Hukuki karar yargının ama eğitim kararı hükümetin bir inisiyatifi olarak 14 yaşında çocuğun evlenmesinin neredeyse taşlarını döşeyen halini almıştı. 4+4+4 sisteminde ilk yıl 276 bin çocuk örgün eğitimden ayrılmıştı sadece kız çocukları değil. Ekonomik koşullarını bildiğimiz ülkemizin erkek çocukları da bu sayılara dahildi. 2. yıl 600 bin çocuğa ulaşmıştı bu sayı neredeyse.

Ahlaksız teklif

Canan GÜLLÜ - Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı

Bir dönemi anlatırken kullanırız hep “Mehter marşı gibi iki ileri bir geri” cümlesini. Bugün bu satırlara bu cümle ile başlamamın sebebi de 2005’ten bu yana yaşadığımız, çok ayrıntıya girmeden yazacağım süreç.

Bu pandemi döneminde bunları yazsam yazsam kendi hayatımı anlatacağım çalışmaların içinde yazarım diye yanlış bir hisse kapıldığımı anladım. Çünkü yaklaşık karantinada olduğumuz 3 haftadır Türk Ceza Yasası (TCK) ile yatıyor kalkıyoruz. Hatta bazen yatamıyoruz bile yoğun çalışmayı takip etmekten.

Bir cümleyi çok söyler oldu genç arkadaşlar son günlerde. “Su uyur Kadın hareketi uyumaz” diye. Tam isabet.

Türkiye’nin cinsellik konusunda el yordamıyla yürüdüğü ve kapalı bir toplumda tüm ayıp, günah ve kusurların kadına yüklendiği yaşam alanlarında, kendini kaçırarak tecavüz eden hiç tanımadığı bir insanla toplumun ahlak anlayışına zeval gelmesin diye uygulanan bir hukuki durum mevcuttu. 2005 öncesi TCK’de yer alan tecavüz edenin tecavüz ettiği ile evlendiğinde cezanın kalkması maddesi. Sadece bu da değil, hayatını vesika ile sürdüren bir kadına tecavüz edilmesi halinde cezanın yarısı verilerek kadın yaptığı ticari işi nedeniyle de aşağılanarak toplum nezdinde küçük düşürülüyordu. Bu durumlar kadın olduğu için yakılan, diri diri gömülen zamanlardan pek de farklı değildi. Tüm bunun adına hukuk deniliyordu. 2005 yılında kanunda değişiklik çalışmaları sırasında işte bu maddelerin yanlışlığına dikkat çekiyordu kadınlar. Düzelmesi, çağdaş ve eşit bir toplum için suç işleyenin üzerinden suçu alarak mağduru sebep gösteren zihniyetten vazgeçilmesi anlatılıyordu.

TBMM’de süren yasa çalışmaları sırasında Meclis, kadın hareketinin evi gibi olmuştu. Kadın örgütlerinin ciddi emeği sonuç almıştı. Suçun cezasız kalmasının önüne geçilmiş ve mağdurun şikâyetine bakılmaksızın, ikincil mağduriyetine sebep olmaması için ortadan kalkmıştı. Kamu davası sürecekti.
O günleri anlatan bir belgesel çekiminin yapılmasının tarihe tanıklık olarak elzem olduğunu buraya not düşerek devam edeyim.

Sadece bu madde değildi ama benim bugüne yansımalarla anlatmak istediğim konu içeriği nedeniyle bu madde üzerinden devam etmek istiyorum.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren TCK içeriğinde yukarıda bahsettiğim madde değişmişti. Cinsel dokunulmazlık suçları ile ilgili olarak tecavüz edilen 18 yaşından küçük ise şikâyete bakılmaksızın yargılama devam ediyordu. Kamu birey adına çocuğun yüksek yararını korumaya devam ediyordu. Bu kendi düzenini kurmuş pek çok kişiyi rahatsız etmişti. 2005 öncesi özgürlük alanı bas parayı, kaldır suçu sistemi çökmüştü. Küçüğün söz hakkı yok, aileye bir miktar para ile tamam olmuyordu artık. Korku suçun işlenmesinin önüne geçmeye başlamıştı.

