Rant uğruna yaşanan çevre felaketlerini topladığı “Altın Ölüm” kitabında siyanürlü-sülfürik asitli madenlerin yıkımlarını belgeleriyle anlatan gazeteci Gündüz, “Doğaya yönelik saldırılar bu hızla devam ederse Fırat, Gediz ve Karadeniz’de içeçek su, ekecek toprak bulamayacağız” diyor

Ağır çekim bir doğa soykırımı yaşanıyor

Burcu Cansu

Küresel ısınma bütün dünyayı tehdit ederken ülkenin can damarı olan topraklar, su kaynakları başta siyanür olmak üzere tehlikeli kimyasallarla zehirleniyor. Gazeteci İbrahim Gündüz rant uğruna yaşanan çevre felaketlerini topladığı “Altın Ölüm” isimli kitabında siyanürlü-sülfürik asitli madenlerin yıkımlarını belgeleriyle anlattı.

Gündüz, “Adına ‘Altın madeni’ denilen bu kimyasal fabrikalar bu hızla devam ederse Fırat, Gediz ve Karadeniz’e yönelik siyanür saldırıları durmazsa içeçek su, ekecek toprak bulamayacağız” diyor. Gündüz’le Altın Ölüm kitabını konuştuk.


► Yıllarca parlamento muhabirliği yaptıktan sonra çevre konulu bir kitap yazmak nereden aklınıza geldi?
Ordu-Fatsalıyım. Fatsa’ya 2015’te adına “altın madeni” denilen ancak gerçekte “kimyasal fabrika” olan bir talan ve yıkım merkezi açıldı. 5 yılda Fatsa tanınmaz hale geldi. Sularımız içilemez hale gelirken dalından kopardığımız fındığa ve elimize aldığımız meyvelere kuşkuyla bakar olduk. Nefes almaya bile korkar hale geldik. Üstelik beş yıl çalışacağı söylenen bu siyanürlü maden, hem daha da büyümek hem de 15 yıl daha devam etmek istiyor. Daha da kötüsü Fatsa ve çevresine iki siyanürlü maden daha açmak istiyorlar. Yetmedi bir de neredeyse bütün Ordu’yu kapsayan yeni maden bölgeleri ilan ettiler.

► Türkiye’nin en önemli ihracat kalemlerinden birisi olan fındığın yetiştiği bölgeden söz ediyorsunuz...
Evet aynen öyle. İnanabiliyor musunuz, dünyada üretilen bir milyon ton fındığın 700 bin tonunu Türkiye tek başına üretiyor. Her yıl bu üretimden 2 veya 2,5 milyar dolar gelir elde ediyor. Sadece Fatsa-Ünye’yi de içine alan Ordu havzasından 700 milyon dolarlık fındık geliri var bu ülkenin. Beş yılda 3,5 milyar dolar eder. Peki bu 5 yıldır faaliyet gösteren siyanürlü madenin bu ülkeye sağladığı katkı ne kadar biliyor musunuz? 5-10 milyon dolar. Evet bu ülkeyi yönetenler, “150-200 kişiye istihdam sağlıyoruz, 5-10 milyon dolar gelir elde edeceğiz” diye 3,5 milyar dolarlık gelirini ateşe atıyor. Dilimiz döndüğünce bu durumu anlatmaya, vatandaşlarımızı bilgilendirmeye başladık. Fatsa Doğa ve Çevre Derneği’ni kurduk. Mesleğimiz gereği 30 yıldan fazla yazıp, çizip, anlatıyoruz. Ben de iyi bildiğim şeyi yapmayı, yani yazmayı denedim. Bir yıllık bir çalışmanın ardından “Altın Ölüm” kitabı ortaya çıktı. Ancak bu çalışmam sırasında şunu gördüm ki bu sorun ne Fatsa’nın ne de Karadeniz’in sorunu. Bu bütün Türkiye’nin sorunu.

► Ne zararı var bu altın madenlerinin? Savunucuları ülkenin kaynakları değerleniyor, kalkınmaya katkı sağlıyor, diyorlar…
Aslında anlatacak o kadar çok şey var ki, umarım okuyucularımız kitapla buluştuklarında kafalarındaki soru işaretlerine daha doyurucu bir yanıt bulacaklar. Ancak sorunuza şöyle bir soruyla yanıt vermek istiyorum. Birisi gelip, “Size hiçbir zarar vermeden böbreğinizi, kalbinizi alacağım” derse tepkiniz ne olur? Mümkün mü bu? Olabilir mi böyle bir şey? Gülersiniz değil mi? Hatta sinirlenirsiniz. Siyanürlü-sülfürik asitli altıncılar aynen bunu söylüyor.

agir-cekim-bir-doga-soykirimi-yasaniyor-785682-1.

