Haftanın açık ara en çok konuşulan konusu hiç kuşku yok ki önce SOL Parti’nin, ardından CHP’nin astıkları pankartlarla iktidara karşı verdikleri mücadele oldu. Devrimci yapıların yıllarca en önemli propaganda aracı olan pankart, sosyal medya muhalefeti tarzına karşı deyim yerindeyse yeniden küllerinden doğdu.

Afiş, pullama yazılama, pankart

Yaşar AYDIN

İktidar müthiş bir öfkeyle pankartlara saldırdı. Yetmedi parti yöneticilerini gözaltına aldı. Öfkenin tek nedeni pankartlara yazılan sözler olamazdı. Neredeyse her gün Meclis kürsüsünden söylenen sözlerdi bunlar. Bizzat en tepeden gelen ve suç uyduramayan savcıları bile çaresiz bırakan “müdahale edin” baskısının, bu endişenin arkasında yatan şeyi iyi anlamak lazım.


İKTİDARI RAHATSIZ EDEN 5 NEDEN

Pankart asma ve basın açıklamalarını iktidarın hedef tahtasına oturtan nedenleri hızlıca sıralarsak:

Meşru: Tüm kamuoyu yoklamaları gösteriyor ki gerek İstanbul Sözleşmesi gerekse 128 milyarlık rezervin buharlaştırılması toplumun çok önemli kesiminde tepkiyle karşılandı. Millet Cephesi tabanı içinde bile bu konulara dair tutumda parti merkezleriyle ciddi farklılıklar gösteriyor.

Militan: İktidarın sert reaksiyonuna karşı geri adım atmayan yönü çok önemli. Gücünü talebin haklılığından alan son derece direngen bir çizgi tutturuldu. Ne Bakan Süleyman Soylu’nun tehditleri ne de görevlendirdikleri kamu görevlilerinin tutumu sürecin önüne geçebildi.

Yaygın: Belki de önemli yanlarından biri eylemlerin yaygınlığı. Artvin’den Edirne’ye Antalya’dan Samsun’a kadar her bölgeye yayılan itirazlar oldu. Gözaltı ve soruşturmalara bakınca bu daha açık görülebilir. Neredeyse her ilin savcısına iş düşmüş oldu.

Başkanla sınırlı değil: Siyasi özne olma ayrıcalığı parti başkanlarının ya da en yetkili kurullardaki isimlerin tekelinden alındı. Ülkede yaşanılan süreçten rahatsız olan herkesin katılabileceği bir eylem biçimi. Yeter ki cesaret edip cüret gösterebilsin.

Sanal değil gerçek: Sosyal medya mecralarından farklı olarak kimin yaptığı belli olmayan bir eylem değil. Asanı, okuyanı, yazanı belli olan eylemler. Her gün sokakta gördüğü, selamlaştığı, kahvede çay içtiği aynı işyerine gittiği insanlar tarafından gerçekleşti.

İKTİDARIN EZBERİ BOZULUYOR

Saray ve İçişleri Bakanlığı tarafından valiliklere pankart meselesi konusunda uyarı geldiği çok açık. Savcılar gözaltı ve soruşturma için gerekçe bile bulamadı. Ama buna rağmen gözdağı vermek için sabah baskınlarından vazgeçmedi. Savcılar sonuç alamayacaklarını anlayınca da topu valiliklere attı. Ondan sonrası tam bir komedi. Pankart yasaklarını pandemiyle mücadele kapsamına bile alanlar çıktı. Edirne Valisi AKP’nin il kongrelerine, milletvekilli ziyaretlerinde bir araya gelen binlerce kişiye bulaşmayan virüsün bir binaya asılan bir pankart yüzünden hızla yayılabileceği iddiasında bulundu. İktidar, Meclis kürsüsünden, sadece belli isimlerin yaptığı muhalefetine alışık ve ancak ona karşı önlemi var. Yine başlangıçta yabancısı olduğu ama sonra hızla kavradığı sosyal medya muhalefeti de iktidar açısından çok önemli değil. Binlerce kişilik trol ordusu ve istediğinde yenilerini eklediği yasalar ve düzenlemelerle bu alanla baş edebileceğini gördü. Bu alana dair bir başka gerçek ise hala seçmenin çok az kesiminin var olması. O yüzden pankart asma işi iktidarı beklenilenden de fazla rahatsız etti. Bu sefer itiraz ve direniş emekli amiraller bildirisi gibi konuşlandığı yerden değil de hazırlık yapmadığı ve giderek zayıfladığı alandan, yani hayatın içinden geldi.

MUHALEFET TEKELİ DE BİTTİ

Erdoğan kendisine itiraz edenleri kişiye indirgemeyi ve onlarla kavga etmeyi çok seviyor. Böylece muhalefeti hem yenebileceği bir sayıya indiriyor hem de toplumsal muhalefetin önüne birer ikişer kişilik perdeler koyuyor. Bu durum iktidarda olduğu gibi muhalefet alanında da işin öznesi olan milyonların değil şahısların öne çıktığı bir dönemi yarattı.

Yani yaşadığımız iki hafta muhalefet için de ne yapılması gerektiğini gösteren gelişmelere tanıklık etti. Artık gördük ki en küçük beldede bile iktidara kafa tutan onlarca isim var. Yeni dönemde onların yüzleri, sesleri çok görünecek. İlle de figür istenirse dokunulmazlıkları olan, Meclis içinden konuşan ya da sosyal medyayı istila eden akil insanlar değil kanıyla canıyla ortada olanlar öne çıkacak. SOL Parti Artvin İl Başkanı Sercan Dede gibi. Yarattığı meşruluktan kendisini gözaltına alan polisin bile tedirgin olduğu insanların dönemi başlıyor.

AKP çözülüyor. İktidar çözülürken ve gerilerken muhalefet adına onun bir benzerini kurma girişimi ancak AKP’nin yenilgisini erteler ve ona kan taşır. Can suyu olur. İktidarın Aşil Topuğu ortaya çıktı. Ağzından düşürmediği “millet ve onun talepleri” artık iktidarın Aşil Topuğudur. Gerçekleri, gerçek ve örgütlü insanların dile getirmeye başlaması iktidar bloğu için alarm zilidir. İki haftadır devam eden saldırılarla bunun farkında olduklarını gösterdi. Sorun muhalefetin bunu ne kadar ileriye taşıyabileceğidir. Ama bunun için de umutlu olmak için çok fazla sebep var. Hopalı kadınların cüreti, Uşaklı üreticilerin kararlılığı, motokuryelere kadar uzanan işçilerin örgütlenme talebi artık muhalefetin Meclis çatısına sığmayacağını gösteriyor. İtiraz ederken eskiyi tarihin çöp sepetine yollamakla kalmayıp yarını kurmak için yola çıkanlar geliyor. Bence geçen hafta konuşulacak başka da bir şey yok.

Pandemide yaşanan büyük fiyasko, ABD-AB ile flörtü ilerleten dış politika, yaşanan derin yoksulluk herhangi bir sandığı beklemeyecek kadar önem ve de aciliyet taşıyor. Ne RTÜK Başkanı’nın televizyonda muhalefeti sınırlama girişimleri, ne sosyal medya yasakları ne de siyasi partilere açılan davaların engel olamayacağı yol bulundu. Şimdi sorun bu yolun tahkim edilip edilemeyeceğidir. Zaman, videoların, heşteglerin, sosyal medya çağrılarının değil geçmişten bugüne, pullamanın, kuşlamanın, yazılamanın, kahve-pazar konuşmalarının ve pankartların ustası olan muhalefet güçlerinin zamanıdır.