Ereğlili balıkçılar, ‘dert’ dedikleri müsilaja iki önemli sebep gösteriyor. Onlara göre Marmara’yı bitirme noktasına getiren deniz dolgusu ve yanlış atık politikaları. Balıkçılar, “Pislikten ağlarımız kalkmıyor. Balık yakalayamıyoruz. İzmit’te denize düşseniz çıkamazsınız” diyor.

Ağ pislikten kalkmıyor

Ömür Şahin Keyif

Marmara müsilajın etkisi altında. Kocaeli’nin Karamürsel ilçesine bağlı Ereğli, bölgedeki tek balıkçı köyü. Nüfusun büyük bölümü ekmeğini denizden kazanıyor. Çoğumuzun şu sıralar haberdar olduğu bu ‘dert’le 20 senedir yüzleşiyorlar.

Ereğlili balıkçılar, ‘dert’ dedikleri müsilajın nedenlerini ve hayatlarına etkisini BirGün’e anlattı.

ERKEN PAYDOS ETTİLER

Geçen ocak ayında başlayan dert, şubat ortasından itibaren balıkçıların avlanmalarını olanaksız kıldı. Avlanma sezonunun Nisan’ın 15’ine kadar sürmesi öngörülüyorken dert nedeniyle balıkçılar bir ay erken paydos etti. Ortalama kayıplarının yüzde 50 olduğunu söyleyen 36 yaşındaki tayfa Metin Keyif, 20 yıldır balıkçılık yapıyor. “İlk sezonla karşılaştırırsak ikinci sezon hiç para kazanmadım diyebiliriz. Bir de bu koşullarda ağı alman dört, beş saat sürüyor. Normal zamanda bu sürede dört, beş ağ atarız. Böyle bir kayıp da var. Bu ekonomik olarak bizi çok yıprattı” diyor. Anlattıklarına göre dert, balıkçı teknelerindeki tayfanın hem aylık gelirinde düşüşe neden olmuş hem de yılda iki kere toplam hasılattan aldıkları payın azalmasına.

ag-pislikten-kalkmiyor-888197-1.
Şafak Kaya

13 yıldır balıkçılık yapan 38 yaşındaki tekne sahibi Şafak Kaya, kayıplarını şöyle anlatıyor: “Bu sene denize ağ attık, balığı alabilirsek diye, alamadık, eve döndük. Çıktık denize, temizlenmiş midir diye yine denedik, yine çekemedik, döndük. Bir daha çıktık… Baktık ki olacağı yok, erken paydos ettik, belki bu arada ya bir ya iki kere ağdan balık almışızdır, o da 100 kasa diye attığımız ağdan anca 5-10 kasa…”

ag-pislikten-kalkmiyor-888198-1.
İshak Konya

20 SENEDİR VAR

Balıkçılara göre bu ‘dert’ yeni değil. 1989’da Haliç’in temizlenmesi sonrası başladı. 38 yıldır balıkçılık yapan 59 yaşındaki tayfa İshak Konya anlatıyor: “O dönem ilk kez iki, iki buçuk ay kadar çalışamadık. Balçık yığınlarıydı Haliç.” 48 yıldır balıkçılık yapan 60 yaşındaki tekne sahibi Hüseyin Abanuz ekliyor: “Haliç’i temizlemeye başladıkları zaman, altı açılır büyük teknelerle Yeşilköy açıklarına döktüler çamuru, ilk orada başladı. Zaten Marmara’nın aşırı kirliliği vardı, Haliç yıllardan beri pislik yuvası, tüm kanalizasyon oraya akıyordu. Bu suyu arıtmadan Marmara’ya bastılar.” Balıkçılar bugün hâlâ kanalizasyonun yeterli şekilde arıtılmadan Marmara’ya deşarj edilmesinden yakınıyor.

ag-pislikten-kalkmiyor-888199-1.
Hüseyin Abanuz

DOLGU ETKİSİ

Marmara’nın bu denli kirlenmesinin ve zarar görmesinin bir başka nedeni ise sahillerde deniz doldurularak gerçekleşen yapılaşma. Abanuz, dolgu alanların yol açtığı kirliliğin denizdeki canlılığı da yok ettiği kanısında: “Denizin dibi karadan denize dökülen dolgu topraklarıyla doldu. Balığın otlağı, kepezi, yosunu kalmadı. Akıllara zarar; denizden (karayı) görmek lazım.”

