Blues müzisyeni Göksenin, ana akım dışındaki müziklerle var olmanın zorluğuna dikkat çekerek “Pandemiden önce de böyleydi ama şimdi hiç ağzımızı açamıyoruz. Bir açsak ne Türkçe blues’lar çıkacak” diye konuşuyor.

Ağzımızı bir açsak ne blues’lar çıkacak

Işıl ÇALIŞKAN

Blues söylemek, her ne kadar BB King’in deyimiyle hüzünlüyken sizi artık hüzünlü olmayan bir ruh haline taşısa da blues’un annesi Ma Rainey’e göre de daha iyi hissetmek için değil hayatı anlamak için başvurulan bir yol. Müzisyen Göksenin’e göre de “Her anlamda iyileştirici” bir tür blues. İyileşmekle kalmayıp iyileştirme yoluna başvuran müzisyen, dokuz şarkılık albümü “Women’s Blues” ile dinleyici ile buluştu. Müzisyen, albümde dört blues bestesinin yanında blues dünyasının mihenk taşı kadınlarından Ma Rainey, Memphis Minnie, Koko Taylor ve Etta James’ten birer şarkıyı yorumluyor. Aynı zamanda 2018’den beri kurucuları arasında yer aldığı Blues Derneği’nin yönetim kurulu başkanlığını yürüten sanatçı ile albümünü ve blues müziği konuştuk.

Blues her müzisyene göre farklı anlamlar taşır. Sizin blues’unuz nasıl?

İkisine de katılmamak mümkün değil. Blues öncelikle okullarda öğrenmediğim, daha sonrasında da haberdar olmadığım pek çok şeyi öğretmesiyle, farkındalığımı artırmasıyla bana bir okul gibi... Bunu, hem derin hüzünlere sürükleyerek hem de çoğu zaman moralinizi yükselterek yapıyor. Blues ile hemhal olmadan önceki halimle şimdiki halimi karşılaştırdığımda şu an daha iyi bir insan görüyorum. Şarkı söyleyişim de eskisine göre iyileşti. Yani blues, her anlamda benim için iyileştirici diyebilirim.

HER BİRİ FARKLI KADININ HİKÂYESİ

Kadınların Blues’unun hikâyesi nedir?

Beş yıldır Kadıköy’de “Woman Blues with Göksenin” diye bir proje ile sahne alıyordum. Hem bluescu kadınların yazdığı/yorumladığı şarkıları çalıyor hem de bu şarkıların hikâyelerini anlatıyordum. Program için yeni şarkılar ve hikâyeler araştırırken blues tarihi ve kadınların blues müzikteki yeri ile ilgili daha derinlemesine okumalar yapmaya başladım. Karşılaştığım bilgiler çok çarpıcıydı. Öyle etkilendim ki kadın hareketinde aslında çok önemli bir yere sahip ve yüz yıldır çoktan değişmesi gereken ne çok şeyin değişmediğini bize gösteren, unutulmaması ve güç alınması gereken bu olgunun altını daha da çok çizmek istedim. Albümümüz “Women’s Blues” yani “Kadınların Blues’u” bunun bir sonucu.

Albümdeki dokuz şarkının her biri farklı bir kadın hikâyesine işaret ediyor. Amerika’dan ve Türkiye’den farklı hikâyeler anlatıyor ama sonuçta görüyoruz ki yaşadığımız sıkıntılar karşısında duygularımız hep ortak.

Blues’un Türkçe sözlerle sunumuna çok sık rastlamıyoruz. Türkçe sözlerin blues ile uyumunu nasıl anlatırsınız?

Bunun sebebi Türkiye’de blues’a çok rastlamamamız olabilir. Her ne kadar ülkemizde çok değerli müzisyenlerden oluşan çok değerli blues grupları olsa da albüm sayısı, üretim sayısı çok az. Bunun nedeni olarak müzik sektörüne ait pek çok olumsuzluk sayılabilir. Ana akım popüler müzikler dışındaki müzikleri icra etmek, üretmek, bu müziklerde ısrar edebilmek her zaman zordu. Pandemiden önce de böyleydi ama şimdi hiç ağzımızı açamıyoruz... Bir açsak ne Türkçe blues’lar çıkacak çok iyi biliyorum. Sadece biraz üzerine eğilmek ve alışmak gerekiyor. Elbette İngilizce dili üzerine kurulu bir müziği Türkçe söylemek kolay değil; prozodi hatalarına çok açık. Ama çalıştıkça, ürettikçe aşılmayacak bir problem olduğunu düşünmüyorum. Nasıl rock müziği Türkçe söylerken kendimize has bir hale getirdiysek blues’u da kendi dilimize uygun yorumlayabileceğimize eminim. Kim bilir belki de yeni bir blues alt türü bile ortaya çıkarabiliriz.

agzimizi-bir-acsak-ne-blues-lar-cikacak-846478-1.

TÜRKİYE’DEKİ BLUESCULAR DÜNYAYA GÖRE GENÇ

Müzisyenliğinizin yanında 2018’den beri kurucusu olduğunuz Blues Derneği’nin yönetim kurulu başkanlığını yürütüyorsunuz. Türkiye’de blues müziğin bulunduğu yeri sormak için doğru kişiyi de bulduk sanırım…

Öncelikle Türkiye’deki blues dinleyicisi dünyadaki ülkelerin çoğuna göre oldukça genç. Bunu hem konserlerimizden hem de dernek dolayısıyla biliyorum. 18’ini doldurduğu an derneğimize üyelik başvurusunda bulunan çok genç arkadaşla karşılaştık mesela. Yaşını büyük göstermeye çalışıp bizi kandırmak isteyenler bile oldu.

Gençlerin bu ilgisini Yavuz Çetin’e ve şimdilerde Batu Mutlugil abimize bağlıyorum biraz. Türkiye’de blues’un popüler olduğu kesimlerde genellikle ilgi önce blues-rock müziğe oluyor. 70’lerin rock gruplarından etkileniliyor ve zaman geçtikçe bu grupların kökünde yatan ve bu grupların da öykündüğü blues sanatçıları dinlenmeye başlanıyor. Türkiye’de bu ekolü en iyi örnekleyen isimlerden biri de Yavuz Çetin’dir. Yani Türkiye’de yaygın dinlenen blues aslında biraz blues-rock. Old-school blues türlerine de ilgi gittikçe artıyor. Eski country-blues şarkılarla programlar yapan genç arkadaşlar var. 1940’lar öncesi blues şarkıları yorumlayan ve hatta böyle şarkılar yazan çok değerli müzisyenlerimiz zaten vardı ve yenileri eklenmeye devam ediyor. Hem genç dinleyicileri ve icracılarıyla hem de ülkemizde gittikçe artan popülaritesi ile blues Türkiye’de önemli türlerden biri haline geliyor ve çok uzak olmayan bir zaman sonra Türkiye de dünya blues arenasında saygıyla anılan ülkelerden biri olacak bence. Buna Blues Derneği’nin de çok katkısı olacak.