Boşluk yaratıyor muktedirler. Kaostan daha ileri bir aşama. Boşluk kaostan daha tehlikeli. Kaostan kimin galip çıkacağı tam olarak kesinlenemez çünkü. Çocukları yaratılan bu boşluğa bırakmayalım. Taşlıkta oynasınlar ayakları terlikli.

Simgeler çağında yapılan her şey, yaşanan her an, eli kanlı her muktedir, derhal bir simgeye dönüşüyor. O denli yoğun, yüklü ve o denli temsiliyet nitelikli. O denli niteliksizlik yüklü. Bir Beştepe muhtarı var. Kendisini cumhurbaşkanı simgesi gibi sunuyor. Her kötülüğün, her acının, dökülen kanın, açlığın ve cehalet üretiminin ve cüretinin katıksız simgesi…

Her gün, her gün ölü çocuklar için ağıtçılar çağrılmakta. Önce siyasiler, kendileri koşmakta. Öldürüp öldürüp çocukları, cenaze namazları kıldırmaktalar…

Cehalet de yangın gibi. Barutu yıllarca biriktirilmiş. Kibriti kan çıralardan kesilmiş. Yakılan ağıt değil ömrüdür; ömürsüz bırakılan çocukların. Ağıtçılar sökün ediyor korumalarıyla, siyah arabaları, silahları ve siyah gözlükleriyle. Ellerinde ve dillerinde, yaratıkları cehaletin yangınını körükleyen kan çıraları.

Simgeler çağında hepsi katil. Simgeler masum, katiller doğrudan katil.

Ağıtçılar geldi. Ölü çocuklar mezarlarda, dağlarda. Kentlerin ve katillerin ortasında çıplak…

Simgeler çağında cesareti cehaletle yakılmış seyircileriz. Hepimiz birer karton karakter, karton simgeyiz.

Güle çıktım gülmedim, gülden düştüm ölmedim, diyen türküye bir ses yanıt veriyor; gül alıp satmanın zamanı değil. Çünkü kan pazarını çoktan kurdu katiller sürüsü; siyasal iktidar diye bir simge.

Simgeler çağındayız. Her şey ve her ölüm simge oldu, öyle çok.

Kalpleri halka kapalı muktedirlerin. Açık kalp ameliyatı yapacaktır, dileriz; kızgın madenciler, çelik kazmalarıyla. Şimdi ağıtçıları bekliyoruz. Ölü çocuklar geçip gitti bir rüzgâr hışmıyla. Ülkenin cesareti de yandı cehaletin yangınlarıyla. Ölü çocukların hışmı da söndürmedi alevleri…

Ölüm hoş geldin yine. Çok geldin. Halkımızı sana helal etmeyiz yine de. Bilesin. Ölüm hoş geldin. Katilere, muktedirlere çok geç kaldın. Halkımızı sana yine helal etmeyiz.

Geçmişi olmayanlar, temiz bir geçmişi olmayanlar, kirli bir geçmişi temiz tutma derdi olmayanlar kan ve katliamla kirletirler.

Olmakla ölmek arasındaki ölümcül farkı ölerek öğretiyor bize çocuklar. Ağıtçılar önce öldürüp, hemen geliyorlar cenazeye. Hiç geç kalmamaları bundandır.

Nar yedim desek ne anlaşılır? Bir tane mi, yoksa dane mi? Oysa ateştir ağzımızdaki. Ağıtçılar geldi daha ilk ateşte. Ölü çocuklar nerede? Kanayan bir çocuğun yarasındaki kana ihtiyaçları var. Birbirimizin gözüne kan düşürmelerine az kaldı. Ağıtçılar kendi cesetlerinize ağlayın…

Haftaya dize; “İçinde bir ceninim büyük mezarında annemin”