Bazı sanayi tesislerinin denize boşalttığı zehirli atıkların Marmara’daki kirlenmeye etkilerinden söz eden Abanuz, tersanelerin rolünü ise şöyle anlatıyor: “O tersane dipleri doluyor, o denizin üzerindeki boya, pas...” Abanuz’a göre bazı bölgelerde canlılık tümüyle bitmiş durumda.

ag-pislikten-kalkmiyor-888200-1.
Yavuz Abanuz

56 yaşındaki 47 yıllık balıkçı Yavuz Abanuz da sanayi tesislerinin yarattığı kirliliğe vurgu yapıyor: “Fabrikalar zehir salıyor, müthiş derecede kimyasal akıyor, dur diyen yok, mesai saatinden sonra basıyorlar. İzmit Körfezi büyük balıkçıya 12 senedir yasak ama bu denizde en fazla üreyen kefal balığından eser yok, kimyasallar nedeniyle üremiyor orada balık.”

DENİZE DÜŞSENİZ ÇIKAMAZSINIZ

Denizlerdeki kirliliği “Her gün ağ atıyoruz, pislikten ağlarımız kalkmıyor. Denizde balık yakalamanın mümkünatı yok” sözleriyle anlatan Yavuz Abanuz, denizdeki kirlilik üzerinde plansız sanayileşme ve buna bağlı göçün etkisine dikkat çekiyor: “Sanayiyi sürekli Marmara’ya kurduğunuzda insanlar ekmek parası için buraya geliyor. Nüfusu kaldıramayacak durumda. Tüm evsel atıklar Marmara’ya akıyor.”

Yavuz Abanuz’a göre mesele bu atıkların yeterince arıtılmadan denize karıştırılması: “Hepsi arıtılmadan denize atılıyor, denizlerimizde oksijen kalmıyor. Bu şartlarda balığın göç yolları değişti. Dolgular da o şekilde, Haydarpaşa’dan tutun Gebze’ye kadar tüm sahil alanları dolduruldu. Bitki örtüsü o kadar kötü ki çamur vaziyette. İzmit’te denize düşseniz çıkamazsınız, bataklık…”

ag-pislikten-kalkmiyor-888201-1.
Metin Keyif

KENDİNİ TEMİZLİYORDU

Metin Keyif’e göre, yıllardır boğuştukları derdin daha önce kamuoyunda yankı bulamamasının sebebi denizin kendini temizleyebilmesiydi. Ancak bugün durum farklı: “Önceden de oluyordu ama bu kadar yoğun olmuyordu. Hava soğuduğu zaman, kar suyu inince kayboluyordu. Çok daha kısa sürüyordu. Dert dipteyken bundan balıkçıdan başka kimse etkilenmiyordu, o yüzden de haber olmuyordu. Daha önce dip dalgası bunu kıyıya atabiliyordu; kumsalda temizleniyordu.”

YAPILAŞMA VE KİRLİLİK

Deniz bugün neden kendini temizleyemiyor? Keyif’e göre, en büyük engellerden biri betonlaşma: “Sahiller doldu, Körfez’de bir tek boş yer Ereğli. İstanbul daha beter.”

Şafak Kaya ekliyor: “O kadar fazla sanayileşme ve betonlaşma var ki kıyıda, Marmara havuz gibi oldu. Sanayinin yükü burada. Her yer liman, iskele, rıhtım. Önceden plajlar, kumsallar, atıl yerler vardı, bunların hiçbiri kalmadı. Bizim çocukluğumuzda deniz kumu onu filtrelerdi bir şekilde ama şimdi duvara vuruyor geri gidiyor, hep denizde kalıyor, bir yere çıkıp temizlenemiyor.”

Çarpık yapılaşmanın neden olduğu kirliliğe işaret eden bir diğer kişi de Hüseyin Abanuz: “Denizi devasa doldurdular, denize girilebilen sahiller bitti. Her taraf rıhtım oldu. Çolakoğlu mevkii ana yolun hemen altındaydı, tren yolunun dibindeydi, (dolguyla beraber) denizin ortasına çıktı. Yalova tarafında da tersane yaptılar, 2-3 bin metre denizi doldurarak, o canım Altınova dedikleri tarım arazisini bitirdiler. Dolgu olunca çok büyük, rıhtım şeklinde bir kara parçası oluşuyor. Bu deniz nasıl temizler kendini? Bir rüzgârla o pislik kumsala vuracak, sen denizin her tarafını rıhtım yaparsan o pislik nereye gidecek? Gidemedi, gidemediği için de bunlarla karşı karşıya kaldık.”

