Suriye’de neler olup bittiğini yalnızca bizim medyadan değil de farklı kaynaklardan izlemeye çalışanlar, “Afrin düştü” haberleriyle birlikte “Doğu Guta düştü/düşüyor” haberlerini birlikte gördüler. Pazar günü, Erdoğan Afrin’in düştüğünü müjdelerken, Esad da Doğu Guta’da zafer turu atarcasına cepheyi dolaşıyordu.

Afrin ve Doğu Guta’daki gelişmeleri birlikte okumak, Türkiye’nin uzun vadede Suriye’de nelerle karşılaşacağını öngörebilmek açısından önemli.

TSK ve ÖSO’nun Afrin merkezine girişi, Türkiye’nin ilan ettiği ilk hedefe ulaşması açısından önemli bir gelişme ve beklenenden çok daha “kolay bir zafer” oldu. Yarın seçim olsa, bunun –tıpkı Suriye dahil dışarıdaki “başarılarınPutin’in zaferinde payı olduğu gibi- Erdoğan ve AKP hanesine puan yazacağı kesin.

Ağır kayıplar verileceği gerekçesiyle “Afrin merkezine girmeyin” diyen ana muhalefet partisi ve liderinin, neredeyse kayıpsız Afrin’e girilmesi karşısında orduyu kutlaması, Suriye operasyonuna ilkesel değil de teknik nedenlere karşı çıkışın yol açtığı açmazı da gösteriyor.

Afrin’in bir çatışma olmadan terkedilmesi YPG saflarında bir moral bozukluğuna ve düzenli ordu savaşında, ABD koruması ve desteği olmaksızın, TSK ile karşı karşıya kaldıklarında kazanma şanslarının olmadığını görmelerine yol açacak.

Aslında, bu görüldüğü için operasyonun başladığı günden beri, Afrin’de direnecekler beklentisi yaratarak sürekli çekilen YPG Afrin’den de çekildi. 10 bin kadar oldukları söylenen silahlı güçlerin neredeyse tümü, TSK ve ÖSO girmeden Afrin’den çıktı.

TürkiyeAfrin’in “kurtarılması”nın bu kadar gecikmesini sivillere zarar vermemek konusundaki titizlikle açıklarken, YPG de Afrin’i terk edişini aynı gerekçeye dayandırıyor.

BM, TSK ve ÖSO girmeden önce 48 bin sivilin Afrin’i terk ettiğini söylerken, farklı kaynaklar son günlerde Afrin’i terk edenlerin sayısını 150-200 bine kadar çıkarıyor. Bu saptamalar, Türkiye’nin “teröristler sivillerin çıkışına engel oluyor” söylemiyle örtüşmezken, TSK ve ÖSO’nun girişinin Afrin’de zaten pek kalmamış sivil halkın coşkusuyla karşılandığı da söylenemez.

ÖSO’nun kente girişteki ilk işinin Kürt ve İran mitolojisinin önemli sembollerinden Demirci Kava’nın heykelini yıkmak olması, ağırlıkla Sünni Araplardan oluşan bu gücün Kürtlere dönük etnik temizlik yapabileceği endişesini destekleyen bir gelişme oldu.

Bölge uzmanı Batılı gazeteciler tarafından, “Afrin’i gerçek sahiplerine vereceğiz” ve “teröristlerden arındırıldıktan sonra Türkiye’deki Suriyelilerin Afrin’e yerleştirileceği” söylemi de, Türkiye’nin sınırda bir Sünni Arap bölgesi yaratacağı şeklinde değerlendiriliyor.

Bu olasılığın gerçekleşmesi, Türkiye’ye dönük olarak on yıllar sürecek ve hem içerde hem dışarda sosyolojik temelleri olan bir Kürt kırgınlığına ve öfkesine yol açacaktır.

YPG’nin çekilişi, onlar açısından moral bozucu bir büyük yenilgi olsa da, Türkiye’ye, hangi formda olursa olsun, bölgede kaldığı sürece yaygınlaştıracakları bir vur-kaç savaşının da başlangıcına işaret ediyor.

Afrin düştü, peki bundan sonra ne olacak?

Türkiye sonraki hedefin Münbiç ve hatta Irak sınırına kadar bütün bölgenin temizlenmesi olduğunu ilan etmişti.

Tam da bu noktada, Suriye ordusunun Doğu Guta’daki ilerleyişi, oradaki “muhaliflerin” kaybetmekte oldukları gerçeği önem kazanıyor.

Gelişmeleri İsrail cephesinden değerlendiren analistler; Doğu Guta’nın düşüşünün iki anlamı olduğu söylüyorlar: Birincisi İran’ın Şam’ın tartışmasız ağabeyi olması ve bunun da İsrail için sürekli tehdit anlamına gelmesi, ikincisi de ABD’nin Suriye’yi Rusya’ya kaptırması.

ABD, PYD/YPG’yi Türkiye karşısında yalnız bırakırsa, bu Kürtlere ilk ihaneti olmaz. Ancak, sahada YPG/PYD’den başka dayanağı olmaması, Kürtleri terk etmesinin Suriye’yi de terk etmesi anlamına gelecektir ki, bu bundan sonraki adımlarda Türkiye’nin ilk kez ciddi çatışmalara gireceği anlamına gelir. Daha uzun vadeli baktığınızda ise, Afrin, Doğu Guta’yı düşürüp muhaliflere karşı gittikçe güçlenen Şam yönetimiyle karşılaşmanın alanına dönüşebilir.