi yıldıracak. Daha iyi ve farklı bir dünya kuracağız.”

Onları yalnız bırakamayız. Laik, çağdaş bir ülkenin kadınları olarak o ses bizim. Ne ülkemizi bu barbarlara kucak açanlara ne de Afganistanlı kadınları bu ilkelliğe teslim edebiliriz