Afife Jale anısına düzenlenen 24. Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödülleri 16 dalda sahiplerini buldu. Son 3 yılda hayatını kaybeden sanatçıların anılmasıyla başlayan törene muhalif konuşmalar damga vurdu.

Afife’de dik duruş

Çarşamba akşamı Türkiye’nin tiyatro alanında saygınlığı tartışılmaz Afife Jale ödül töreni için Haliç Kongre Merkezi’ndeydim. İlk kez aday gösterilmiştik Gökhan’la beraber yaptığımız "İki Efendinin Uşağı" oyununun müzikleri için. Uzun zamandır böyle bir geceye katılmışlığım yoktu. Laf aramızda çok da sevdiğim söylenemez böyle geceleri. Ama daha fuayeden itibaren farklı bir etkinliğe geldiğimi anladım. Zira tiyatronun duayeni Haldun Dormen en zarif haliyle konuklarla fotoğraf çektirmek için hemen girişte yerini almış tiyatroseverleri bekliyordu. Ben de tabii ki fırsatı kaçırmadım ve Haldun Hoca’yla aynı karede yer aldım. Bu yoğun çalışma temposuna kısacık da olsa ara verip hayranı olduğum, izlemekten zevk aldığım oyuncularla bir arada olmak, kimileriyle tanışıp kısa da olsa sohbet etmek iyi gelmişti bana. Sanatçılar ve sanatseverler bir aradaydık ama sanki bir eksiklik vardı. Evet, çok güzel bir ortam, başarılı bir organizasyon ve unutulmayacak bir geceydi. Ama…

BÜYÜK ŞEHİRLERİ AŞMALIYIZ​

Ben bu eksikliğin nedenini ödül töreninde yaptığım kısa konuşma öncesi salondaki seçkin kalabalığı görünce anladım. Evet, bizler yani sanatçılar ve sanatseverler buradaki ortamı Türkiye’nin bütün şehirlerine, kasabalarına, köylerine, mahallelerine götüremezsek yaptığımız iş eksik kalır. Bizler; oyuncular, yönetmenler, müzisyenler yaptıklarımızı sadece büyük şehirlerde, güzel salonlarda elit bir izleyiciyle paylaşarak var olamayız. Benim eksikliğini hissettiğim buydu. Sanatın iyileştirici ve birleştirici yönünü kimse hafife almasın. Eğer tüm toplum bir “sanat şemsiyesi” altında toplanmayı başarabilseydik bambaşka bir Türkiye olmaz mıydı burası?

Bir zamanlar var olan Halkevleri gibi bir yapılanmaya her zamankinden fazla ihtiyacımız var. Yaşıtlarım hatırlayacaktır. Halkevleri müzikten tiyatroya, çevre sorunlarından kadın haklarına kadar farklı dalları bünyesinde barındıran bir yapıydı. Binden fazla şubesi olan Halkevleri ne yazık ki şimdi yetmiş civarında ve eskisi kadar etkin değil. Kuruluşuna CHP’nin önderlik ettiği bu demokratik oluşum neredeyse yok olmak üzere. Ben her zaman söylüyorum, bazen adlandıramadığımız içimizdeki boşluk ve kaygı hissi sanatsal faaliyetlere gereken vakti ayırmamamızdan kaynaklanıyor.

Eğer yoksulluğun kader olmasını istemiyorsak, maden faciasında işletmeden kaynaklı ölümlerin kader olmasını istemiyorsak bunu sadece siyasilerden beklemek doğru olmaz. Halktaki bu bilinci oluşturmak bizim görevimiz.

Sadece çalışanlar değil yöneticiler de bilinçli olursa ancak sorunlar çözülür. İnsan hayatının paradan daha önemli olduğu gerçeğini kim yadsıyabilir? Ama gelin görün ki basında yer almayan ama neredeyse her gün üç işçinin hayatına mal olan iş kazaları bir istatistik bilgiden öteye bir anlam taşımıyor. Kimse gözden kaçırmasın, sanatla iç içe yaşayan, çocukluktan başlayarak sanatla yoğrulan bireylerin bir soruna yaklaşması da farklı olur tartışması da, onu çözmesi de.

Kırk yıldır müzik sektörünün içindeyim. Samimiyetime güvenin kavga eden bir tek müzisyene bile rastlamadım. Tartıştığımız çok olur, düzenlemeler konusunda, akorlar konusunda ama iş hiçbir zaman “müessir fiil”e dönüşmez. Çok net söylüyorum bugün bizi yönetmeye çalışanlar sanata biraz yakınlık duysalardı sanatçıyla biraz empati kurabilselerdi en azından üslupları böyle olur muydu? Hiç sanmıyorum. Müzikteki önemli terimlerden birisi de armonidir. Armoninin günlük hayattaki karşılığı ise uyumdur. Tüm siyasilere duyurulur.