TERSANELER DE KİRLETİYOR

Şafak Kaya, bölgede yer alan bazı tersanelerin yarattığı kirliliğe dikkat çekiyor: “Gördüğümüz kadarıyla tersanelerde en kârlı olan gemiyi havuza almak, bakımını orada yapmak. Tabii bu havuzlar da tersanenin deniz bölümünde oluyor. Geminin sacını basınçlı kumla zımpara yapıyorlar. Bu özellikle gece yapılıyor, tozdan göz gözü görmüyor. Rüzgârla bütün hepsi denize uçuyor, bunu yapan tüm tersaneler denizin üzerindeki pislik katmanını dağıtmak için sabaha kadar havuzun etrafında hızlı botlarını sağa sola gezdiriyorlar.”

İshak Konya, denizlerdeki kirlenmeye dair tanıklığını şu çarpıcı sözlerle anlatıyor: “Denizin dibinde lağımsı atıklar ağı sarınca anlıyorsun. Her ne kadar kendini korumaya çalışsan da koruyamazsın. Bu işin bir an önce çözümünü bulmak zorunda iktidar. İleriki dönemde akıntıyla beraber bu, uluslararası sorun haline gelecek.”

AZ MALİYET ÇOK KÂR

Kökten çözüm için sanayideki arıtma tesislerinin bir an evvel faaliyete geçmesi gerektiğini belirten Konya, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Sanayi şirketleri az maliyet çok kâr üzerinden işletildikleri için buna fazla önem vermiyorlar. Devlet denetim yapıp süre veriyor, o kadar. Öte yandan arıtma tesisleri de kimyasalı ayıramıyor. Denize salınan su otomatik olarak kirliliğe neden oluyor. Maliyeti büyük bir çalışma. Devlet bunu kaldırır mı kaldıramaz mı bilinmez.”

ÇIKIŞ YOLU VAR MI?

Peki müsilajın teslim aldığı Marmara’da avlanamayan balıkçılar ne yapacak? Konya’ya göre, balıkçılar çıkış yolu olarak rotayı Marmara’dan “ya Karadeniz’e ya da Ege’ye çevirecek.”

Marmara’nın çalışılamaz durumda olduğunu Yavuz Abanuz da tasdik ediyor; ancak rota değişikliğinin zorluklarını şöyle sıralıyor: “Marmara’da bu şartlarda çalışma imkânımız sıfır. Ya Karadeniz’in ya da Ege’nin pastasına ortak olacağız; ama herkes kendi bölgesinde avcılık yapsaydı bu pastadan onlar da daha büyük pay alacaklardı. Ailemizden uzak kalacağız, giderlerimiz artacak; balığın nakliyesi konusunda, her konuda sıkıntı yaşayacağız.”

KÜÇÜK BALIKÇI NE YAPSIN?

Yavuz Abanuz’un, Karadeniz ya da Ege’nin tüm balıkçılar için bir seçenek olmadığına dair uyarısı da önemli: “Biz büyük tekneler, Karadeniz’de avlanırız ama kıyı balıkçısı dediğimiz yöresel balıkçı gidemez, onlar ne yapsın?”

Şafak Kaya “Kimi zaman gece nefes alamadığımız zamanlar oluyordu, denizden dumanlar çıkıyordu” şeklinde tarif ediyor kirliliği. Ona göre, “atık politikası değişmeden Marmara’yı kurtarmak imkânsız.”

DESTEĞE İNANMIYORLAR

Konuştuğumuz balıkçıların hiçbirinin maddi destekten yana bir beklentisi yok. Keyif, bakanlığın açıkladığı desteğin tamamen tekne sahipleri için düşünüldüğünü ve tayfalar için hiçbir getirisi olmadığını vurgularken tekne sahipleri de ödenmesi planlanan miktarın giderlerle kıyaslandığında devede kulak olduğunu söylüyor. Yavuz Abanuz iktidara şöyle sesleniyor: “Destekle bu işler yürümez, biz para istemiyoruz, bunu çözün, kimseye muhtaç olmadan çalışalım.”

Hüseyin Abanuz ise balıkçıların Marmara’daki kirlilikle ilgili taleplerini şöyle sıralıyor: “Talep ettiğimiz şey şu; bu deniz dolgusu dursun artık, yeter. Fabrikaların, tersanelerin döktüğü çamuru engellesinler. Haliç’i basmasınlar, özellikle dereye atık veren fabrikaları çok iyi denetlesinler, en azından bundan sonrasına merhem olsunlar.”

Ana görsel: Zeynep Keyif

Yavuz ve Hüseyin Abavuz fotoğrafları: Semahat Abanuz Keyif