16 Nisan şaibeli referandumunun üzerinden tam 5 yıl geçti. Bu 5 yılda, keyfi yönetimin pençesinde ülke olarak daha da yoksullaştık, eğitimden sağlığa her alanda geriledik, bir zamanlar aksak da olsa işleyen kurumların peşi sıra çöküşüne tanıklık ettik. Halk iradesinin yüz elli yıllık nişanesi olan Meclis, yetkisiz bir organa dönüştürülürken oligarşik bir idare tarzı, rant hırsıyla yanıp tutuşan bir azınlık ve gerici örgütlenmelerle ittifak halinde tüm toplumu adeta rehin aldı. Şimdi iktidar bloku önümüzdeki seçimi ne pahasına olursa olsun kazanarak bu ucube sistemi kalıcı hale getirmek istiyor. Lakin bunu mevcut lider-parti performansıyla başarması çok zor.


***

16 Nisan referandumu sonrasında Erdoğan teşhisi koymuştu: AKP’de metal yorgunluğu vardı, teşkilatı yenilemek kaçınılmazdı. AKP lideri, şikâyet ettiği metal yorgunluğunu geride bırakmak için birçok yola başvurdu. İl ve ilçe başkanlarını değiştirdi, ilerleyen zamanlarda Gökçek’ten Topbaş’a bir dizi belediye başkanını kızağa çekti. Başkanlık sistemi devreye resmen girdiğinde, CEO bakan tercihleriyle “taze kan” bulmaya çalıştı, Saray etrafında yeni bir kadro kurdu. Ancak hiçbiri beklediği heyecanı yaratmaya yetmedi. Son yerel seçimlerinde aldıkları sonuç bunun göstergesiydi. 5 yıl önce metal yorgunluğu denilen şey bugün içten çürümeye dönüştü, “dava” da şişen cüzdanlara hapsoldu. AKP’nin hantallaşmış parti teşkilatı şimdilerde kalpsiz, rotasız bir kütle gibi ortalıkta geziniyor.

***

MHP teşkilatı başlarda Erdoğan ile ittifakın kazandırdıklarıyla zafer sarhoşluğu yaşıyordu. Devlette kazanılan her mevzi MHP’liler arasında olumlu bir hava yaratıyordu. Ne de olsa iplerin kendi ellerinde olduğuna dair inanç hasımları tarafından dahi dillendiriliyordu. Ancak ekonomik krizin toplumu bir felakete sürüklemesiyle birlikte o büyük özgüven balonu patladı. Pahalılığa itiraz eden vekilini bile gözden çıkaracak kadar halkın sorunlarına sırtını dönen bir liderliğin seçmeninde yeni heyecanlar yaratması pek olası değil. Erdoğan dahi MHP’de heyecan yaratma kaygısı taşıyorsa durum Cumhur İttifakı için vahim demektir.

6’lı muhalefet masası ise yeni seçim yasası çıktıktan sonra başarıyı farklı ittifak kombinasyonlarında arıyor. Daha çok vekile ulaşmak için her partinin kendince bir hesap kitap yaptığı Karamollaoğlu’nun açıklamalarıyla bir kez daha netleşti. CHP ya da İYİ Parti listelerinden aday gösterilmenin kimi dezavantajları anketlerde ortaya çıkınca “ittifak içi ittifak” formülü gündeme geldi. Saadet Partisi, Gelecek-Deva ve belki başkalarını yanına alarak ve AKP küskünleri için alternatif yaratarak yüzde 7’lik barajı aşmayı hedefliyor. Özellikle belirli seçim bölgelerinde bu işbirliğinin milletvekili çıkarma konusunda iktidarı zorlayacağı düşünülüyor. Babacan ve Davutoğlu Saadet’in formülünü nasıl karşılayacak bilinmez ancak bu önerinin hem CHP ve İYİ Parti’yi hem de Milli Görüş tabanını rahatlatacağı tahmin edilebilir.

***

Seçime kadar muhtemelen bunlar gibi daha çok ittifak senaryosu yazılacak. İçlerinden hangisinin işlerlik kazanacağını ise son düzlükte göreceğiz. Ancak yeniyi inşa etmek için yalnızca sandık mühendisliğinin yeterli olmadığı aşikâr.

Muhalefet partileri “iç ahengi” korumak adına, halkın somut ve acil sorunları karşısında etkin bir siyaset ortaya koyamıyor. CHP ve İyi Parti yöneticileri kendileri dışındakileri küstürmemek için tabanlarının sesine kayıtsız kalmayı dahi göze alabiliyorlar. “Ağzımızın tadı bozulmasıncılık” öyle bir illet ki şu kriz koşullarında gümbür gümbür sokakları, meydanları inletmesi gereken muhalefeti mütemadiyen sığ sularda yüzdürtüyor. O nedenle de herkes “aday” soruyor. Belki aday çıkarsa bir kıpırdanma, bir heyecan kitleleri sarar diye düşünülüyor.

Mesele adayın açıklanma zamanında ya da adayı belirleyecek ilkeleri “keşfetmekte” değil, siyaseti kavrama biçiminde. Eski usul siyasetin “budur” deyip ortaya atacağı şövalye ile kalpsiz, rotasız kütleyi yenemezsiniz. Halkın bir gövde olup kendisinin “kahramanlaştığı”, kendi sözünü kendinin çoğalttığı, cesaretini birlikte mücadele etmekten aldığı bir siyasetin imkanını yaratmalısınız. Yani zor olanı seçmelisiniz. Yoksa “ağzımızın tadı” iyiden iyiye kaçabilir.