Ago Paşa İlk önce “yaşasın padİşahımız” dİye bağırır. İnsanlar da İlgİyle görür ve bu sayede o ve sahİbİnİn şahane hayatı olur. Devran döner ve yaşasın padİşahımız demek tehlİke arz etmeye başlar. Ago Paşa şaşırmış kalmıştır. Ago Paşa duruma adapte ettİrİlİr, ezberİ değİşİr. Artık “yaşasın hürrİyet” dİye bağırmaktadır

“Gençlikte kafayı çekip keyiflendiğimizde, o, sokakta polislere, bekçilere çatar, sataşırdı. Ben iktidardaki hükümete söverdim. Aradan zaman geçti, onu büyükelçi yaptılar, beni de sürgüne gönderdiler. Böyledir işte!”

Refik Halid Karay (Mehmed Kemal, Şairler Dövüşür)

ago-pasa-105197-1.

Memleketin meşhur rindlerinden bir ağabeyimiz vardı, Robinson Ahmet. Nur içinde yatsın. Daha önce burada onu anlatan bir de yazı yazmıştım. Onun sık söylediği veciz bir laftır: Rakı içmeyen insandan korkarım.

Rakıyı bir eleme mekanizması olarak kullanırdı Ahmet abi. Önce sorardı, rakı içer misin? Alkol hiç kullanmıyorsa tamam. Ama kerahat vakti rakı içmeyip de başka içkiye meyledenin sınavı geçme şansı düşüktü.

Asıl sınav içmeye başladıktan sonraydı tabii. Öyle ağzı yüzü kayan, hızlı içen, çok konuşan, kibir yapan hemen belli olurdu masada. Ahmet abi ona hiç bir şey söylemezdi. Notunu verirdi ama. Peki niye korkardı Ahmet abi?

Sevmese tamam. İstemese anlarım. Ama korku neden?

“Rakı seçmeyen, seçse de ağzıyla içemeyenin ne yapacağı belli olmaz” derdi. Ne yapacağı belli olmayandan da korkarmış.

Hakikaten belirsizliktir korkunun temel kaynağı. Memleketin davul gibi gerilmesindeki en büyük sebeplerden birisi de bu. Partilerden siyasi görüşlerden azade olarak herkes yarın ne olacağını merak ediyor. Müthiş bir belirsizlik aldı başını gidiyor. Herkeste bir tedirginlik.

Belirsizlik, tehdit algılarını arttıran, tehdit altında olmayan insanları dahi tedirgin eden bir derin korku hali salar insanın içine. Bu yüzden en çok korkulan şeylerden birisi değişimdir, yeniliktir. Yeni olan belirsizdir. Belirsiz olan ürkütücüdür. Bu yüzden insanlar ellerindekini muhafaza etmeye meyillidir.

Saçma sapan şeyleri korku haline getirebilir herkes. Bunun şiddeti, zamana, haleti ruhiyeye, günün saatine, D vitamini eksikliğine pek çok şeye göre değişebilir.

Çocukların saçma sapan korkuları olur. Ölüm korkusu ızdırap verir pek çok insana. Aynı şekilde yakınları ölecek diye korkar pek çok insan. Nitekim: “Ne ölümden korkmak ayıp, ne de düşünmek ölümü…”

Herkes korkar. Korkmak tıpkı sevinmek, üzülmek gibi bir duygudur. İnsana mahsustur. Birisini korktuğundan dolayı ayıplamak ayıptır.

Dahası korkmanın memnuniyet verdiği durumlar da olabilir. Ben o lunaparklardaki tuhaf roller koester’lardan filan çok korkarım ve çok mutluyum bu korkumla.

Korkuların bir kısmı evrimseldir ve vakti için hayat kurtarmaya dönüktür. Yükseklik korkusu misal. Yüksekten korkacaksın ki yükseğe çıkmayacaksın. Şimdi tabii trabzanlar var her yerde, güncelliği kalmadı bu korkunun. Ama varken vardır. Terapisiz geçmesi de zordur üstelik bu tip korkuların. Keza korkmak da kaçmak da, üzerine doğru gelen bir araba varsa epey akıllıca bir şeydir.

Stephen King’seniz bu duygu vesilesiyle zengin de olabilirsiniz.

O videoyu seyrettiniz mi bilmiyorum? Diyarbakır’da 8 yaşında filan okula gitmeye hazırlanan bir çocuğa soruyor Hayat TV mikrofonlu bir kadın: Korkuyor musun? Çocuk, -müthiş sevimli zaten, aynı sevimlilikte bir sesle. “Ben cesuram, benim burcum oğlaktır” diyor ve ekliyor: “Gelsinler Diyarbakır’a da görsünler.” diyor. Muhtemelen ‘dışarıdakilere’, sıcak evinden korkanlara.

Çeşit çeşit tavır sergiliyor insanlar korkunca. Önemli olan korkmak değil. Hepimiz birer Che değiliz tabii ki. Dediğim gibi, korkmak insana mahsus. Hepimiz korkabiliriz. Korku bizi mazlumun yanından ayırıyorsa o zaman işin rengi değişir. Hele hele Ago Paşa yapıyorsa… Eyvah eyvah.

Ago Paşa, Türkçenin medarı iftiharı Refik Halid Karay’ın, Ago Paşa’nın Hatıratı isimli hikayesinin kahramanı. Bir papağan.

Ago Paşa, bir kuşçu dükkanında eğitim görmüştür. Eğitimi tabii ki konuşma üzerinedir.

Ago Paşa ilk önce “yaşasın padişahımız” diye bağırır. İnsanlar da ilgiyle görür ve bu sayede o ve sahibinin şahane hayatı olur. Devran döner ve yaşasın padişahımız demek tehlike arz etmeye başlar. Ago Paşa şaşırmış kalmıştır. Ago Paşa duruma adapte ettirilir, ezberi değişir. Artık “yaşasın hürriyet” diye bağırmaktadır. Tezahürat, izzeti ikram tamdır. Derken işleri geliştirip “yaşasın ittihat ve terakki” diyerek yüzlerce kişiyi başına toplamaya başlar. Fakat zamanın değişmesiyle yine başı derde girer. Gün artık “yaşasın şeriat” diye bağırma günüdür. Sonra bu da tehlike arz etmeye başlayıp yasaklanınca “yaşasın Mahmut Şefket Paşa” öğretilir. Bu yüzden Hareket Ordusu erkanından birine satılır. Orada bir de “Kimdir onlar? Kimdir onlar? Hareket Ordusu!” lafını öğrenince şahane hayatı olur.

Artık bir eli yağda bir eli baldadır. Taa ki sokaktan bir turşucu geçene kadar. Papağan bu ya, adamdan duyduğu lahana turşusu lafını da beğenip ezberler. Hareket Ordusu ile kafiyesine de bayılmasın mı? Kendi haiku’sunu yazıverir: Hareket Ordusu / Lahana turşusu… Hop oradan da atılır tabii.

Ago Paşa ne öğrense önce onu çok rahat ettirirler, sonra cezalandırırlar.

Tanıdık geldi mi?

Kimseye bu pozisyonu yakıştıramam. Yanımda birisi azarlanmış gibi utanırım.

Muhabbetiniz bol olsun.