O süreçte değişen Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanunu'nu yeni kurulmuş olan Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ekibinin görev dağılımı ile STK olarak illerde kadınlara anlatmaya gittiğimizde gördük ki toplum kentlerde bilinçlenmeye başlasa da köylerde ve gecekondularda erken yaşta resmi olmayan dini nikâh üzerinden adına evlilik denilen ama cinsel istismar tanımına uygun birliktelikler yaşanmakta.

13-14 yasındaki çocuklar kendilerinden daha büyük yaşlarda insanlara para karşılığı satılarak sistem çarkları yeniden ama bu kez farklı bir şekilde kuruluyor. Ya da aileler soylarının devamı gibi saçma bir argümanla akran birlikteliklerini dini defansla aile kabul ederek izin veriyorlardı. Çocukların omuzlarına aile olma sorumluluğu yükleniyordu eğitimden uzaklaştırılarak. Erken yaş evliliklerini araştırırken 35 yaşında olduğunu söyleyen vatandaş, “14 yaşımda okuldan dönerken babaannemle çarşıya gittik takım elbise aldılar. Hafta sonu düğün yaptılar. Ben 14 eşim 13 yaşındaydı ve 1 yıl sonra kucağımızda 1 bebek vardı” diye anlatmıştı.

Bu birlikteliklerden yargının haberi ancak bir şikâyet halinde oluyordu.

Tam bu sırada iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi sağlık alanında reform diyerek adlandırdığı bir çalışma ile ekonomik koşulları iyi olmayanlar için doğumlarını hastanede yapacaklar için ücret alınmayacağı kararını aldı. Siyaset her zaman oy nereden gelecek iyi bilir.

Saha da gözlemlerimiz bize erken yaş evliliklerinde bir artışın olduğunu söylüyor ama veri konusunda herhangi bir şekliyle oran verecek bir araştırmamız yoktu.

ahlaksiz-teklif-719068-1.
Yine TCK’de kadın cinayetleri diye tanımlı bir suç olmadığından bahisle kasten yaralama suçları üzerinden yapılan düzenleme de eş olma koşulunun kapsam dışında tutulduğuna tanıklık ettik. Eğer katalog ve istisna suçlardan değil ise Yani evli değilseniz ve birlikte yaşadığınız kişi size kemikleriniz kırılıncaya kadar dövse buradan alacağı 6 yıllık cezayı yatmadan tahliye olabiliyor. Şimdi siz bana burada kadına şiddet kapsam dışı diyebilir misiniz?



TÜİK 16 yaş üzerinden hâkim ve aile kararı alınmış evliliklerde artışı onaylıyor ancak resmiyete girmemiş yani 15 -16 yaş altı evlilikler için bir şey söylemiyordu. Tam da bu sıralarda 2015 yılında Erzurum Pasinler Sulh Ceza Mahkemesi resmi nikâhtan önce dini tören yapan sanık çiftin davasıyla ilgili olarak TCK’nin birden çok evlilik, hileli evlenme ve dinsel tören başlıklı 230’uncu maddesinin 5 ve 6’ncı fıkralarının iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurur.

Anayasa Mahkemesi resmi nikâh olmadan dini nikâh kıyan imam ile çiftlere 2 aydan 6 aya kadar hapis cezası veren maddeyle ilgili başvuruyu kabul eder ve Anayasa Mahkemesi 4’e karşı 12 oyla hapis cezasını iptal eder. Olayları birbirine bağlamanızı ve düşünmenizi istiyorum. Kim, nerede, neyi, niçin yapıyor diye.

