İnsan yaşlandıkça geçmiş günlerini daha sık anmaya başlar. Çoğumuz, çocukluk günlerimizin insan ilişkilerini, kent ve komşuluk yaşamını aramaktadır. Her bayram gününde en sık tekrarlanan cümle; “Nerede o eski bayramlar” cümlesi değil midir? Ne dersek diyelim, kısa pantolonlu düşler, ilerlemiş günlerimizin en güzel düşleridir her daim..

Bir de çocukluktan kalan korku dolu anılar vardır ki ölünceye kadar yakamızı bırakmaz, kabusumuz olamayı sürdürürler. Çocuklukta ezilen, horlanan nice diktatöre tanıklık etmiştir dünya. Bertrand Russell bunu hem aile içi hem de resmi ideolojinin verdiği baskıcı eğitime bağlar. “ Kendilerine yetke uygulanan kişiler boynu bükük tipler olup çıkarlar. Boynu bükük tip, gerek düşünce, gerek eylemde inisiyatifini kaybeder; üstelik, isteklerin engellenmesi duygusunun yarattığı öfke, kendinden zayıfları ezme biçiminde bir boşalma kapısını bulmaya yöneltir insanı. Zorba kurumların kendi kendilerini sürdüren kurumlar oluşu bundandır: İnsan babasından çektiğini oğluna çektirir ve okul sırasında düşürüldüğü onur kırıcı durumları hatırlayarak, bunları aynen, kurduğu imparatorluğun “ yerli” halklarına uygular. Böyle eğitimciler bilgiyi temsil ettiklerine göre, öğrenciler, bilgiden korku duymayı öğrenirler; bilgiden duyulan korkuya İngiliz üst sınıf insanları arasında, insan doğasının bir parçası gözüyle bakılır, ama aslında bu, otoriter pedegoga duyulan pek yerinde nefretin bir parçasıdır.”

Çoktandır, otoriter eğitim sistemi pençesinde kıvranan bu coğrafyanın insanı, şimdilerde bunun katmerlisine, çocuklarını teslim etmeye zorlanıyor. Dini referanslar, ülke yaşamının her alanında etkin kılınmaya çalışıldığı gibi eğitim de es geçilmiyor.

AKP’nin eğitim alanında uygulamaya çalıştıkları, puanlama tadilatı gibi konularda pek çok genci bu günlerde mağdur ederken uzun erimde, gelecek nesili teslim alma çabasına dönük bir içerikle tüm toplumu mağdur etmeye yöneliyor.

Yeni uygulama içerisinde dikkatimi çeken “ahlak”,”değer” ve “ karakter” gibi dersler bulunmakta. Doğrusu ne zaman birileri bu sözcükleri sıralasa o kişilerin bu konulardaki iç dünyasından hep kuşku duymuşumdur. Ve hep aklıma şu fıkra gelir; İngilizlerle Fransızların savaş halinde olduğu günlerden birinde, bir mola anında, iki Fransız asker sohbet etmektedir. Gönüllü asker bir ara lejyonere ( paralı askere) dönüp; “Kardeş, sizi bir türlü anlayamıyorum, para için dövüşüp, adam öldürüyorsunuz, bu nasıl iştir böyle? “der . Lejyoner, soruya soru ile karşılık verir; ” Peki, siz ne için kavga ediyorsunuz?” Gönüllü asker; “ Biz mi? Biz şan, şeref, gurur, onur…” diye bir sürü şey sıralar. Sözlerini bitirince lejyoner sakin bir şekilde yanıt verir; “İyi ya kardeş, işte gördüğüm gibi, kimde ne yoksa onun için savaşıyor.”

Şimdi, beş yaşında çocuklara bu dersleri vermeyi hedefleyen , AKP için, “ne için savaşıyorsun?” denir mi, belli işte; neyi eksikse onun için.

Gelinen noktada, zorba kafasına koymuş ve bu dersleri verecek. Nacizane fikrim, bu dersleri verecek olanlar hakkındadır. Örneğin ilk dersi bizatihi Başbakan Erdoğan, Mecliste versin ve ilk dersin konusu da ;”Ahlaklı bir insanın nasıl küfür edeceği” üzerine olsun. Bu konuda Başbakandan daha birikimli bir kişi var mı? Bir diğer eğitmen, yeni liberal- muhafazakar Hükümetin idollerinden Leo Straussçu bir akademisyen olsun ve; “Halka yalan söylemenin mübah olduğu” üzerine bir konu işlensin mesela.

Hükümet içinde, Sadullah Ergin tam da hoca tipi olanlardan biri örneğin. O da; “İhale kime, nasıl verilir, bu işin incelikleri nedir?” konusunu işlesin.

Çalışma Bakanı Faruk Çelik yanına , “Değerler eğitimi ya da ahlak dediğimiz dersler birinci sınıftan itibaren dürüstlük, saygı, hoşgörü gibi güzel davranışları içine alacaksa çok güzel.” diyen, Eğitim Bir-Sen Genel Sekreteri Ahmet Özer’i de alarak;” Kamu emekçilerinin nasıl satılacağı” üzerine dürüstlük ve ahlak dersi versin.

Arınç’ta boş kalmasın, o da; "Türbanın dini referanslara bağlanarak olmazsa olmazını anlatırken, faiz meselesinde nasıl vücut çalımı atılır” konusunda ahlak dersleri verebilir.

İdris N.Şahin’i atlamayalım, onun verceği karakter dersleri, mutlaka çocuklarımızda yeni ufuklara açacaktır.

Okyanus ötesinden tele konferans ile değer ve ahlak dersleri vermek, Hoca Efendiye yakışmaz mı? Yakışır elbette. “ Biat kültürü, muhbirlik, istihbarat ve bağımsızlık” üzerine Paul Henze ile birlikte dersler vermesi fevkalade yerinde olacaktır.

Bu arada AKP, yakın çeperinden de hocalar bulacaktır. Örneğin, “Irkçılık ” konusunu spor dünyasından Emre Belezoğlıu’na işletebilirler. Bu işi Hakan Şükür’le birlikte alsın götürsünler işte …Medya dünyasını da es geçmeyelim, orada da nice yetenekli hocalar var; Gülerce’ler, Bulaç’lar, Alçı’lar, E. Ardıç’lar, E.Aköz’ler, Türköne’ler, M.Anlı’lar, M.Altıoklar, İ Öztürk’ler daha kimler kimler…Hepsi Fransız gönüllü askeri gibi maşallah..

Gelelim sadede. Lejyonerler, gönüllüler hepsi bir kenara, zannımca Beyler(!), topunuza asıl dersi gelecekte verecek olanlar, özgürlük, eşitlik, adalet ve demokrasi yokları olanlar ve bunlar uğrunda savaşan devrimciler olacaktır.