O gün sıradan bir gün olabilirdi. Kadın, evden çıkmış işe gidiyordu. Sonra takip edildiğini fark etti…

O gün güzel, umutlu bir gün bile olabilirdi aslında, kadın nihayet kocasından kurtulmuş, çocuğunu yanına almış, başını sokacak bir dam, hatta bir iş dahi bulmuş, 4 ayda yeni bir hayat kurmuştu… Sonra takip edildiğini fark etti. Kocası yakındaki inşaata saklanmış, o sokağa çıkınca da takibe geçmişti. Yanında iki şişe benzinle…

Kadının adı Gönül Çalışkan. Sadece yürüyordu. Kocasının takip ettiğini anlayınca kaçmaya çalıştı. Adam, burda ona ‘adam’ denmesi çok önemli zira mahkemede kendini “beni adam yerine koymuyordu” diye savunmuş, hakkını teslim edelim. Adam, karısını darp ederek yüz üstü yere düşürdü. İki şişe benzini üstüne döküp kadını ateşe verdi. Yanmaya başlayan kadının yanında bulunan biber gazı da patladı. Yüzü elleri yandı.

Kocası Salih Çalışkan (adam), “Canavarca hisle veya eziyet çektirerek adam öldürmeye teşebbüs”ten yargılanmaya başladı. Hapisteyken karısının işyerine tehditler göndermeye devam etti. Geçen gün görülen mahkemede, kendini; “Üzerine benzin döktüm ama zarar verme kastım yoktu” diye savundu. Ve bir cana kast sebebi olarak ‘adam’lığı gösterdi: “Ben adam değil miyim? Beni adam yerine koymuyordu” Salih Çalışkan önce ağırlaştırılmış müebbete çarptırıldı ancak, suçun “teşebbüs” aşamasında kaldığını ve sanığın duruşmadaki hal ve tavırlarının lehine indirim sebebi olduğunu belirten mahkeme heyeti, Salih Çalışkan’ın cezasını 16 yıl 8 aya indirdi.

Teşebbüs aşaması… Gönül Çalışkan’ın travması hâlâ sürüyor. Yanıklarından dolayı, maske ve eldivenle görüyoruz hâlâ onu. Bu adamları katil olmadan- hatta katil olduklarında bile layığınca cezalandırmadıkları için teşebbüsleri artmaya ve teşebbüs aşamasını geçip ölüm getirmeye devam ediyor.

Sanık avukatı Nil Yurdakul, olayın ağır haksız tahrik altında işlenmiş ‘tatsız bir konu’ olduğunu söyleyip müvekkili hakkında ‘haksız tahrik’ hükümlerinin uygulanmasını istemiş…

Kadın evden çıkmış işe yürüyordu. O gün sıradan bir gün olamazdı çünkü kadın evden işe giderken yanında korunma amacıyla biber gazı taşıyacak kadar tedirgindi. Takip edildiğini hissedecek kadar tedirgin.

Kadınlara saldıran adamlara iyi hal indirimi uygulandıkça, sıradanlaşacak şey, günler, hayatlar değil, kadın cinayetleridir. Cana kast caydırıcı biçimde cezalandırılmadıkça, arkasına bakmadan yürüyemeyen kadınlar çoğalacak, çoğalıyor da... Evden ayrılırsa kocasının kendisine rahatça saldırabileceği korkusuyla gördüğü şiddete rağmen evinden ayrılmaya cesaret edemeyen daha çok kadın olacak.

Biz onları pek görmeyeceğiz, 3. sayfa haberi olmazlarsa eğer. Eğer ölürlerse, gazeteye gelinlikli bir fotoğrafları basılacak. “Cinnet geçiren koca, karısını öldürdü” başlığıyla.

Sıradan ölümler reva görülmeden önce… Sıradan ömürler hayal eden kadınlar var. Canlarını kurtarmak için bulabildikleri tek çare evden, kendilerine eziyet eden kocalarından kurtulmak. Çocuklarını alıp, başlarını sokacak bir ev, çalışacak bir iş bulup bir hayat kurmayı hayal eden kadınlar... Evin eşiğini yıllarca aşamayan kadınlar.

O gün sıradan bir gün olamazdı. Çünkü bazı kadınlar için ki sayıları hiç de az değil, evden işe yürümek… herhangi bir şey değil. Yıllarca kurulmuş bir hayal. Şiddet gördükleri koca evinden kurtulabilenlerin yere sağlam basan ayakları…

Yeni bir hayat için yola çıkıp arkalarına bakmadan yürüyemeyen kadınlar var. Acaba kocam beni takip ediyor mu? Beni öldürür mü? Çocukları kaçırır mı? Sokak ortasında dayak yerse kendisinin rezil olacağını düşünen kadınlar var.

Sıradan bir gün geçirmek; ancak yaralandıklarında, öldüklerinde farkına vardığımız kadınlar için sıradan bir şey değil.

Canlarına kast edenlere uygulanan iyi hal indirimi, kadınlara saldırmayı, öldürmeyi ağır tahrik ve ‘adam’lık meselesiyle açıklayanların teşebbüs aşamasını geçmeleri için ağır teşviktir.