AYM üyeleri nikâhsız birlikte yaşayanlara hapis cezası öngörülmez iken dini nikâh kıyanlara hapis cezası verilmesini Anayasa'nın 10. Maddesi'ndeki eşitliğe aykırı bulur. Mahkeme ayrıca düzenlemenin özel hayat ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, kanun önünde eşitlik ilkesi ve kişilerin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkına aykırı olduğunu da öne sürdü.

Siyah ve beyaz kadar birbirine benzemeyen bu eşitlik kavramı üzerinden alınan karar ile bizce ip kopmuştur. AYM’nin 27 Mayıs 2015 tarihindeki kararı ile Türkiye'de yaşayan her imamın önüne gelen çocukla evlenme akdinde yakalanma korkusuna en yüksek mahkemeden en yüksek perdeden serbestsiniz denilmiştir. Üstelik Birleşmiş Milletler Çocuk hakları sözleşmesine imza atmış ve parlamentosu onaylamış aynı zamanda TCK'ye bunun suç olduğu ile madde yerleştirmiş bir ülkede.

Ülkenin geleneksel yapısı içinde erken yaş evliliklerinin önlenmesi yolunda sadece hukuki mevzuat değişmiyordu. 4+4+4 sistemi ile zorunlu eğitimde 3 ayrı bölüme ayrılmış 2. bölüm sorası çocukların örgün eğitimden ayrılması için açık liseler devreye girmişti.

Hukuki karar yargının ama eğitim kararı hükümetin bir inisiyatifi olarak 14 yaşında çocuğun evlenmesinin neredeyse taşlarını döşeyen halini almıştı.
4+4+4 sisteminde ilk yıl 276 bin çocuk örgün eğitimden ayrılmıştı sadece kız çocukları değil. Ekonomik koşullarını bildiğimiz ülkemizin erkek çocukları da bu sayılara dâhildi. İkinci yıl 600 bin çocuğa ulaşmıştı bu sayı neredeyse.

Şimdi bir taraftan eğitim zorunlu ama evden devam edebilirsin mantığı, öte taraftan evlenirsen sana ceza yok kanunsuzluğu ve tüm bu argümanları iyi kullanan mantar gibi türeyen cemaatler…

Bu sırada erken yaş evliliğinin yanı sıra çocuklarının istismar olaylarının artması ile TBMM'de idam, hadım kastrasyon konusu konuşulurken bu yaşanmışlıklar toplumun cinsel açlığını ortaya koyuyordu. Önlem ise cinsel suçlar yasası düzenlemesi ile ağır cezaların getirilmesi idi. Yeni bir yasal mevzuat yapılırken birden bire komisyondaki 4 partinin uzlaşmasıyla cinsel suçlarda yaş sınırı basamakları ile cezalarda artış konusunu konuşmaya başladık. Bu sınır 12 yaştaki 15 yaştaki diyerek bir bariyer oluşturuyor ve cezaların miktarını ayarlayarak aslında erken yaşta çocuklarla birlikte olma sınırını 12’ye çekme iradesini ortaya koyuyordu.

Kasım 2016 tarihinde gece saat 22.00 sularında dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ tarafından TBMM’ye TCK’de cinsel istismar suçunda mağdur ile failin evlenmesi halinde fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması veya cezanın ertelenmesine imkân veren düzenleme vermiştir. “Düğün yapılmış, dernek yapılmış, gelmişler, hediyeleri takmışlar, resmen evlenmişler. Savcı düğününe gelmiş, kaymakam gelmiş, hâkim, karakol komutanı gelmiş babası köyün tanınmışı diyerek söze başlamış Bana gelen hamile bir kadının halinde dram var drama çözüm bulmaya çalışıyoruz” demiştir.

Dikkat ederseniz yukarıda sayılan meslekler küçük ilçelerde yetkin devlet temsilcileri ve onların bu tür düğünlere gittiklerini altın taktıklarını söyleyen ise bu ülkenin Adalet Bakanı'dır. Yetmezmiş gibi yine kendini savunurken “Küçüğün rızası” diyerek lügatimize yeni bir tanımlama eklemiştir. Hafızalarımızda bu cümle, adına biz kadın örgütlerinin kısaca 'tecavüz önergesi' dediğimiz belge yasalaşmadan Meclis'in raflarında yerini almıştır.

