Memleket ikinci sınıf bir korku filmi gibi, kötü karakterleri hiç yok olmuyor. Çiller ve Ağar yeniden sahneye çıkıyor, Fikret Başkaya’ya yeniden dava açılıyor, avukatlar hapse atılıyor, gazeteciler zaten hep hapiste. O karakterlerden biri geçen hafta konuştu, 1990’da iki yıllığına İstanbul Emniyet Müdürü olan Ağar, “1979’da İstanbul’u teslim aldıklarını” söyledi. Kimden, ne sıfatla, nasıl “teslim aldıklarını” […]

Memleket ikinci sınıf bir korku filmi gibi, kötü karakterleri hiç yok olmuyor. Çiller ve Ağar yeniden sahneye çıkıyor, Fikret Başkaya’ya yeniden dava açılıyor, avukatlar hapse atılıyor, gazeteciler zaten hep hapiste.

O karakterlerden biri geçen hafta konuştu, 1990’da iki yıllığına İstanbul Emniyet Müdürü olan Ağar, “1979’da İstanbul’u teslim aldıklarını” söyledi. Kimden, ne sıfatla, nasıl “teslim aldıklarını” anlatmadı ama kaymakam yardımcılığıyla başlayıp hızla emniyet müdürlüğüne, oradan da bakanlığa giden kariyerinde tek başına olmadığı aşikârdı. Zaten kendisi, “cürüm işlemek amacıyla silahlı teşekkül oluşturmaktan” hükümlü.

Türkiye’de bu “teşekküllerin” sonu gelmiyor, Ağar’ın da. Geçen hafta Selçuk Kozağaçlı, kendisine 11 yıldan fazla hapis cezası veren hâkime, “Sizin iktidardaki bir erke mensup olduğunuzu görüyorum ama yargı erkinden bahsetmiyorum” derken de bunu kastediyordu.

Yine geçen hafta memleketin en değerli düşünürlerinden, gerçek aydınlarından biri olan Fikret Başkaya’ya açılan davayı, ona yöneltilen suçlamaları yazmıştım. Salı günkü duruşmada Başkaya’nın bu suçlamalar karşısındaki sözlerini dinledik.

Tam da bu Ağar’lar düzenine dair şunları söyledi:

“…devlet her zaman ‘kendi yasalarına’ uyma gereği de duymaz… Devlet bütçesinde ‘Örtülü Ödenek’ diye bir kalem vardır. ‘Örtülü Ödenek’ demek, yasadışı, ahlakdışı, gayrimeşru, insanlık suçu kategorisine giren, ‘kirli işler’, yapılacak, insanlık suçu işlenecek demektir. Örtülü ödenek, ‘halkın duymaması, bilmemesi gereken’ kirli işler için ayrılır… Devletin ‘kendi yurttaşlarından’ gizleyeceği bir şeylerin olması, meşru mudur, kabul edilebilir bir şey midir? Bu durumu eleştirmeye kalktığınızda da cevap hazırdır: ‘O bütün devletlerde vardır’. Bütün devletlerde olunca yapılan meşruiyet ve masumiyet mi kazanıyor? Hani su-î misal emsal olmazdı…”

(Bu arada Çiller’in Örtülü Ödenek üzerinden dolandırılması, 90’ların en trajikomik hikayelerindendi.)

Adını dahi yazmadığı bir örgütün propagandasını yapmakla suçlanan Başkaya, savunma yapmadı, yargıladı aslında.

BirGün’den Hüseyin Şimşek’in takip ettiği duruşmada Başkaya, kendisine 2,5 yıl önce yazdığı bir yazıdan neden şimdi dava açıldığını şöyle açıkladı: “Birilerini düşüncelerinden dolayı cezalandırmak, başkalarını da korkutmayı amaçlar.”

Ağar’lar ve Başkaya’lar arasındaki mücadelenin neden bitmeyeceğini de ifade etti:

“Düşünceyi engellemek de entelektüeli caydırmak da mümkün değildir. Eğer düşünce ‘gerçek düşünceyse’, onu engellemek, etkisizleştirmek mümkün değildir. Zira düşünce ifade edilip muhatabına ulaştığında, insanlar tarafından içselleştirildiğinde artık gerçekleşmiştir. Dava konusu yazıyı bahane ederek beni cezalandırmak beyhude bir çaba olur, zira ‘düşünce gerçekleşmiş’, amaç hâsıl olmuş bulunuyor.”