► Türkiye’de bu durumda kaç altın madeni bulunuyor şu anda?
Faaliyette 19 altın madeni var. En büyüğü Uşak’ta El Dorado Gold’a ait Kışladağ Altın Madeni. 2006’da açıldı, 14 yılda Uşak’ın dörtte biri büyüklüğünde bir alanı yok etti. Ama bu türden siyanürlü-sülfürik asitli kimyasal madenler bir yere girince kolay kolay çıkmıyor. Hep aynı yalanı ve hep aynı masalları anlatıyorlar. “Üç beş yıl şurada çalışıp, size hiçbir zarar vermeden gideceğiz” diye gelirler. Hatta “İş imkanı yaratacağız, okul yaparız, yol yaparız” diye iyilik meleği gibi dolaşırlar ama 20-30 yıldan önce ayrılmazlar. Bulundukları yerde cevher bitmişse çevrede ne varsa saldırırlar. Ormanmış, tarım alanlarıymış, köymüş, su kaynaklarıymış bunların hiçbir önemi yoktur artık.

► Geçtiğimiz yıl Kazdağları’nda yaşananlar aslında olacakların da habercisi değil mi?
Kanadalı şirketin madene başlamak için 200 binden fazla ağaç kesmesiyle Türk halkı vahşi madenciliğin, kimyasal madenciliğin gerçek yüzünü bir kez daha görmüş oldu. Sadece Alamos Gold’un bölgede iki siyanürlü maden projesi daha var. Kirazlı’nın hemen yanında Serçiler’de Koza Altın tetikte bekliyor. Nurol Holding Madra Dağı’nın zirvesine yerleşmiş bile. Kuzey Ege ve Güney Marmara tamamıyla saldırı altında. Çalık Holding’in Kanadalı ortaklarıyla birlikte işlettiği Erzincan’daki Çöpler siyanürlü-sülfürik asitli madeni Türkiye’nin gıda güvenliğini tehdit ediyor. Keban, Karakaya, Atatürk barajları tehlikede. Bugün artık altın madenlerinin çevreye verdiği zararlar nükleer atıklarla bir tutuluyor. Bir adet basit bir yüzük yapmak için 30-50 ton kaya parçalanarak çıkarılmakta, un ufak edilmekte ve içinden dünyanın en zehirli bileşiği olan siyanür geçirilmekte, içinden 31 gram (1 ons) altın çıkarılmakta ve sonra da zehirli ağır metaller ve kimyasallar içeren bu 30-50 ton “pasa” denilerek çevreye bırakılmaktadır. Bugün bu türden madenlerin, yani siyanürlü-sülfürik asitli metal madenlerinin yarattığı çevresel felaketleri artık, “ağır çekim soykırım” diye adlandırıyor.

► En büyük kıyım da ormanlar üzerinde oluyor sanırım?
Veriler AKP iktidarları döneminde orman tahsislerinin yüzde 170 ve yüzde 200 artış gösterdiğini ortaya koyuyor.

***

agir-cekim-bir-doga-soykirimi-yasaniyor-785683-1.

AKP-FETÖ kavgasındaki kara kedi: Madenler

► Bir dönem FETÖ de altın madenlerinde etkiliydi. Siz de kitabınızda AKP ile FETÖ arasına “siyanür kedisi” girdiğini belirtiyorsunuz…
FETÖ’yle bağlantılı olduğu gerekçesiyle Koza Holding’in mal varlıklarına devlet el koydu. Koza, Cemaat’in altın işindeki amiral gemisiydi. Kartellerle işbirliği yaptı ve gücüne güç kattı. Koza’nın şu an kayyumlar tarafından yönetilen beş altın madeni bulunuyor. Şu kadarını söyleyeyim, FETÖ denetimlerin zayıf olduğu, daha doğrusu denetim yapanların kendileri olduğu dönemde bu madenlerden büyük paralar kazandı. Bu süreçte FETÖ, T.C. Başbakanı’na meydan okuyacak duruma geldi. Yani AKP’yle FETÖ arasındaki en önemli kara kedilerden biri altın madenleridir. Bakın Fatsa’da faaliyet gösteren Bahar Madencilik. Stajını FETÖ’nün Koza madenlerinde yaptığı söyleniyor. Bahar Madencilik de uluslararası kartellerle işbirliği içinde Sivas-Koyulhisar Sisorta Yaylası’nda inanılmaz güzellikte bir doğal ortama siyanürlü maden açmaya kalkıyor. Kazdağları’nda en büyük siyanürlü madeni yine Bahar Madencilik açmaya çalışıyor. Sadece sondajlarla bütün dağ delik deşik edilmiş durumda. Sondaj çok büyük zararlar veriliyor ve üstelik hükümet sondajlar için ÇED raporu istemiyor artık.

► 2001’de ilk altın madeni açılmasının üzerinden 20 yıl geçti. İlk maden açılırken Bergamalı köylüler büyük direniş göstermişler ama “hain” ilan edilmişlerdi. O dönemde “Ülkemiz uçacak” masalları anlatılıyordu. Gerçekten öyle mi oldu?
Şu kadarını söyleyeyim, altın masallarının anlatıldığı 20 yılın sonunda daha dün bu ülkeyi yönetenler çok ciddi bir salgının tam ortasında vatandaşlarından 10 TL dilendi. 19 yılda siyanürlü altın kartelleri yıkıp, döküp, siyanürleyip yaklaşık 10 milyar dolardan fazla kazanırken, devlete kalan sadece 555 milyon dolar. Türkiye’nin, vatandaşların kayıplarıysa bunun çok üstünde.