2018 yılında MHP tarafından hapishanelerde bir boşalımın sağlanması adına af dillendirilmeye başlamış ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan bireysel suçlara ''Devlet af yapamaz'' söylemi ile konuyu gündemde tutmamıştır. Ancak af diş macunu gibidir, söylem macunu dışarı çıkarmıştır aynı şekliyle tüpe girmesi mümkün değildi. 2020 Mart ayı başında hepimizin hayatında ilk defa karşılaştığı ve dünyayı etkisi altına alan COVİD-19 salgını ile hapishanelerde karantina konusu gündeme gelmiştir.

Hepimiz karantina için hüküm giymemişlerin, 65 yaş üstü tutukluların, kadın ve çocukların serbest bırakılması ile konunun gündeme gelmesinin akıllıca olduğunu dillendirdik. Ancak iktidar partisi bu pandemiyi fırsata çevirme kararlılığıyla İnfaz yönetmeliğinde bir düzenleme ile TBMM'ye teklif sunacağı bilgileri kulislere sızdı. Bu bir fırsattı onlar için. Ancak toplum için bu konuda bir uzlaşı olduğu tartışılır.

Bu nedenle kadına şiddet ve cinsel dokunulmazlık konularında af kapsamına girmemesi adına çalışmalar yaptık. Söylemlerimizin duyulmasını sağladık. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan istismar ve şiddet konularında kırmızıçizgilerinin olduğunu söyleyerek yansıyan haberlerin yanlış olduğunu söyledi ve adalet komisyonunda infaz yasa taslağı görüşülmeye başlandı. O görüşmeler sonrası genel kurula inen taslağa Geçici 9. Madde ile ekleme yapıldı.

Özellikle 6. fıkra cinsel dokunulmazlık konusunda geçici cezaevine çıkışları kolaylaştırdığı için kapsam içinde gözüküyordu. Yine TCK’de kadın cinayetleri diye tanımlı bir suç olmadığından bahisle kasten yaralama suçları üzerinden yapılan düzenleme de eş olma koşulunun kapsam dışında tutulduğuna tanıklık ettik. Eğer katalog ve istisna suçlardan değil ise yani evli değilseniz ve birlikte yaşadığınız kişi size kemikleriniz kırılıncaya kadar dövse buradan alacağı 6 yıllık ceza infaz yönetmeliğinde cezanın 2/3 ten ½'ye düşmesi ve denetimli serbestlik süresinin 1 yıldan 3 yıla çıkması sebebiyle ceza yatmadan tahliye olabiliyor. Şimdi siz bana burada kadına şiddet kapsam dışı diyebilir misiniz?

Evli olmanın koruma kalkanı ise usul ve füruya yani anne baba ve kardeşe ve beden ve ruh sağlığı bakımından kendisini savunamayacak kişiye ve çocuğa yaralama faaliyetleri maddesi kapsamında şartla salıvermede kapsam içi, denetimli serbestlikte kapsam dışı olarak karşımıza çıktı.

Görüldüğü üzere Adalet Komisyonu sonrası yine bir fırsatçılık yaparak aslında Anayasa gereği 5/3 çoğunlukla çıkarılması gereken AF kanunu oy çokluğuna evirilmiş ve meclisin çoğunluğu iktidarın ve MHP elinde bulunan sayısal çoğunlukla Kutsal Aile yapısı onanarak aile dışındaki kadın görmezden gelinmiştir. Unutmayınız ki bu ülkede kadınlar boşandıktan sonra öldürülmekte yaralanmakta ve şiddete uğramaktadır. Buradaki ana amaç kadını o kutsal ailenin bir parçası olarak kalmasını sağlayarak şiddete boyun eğmesini ve ses çıkarmadan kaderine razı olmasını önermiş oluyor.
Meclis'te infaz taslağı görüşmeleri devam ederken CHP ve İYİ parti vekilleri ile görüşmeler yaptık ve onların kırımızı çizgilerini koruyacağı bilgilerine eriştik. Yasanın gelmesi konusundaki tedirginliğimizi ilettik.

