Hayatı söz konusu olduğundandır ki Harry son derece akıcı ve doğaldır

Ah kuzum! Biz bir süre önce iyi oyuncu çıkarmayı bıraktık mı?

ah-kuzum-biz-bir-sure-once-iyi-oyuncu-cikarmayi-biraktik-mi-55562-1.> EZGİ ÇELİK e.ezgicelik@gmail.com

Zaman: Harry’nin zamanı.
Mekân: Kiss Kiss Bang Bang.

Harry koşarak içeri girer, kamera kayıttadır, içerdekiler sabırsızdır, ‘sıkılmıştır’, hadi, hemen performans… İlgisi başka yerde olduğundandır ki Harry ‘doğal oyunculuğun doruklarındadır’ ve hayranlık uyandırır.

Daha da uçabilir ve Dr. House, Hugh Laurie’mizin House dizisi için yapılan seçmelere yolladığı audition kayıtlarını hatırlayıp, hayallerimizi zorlayabiliriz. Mr.Laurie’ nin kayıtlardaki performansı o kadar etkileyiciydi ki, kendisi hem rolü almış oldu hem de audition görüntüleri Youtube’da beklenmedik bir izleyici sayısına ulaştı. Oyunculuk öğrencileri herhangi bir motivasyon kaybında hâlâ görüntüleri izleyip tekrar gaza geliyorlarmış. Ya da auditıon vermeye başlayan profesyonel oyuncular, fark yaratmak için dostları Hugh’un tarzını örnek alıyorlarmış. Hep duyuyoruz bunları! Kulağımıza geliyor bunlar! Hep!

Kiss Kiss Bang Bang filminde Robert Downey Jr.’ın canlandırdığı Harry karakteri filmin o sahnesinde hızla odaya girer ve karşısında jüriyi bulur. Durumla hiç alakası olmayan, o sırada tek derdi kendi canını kurtarmak olan Harry, anlatmaya başlar. Oyuncu seçmeleri için toplanmış ve uzun saatlerdir ‘kötü’yü izlemekten sıkılmış olan jüri de onu izlemeye. Hayatı söz konusu olduğundandır ki Harry son derece akıcı ve doğaldır. Karşısındakiler ise bir o kadar şaşkın. Gerçeğe en yakın olanın peşindedir jüri ve izledikleri son derece etkileyicidir. Çünkü samimidir. Aynı hissi Dr. House karakterinin seçmeleri için, bir otel odasında, tek başına yaptığı kaydı yollayan Hugh Laurie için de söylemek mümkündür. Son derece samimi!

Bu durumlar, örnekler dikkatimizi neden bu kadar çekmektedir? Hayatta yolları temizleyen, yaşanılan, kurulan, gösterilen samimiyetse, oyunculukta da bunu yadsımak söz konusu değildir. İzleyici bununla ilgili en güzel örnektir aslında. Ona neden etkilendiği, sevdiği sorulduğunda tam bir cevap alamazsınız bazen. İzleyicinin de kafasında ifadeler net değildir, ama sevdiği çok nettir. İşte orada ‘samimiyet’ devreye girmiştir. Kelimelere dökmek zordur, ama duygular işi çözmüş, taraflar birbirini yakalamıştır. Bu yüzdendir ki, bu galibiyet için oyuncu da her daim bunun peşindedir. ‘İyi’ olmanın bundan geçtiğini düşünen oyuncu, vaktinin çoğunu bu duyguya erişebilmek için harcar.

Çeşitli oyunculuk teknikleri, yöntem öneren kuramsal kitaplar, hatta farklı spor dalları. Herkes kendine en yakın metodu arayıp bulup, ulaşmaya çalışır. Bu farklılıklar arasında en eski ve her çeşit oyuncuya hitap eden bir metod var ki, yararı dokunmadığı henüz görülmedi. Bir veya birkaç nesil öncesini örnek almak. İlham almak. Takip etmek. Kimi oyunculuk tarzını, kimi hayat görüşünü, kimi insan ilişkilerini, kimi ise zevklerini, hobilerini ilham aldı. Boyna sarılmış şalı örnek alanını bile gördü bu tarih. Röportajlarda her muhabirin oyuncuya yönelttiği olmazsa olmaz soruydu bu; “Kimi örnek alıyorsunuz? Kimlerle oynamak isterdiniz?” Hatta bir dönem örnekler aynılaşmaya başlayınca (Haluk Bilginer, Zuhal Olcay, Şener Şen…) bunun üzerine de espriler yapılır olmuştu röportajlarda. Sonra zamanla herkesin verdiği isimler azalmaya başladı. Yeni cevaplar üretildi böyle sorulara; “Pek kimseyi örnek almamaya çalışıyorum, kendim olmaya çalışıyorum” gibi. Zaten bir süre sonra da bu soruyu sormaktan tamamen vazgeçildi.

Bir veya birkaç nesil öncesini örnek almak dedik. Bu demek oluyor ki her nesil kendi iyilerini çıkarmalı. Fark yaratmalı ki arkadan gelenlerin takibi olabilsin. Peki bu sorunun ortadan kalkması sadece esprisinin kaçtığından mı acaba? Peki neden kaçtı? Eskiden isimlerini verdiğimiz oyuncuların birçoğu artık uzun aralıklarla iş yapar haldeler. Başka birçok takip edilen özellikleri görünmez halde, çünkü onlar da görünmezler. Ve daha da önemlisi, şu an ki kalabalığa göre ‘az’lar. Kısa bir sürede çok büyük bir kalabalık belirdi. En önemlisi nesiller değişti. Üsluplar değişti. Bu kadar ‘az’ iyi isim, kalabalığa yetmez oldu. Son gelen nesil ise, üslupta sıkıntı yaşamaya. E soralım o zaman! Biz bir süre önce iyi oyuncu çıkarmayı bıraktık mı? İsimleri tekrara düşecek kadar her yerde söylenen, ne yaptıkları merakla beklenen, her seferinde ‘bu kadar da iyi olunmaz ama ya’ isyanına sürükleyen kişiler artık yok mu? Muhtemelen! Yoksa bu durum bu kadar hissedilir olmazdı.

Yetmiş beş yaşında, oyunculuk konusunda neredeyse bütün metodları denemiş ve hâlâ arayışta olduğunu iddia eden Al Pacino, kendisinin değil ama Marlon Brando’nun bir efsane olduğunu söylüyor ve ekliyor “Kesinlikle evet. Gençken onun her şeyini çok merak ettim ve uzunca bir süre onu taklit ettim.” Evet! Çünkü her dönem, her nesil, merak duygusunun peşinden koşuyor, özeniyor, güvenmek istiyor. Ki heyecanlansın, şaşırsın ve akabinde gıdıklansın!