İlkokul ö

İlkokul öğretmenim karne alma gününde, velilerimizi de çağırmıştı. Pekiyi, iyi, orta ve geçer notla sınıfı tamamlayanlar vardı. Bir de başarısız olanlar... Başarılılardan başarısızlara doğru bizi grup grup tahtaya kaldırarak velilerin önünde karnelerimizi vermişti. Karnesi kırık olanlar genellikle yoksul ailelerin çocuklarıydı. Belki de velilere, "çocuğunuzun başarısızlığında sizin de payınız var" mesajını yolluyordu. Yine de "kırık" notlu arkadaşlarıma yapılana kırıldım. Karnemi eve gider gitmez yırtıp attığımı hatırlıyorum.

Aynı öğretmenim, sınıfta ekonomik sıkıntılardan bahsettiğinde parmak kaldırıp, "ama maaşlar artıyor" demek gafletinde bulunmuştum. Bana, "sen de mi Özal gibi düşünüyorsun Can" diye çıkışmıştı. Çıkışta koşar adım eve giderek, anneme, Özal gibi düşünüp düşünmediğimi sormuştum. Sıkı bir kahkaha patlattığını hatırlıyorum. Bu iki anı da öylesine içime işlemiş ki, insanları kategorize etmeme ve Özal gibi düşünmeme konusunda bir hayli titiz davranıyorum. Birinde öğretmenim gibi düşünerek, diğerinde ise öğretmenim gibi yapmayarak...

 

Zorluklarla mücadele eden öğretmenler için, Hüseyin Çelik de, ilkokul öğretmenimle benzer bir yöntem buldu. Ama bu kez, sadece yüzde 20'sine "başarılı" etiketi yapıştıracak. Yani öğretmenler bölünecek. Hepsi aynı koşullardaymış gibi yarışacaklar. Öğretmen maaşlarında bir artış yok! Başöğretmen ve uzman öğretmenlerin maaşlarında ise küçük artışlar olacak. Maaşlarına artış talep eden öğretmenlere, "Sen de uzman ya da başöğretmen ol" denilecek. Hüseyin Çelik, bu projeyi Başbakan ile bakanlık arasında "uzman bakanlık" yaptığını fark ettiğinde bulmuş olmalı.

Eğitimi dinselleştirme, kadrolaşma ve özelleştirme politikalarında uzman olduğundan şüphe duymuyoruz artık. Bu üç konunun sıkı bir şekilde birbirine bağlı olduğunu fark eden Çelik, hepsine de özen göstererek uzmanlığını kanıtlıyor. Bu arada ellerinde kırık karneyle evlerinin yolunu tutan yoksul öğrencilere de bir "bakan" gerekiyor.

Geçen haftaki yazımıza karşılık aldığım mektuplardan biri 25 yıllık bir öğretmene ait. Demek ki o öğretmenliğe başladığında ben ilkokulda bile değilmişim. Yaşadıklarını o kadar tatlı bir şekilde anlatıyor ki, kalemi ona bırakmamak hata olur. (Bu kıymet bilirliğimle "başyazar" bile olursam, şaşırmayın!)

 

Sayın Gazalcı,

Ben 25 yıllık öğretmenim. Çeşitli iktidarlar tarafından en az 25 kez aldatıldım. Halen de AKP iktidarı tarafından aldatılıyorum.

İlk kez 1979 yılında Ecevit tarafından aldatıldım. (Aynı şahıs tarafından 1999-2002 yıllarında da aldatıldım. Bu da benim aptallığım olmalı!)

Okulu bitirip öğretmen olduğumda atamam Gümüşhane'nin Kelkit ilçesinin Yeşilyurt köyüne yapılmıştı. Devlet memuru olmuştum. Mutluluktan uçuyordum. İlk kez ve bir daha dönmemek üzere evimden, ailemden ayrılacak olmam bir miktar burukluk yaratıyordu ama olsun, asalak olmaktan kurtulmak vardı sonunda. Anamdan-babamdan harçlık istemekten kurtulup kazandığım parayı dilediğim gibi harcayacaktım. Bu benim için çok önemliydi.

Babam, devlet memuru olmamı doğru bulmadığını belirterek kendi işimizle ilgilenmemi istedi. Öğretmenliğe başlamamam için arkadaşlarımı bile devreye soktu. Ben de babama, kararnamem ilişiğinde gönderilen bakan imzalı mektubu gösterdim. (Bakan mektupta bana sevgili öğretmenim, diyordu. Kendisinden küçük olduğum için ellerinden öperim dememişti.) Öğretmenliğin ne kadar önemli ve kutsal bir meslek olduğunu bakanın mektubuna dayanarak açıklamaya çalıştım. O da bana, "Onlar bu sözleri seni ta oralara gönderebilmek için söylüyorlar. Göreceksin bu meslekte karnın hiç doymayacak, gene benim harçlıklarıma muhtaç olacaksın. Benden aldığın harçlıkları çok ararsın" dedi. Bu sözü üzerine babama, okulların açılış törenine katılan başbakanın, 'öğretmenlerin durumunu düzeltmek için çalışmalarımız devam ediyor' sözünü anımsattım. Keşke anımsatmaz olsaydım. Ölene kadar on beş yıl boyunca her dara düştüğümde para yardımı istediğim babam bu sözü anımsattı bana. Babam öleli on yıl oldu. Bu sürede açıklarımı babam yerine bankalardan kullandığım tüketici kredileriyle kapatıyorum Anlayacağın emekli ikramiyemi yiyorum. Tek tesellim bankacıların laf sokuşturmaması.

Sayın Gazalcı,

Kul hakkı yemek, dinimiz tarafından affedilmeyen günahlardan sayılır. AKP de dinci bir parti olmasından dolayı geçmiş kayıplarımı karşılamasalar bile hakkımı yemeyeceklerini düşünmüştüm. Ama düşündüğüm gibi çıkmadılar. Her öğretim yılı başlangıcında, öğretmenler gününde bunlar da aynı yalanı söylemeye devam ediyorlar. Geçen yıl 24 Kasım öğretmenler günü 'öğretmenlerin ekonomik durumunu düzeltme çalışmalarımız devam ediyor. Önümüzdeki altı ayda çalışmalar tamamlanacak' demişlerdi. Altı ay değil bir yıl geçti ortada bir şey yok. Yoksa bunlar Çin takvimine göre mi konuşuyorlar.

 Öğretmenlerin ücret sorunlarını dile getirdiğiniz için çok teşekkür ederim. Ben kendi derdimi anlattım. Başınızı ağrıttıysam kusura bakmayın. Başarılarınızın devamını dilerim.

S.S. Öğretmen