İnfaz taslağı görüşmeleri devam ederken hafta sonu çalışmayı karar aldıklarında bir şeyler olabilir diye Meclis'teki arkadaşlarla konuşmuştuk. Kadın örgütleri meclisi an be an takipteydi. Hislerimizde yanılmadığımız ortaya çıktı. Taslağın 65. Maddesi görüşmeleri sırasında erken yaş evliliği konusunda bir affı bu taslağa eklemek adına geçici 10. Madde hazırlığı ile muhalefetten destek istendiğinden haberimiz oldu. Muhalefetin dik durarak kararlılıkla hayır dediği belgeyi hukukçu, akademisyen ve kadın örgütleri sosyal medyada paylaşarak bir eylem başlattı.

Maddenin içeriği aslında 2016 yılında devreye girenden daha ağır hasar verecek bir içeriğe sahipti. Yine TCK 103'te bir düzenlemeye gitmeyi öneren AHLAKSIZ TEKLİF; mağdurun 14 yaşına girmiş olması yani 13 yaşını tamamlamış olmak, failin başka biriyle evli olmaması, arada 15 yaş farkından fazla olmaması, mağdurun şikâyetinin bulunmaması gibi kriterleri barındırıyordu.

BM sözleşmesi “18 Yaş altı çocuktur” der. Medeni Kanun 15 yaşı tamamlamış olmayı kabul ederken 14 yaş sınırı ile Medeni Kanun'un üzerine çizgi çekmeyi ve yine TCK’de tecavüz edene ceza indirimini hükümsüz bırakacak bir metnin kanunlaşması isteniyordu. Bu ülkede 10- 25, 12 -27, 14-29 gibi yaş aralıklarında yapılmış dini nikahlı çiftleri, TCK’nin cinsel dokunulmazlık olarak tabir ettiği suçu, devlet görmezden gelmeyi öneriyordu. Bu teklif üzerine sosyal medya üzerinde 24 saat süren eylem sonucu şimdilik kanunlaşmadı. Ancak iktidarın 45 günlük Meclis tatili sonucu yine yeniden deneyerek bu metni kanunlaştırma isteklerini biliyoruz. Hatta şimdiden dev çınar Anadolu Ajansı'nın algı yürütme operasyonları başladı.

Yalan yanlış haberlerle resmi olmayan evliliklerde duygu sömürüleri yapılmakta.

Çok hassas bu konu değerler sistemini allak bullak edecek ve en önemlisi Medeni Kanun'u geçersiz kılacak ikinci bir harekete bulunmak çok yanlış olur.
2018 yılında müftüye verilen nikâh kıyma yetkisi ile delinen laiklik ilkesi ve medeni kanun konusunda bu kez yapılacak ve atılacak adım şerr-i hükümlerle yönetilmeye bizi bir adım daha yaklaştırır.

TBMM 100. kuruluş yılında ve hele çocuklarına bayram hediye etmiş bir Meclis'te böyle bir taslağın odalarda üzerinde çalışılıyor olması bile düşününce insanın yüreğini yakıyor.

Ama biliniz ki bu ülkenin kadınları Osmanlı’da kafes arkasında, kurtuluş savaşında cephe gerisinde mücadele için savaş vermiş ve her dönem öngörüsü ile siyaset üstü tavrı ile adım atmaktan korkmamıştır.

Bu ülkenin çocukları tecavüz mahkûmu olmayacaklardır ve tecavüzün affı olmaz. Her zaman söylediğimiz gibi suç cezası kalamaz, varsa bir sorun sosyal devlet adaletiyle çözülür.

Mücadeleye devam. Ve biz biliyoruz ki mücadele kazandırır.