Kanunlarda etik ilkelere uygunluk aranır fakat etik ilkeler kanunlarla belirlenemez; kanunlarla korunup yaşatılamaz. Eğer etik ilkelerin kanun koyucunun belirleyip koruduğu noktaya gelmişek toplum kural koyma ve yaptırım gücünü yitirmiş, ahlaksızlık egemen olmuş demektir. Çünkü etik, toplum tarafından belirlenmiş ve toplumun denetlediği normlardır. CHP’nin TBMM’ye sunduğu Ahlaksızlıkla Mücadele ve Siyasi Etik Kanunu Teklifi etik dışı eylemleri […]

Kanunlarda etik ilkelere uygunluk aranır fakat etik ilkeler kanunlarla belirlenemez; kanunlarla korunup yaşatılamaz. Eğer etik ilkelerin kanun koyucunun belirleyip koruduğu noktaya gelmişek toplum kural koyma ve yaptırım gücünü yitirmiş, ahlaksızlık egemen olmuş demektir. Çünkü etik, toplum tarafından belirlenmiş ve toplumun denetlediği normlardır.

CHP’nin TBMM’ye sunduğu Ahlaksızlıkla Mücadele ve Siyasi Etik Kanunu Teklifi etik dışı eylemleri denetlemenin yolu olamaz. Ahlak kurallarının TBMM tarafından belirlenmesi, toplumun, devlet gücünün denetleyemeyeceği ve elindeki tek yargılama gücünün gaspı anlamına gelir.

CHP teklifinin imzacıları Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Grup Başkan Vekilleri Engin Altay, Özgür Özel ve Engin Özkoç da ahlaki denetimin topluma ait olduğunun farkında olmalılar ki Genel Gerekçe’de “Yüce milletimizin vicdanında kabul görmeyen tutum ve davranışlara vicdani yaptırımlar uygulanması”ndan söz ediliyor. Bu noktada ” vicdani yaptırım”ın ne olabileceği, nasıl uygulanacağı sorusu ortaya çıkıyor. Tekif in “Yaptırımlar” başlığı altında bu sorulara verdiği yanıt cumhurbaşkanı, yardımcıları, bakanlar ve TBMM üyelerinin ahlak dışı eylemlerine “uyarı”, ” kınama” ve “kamuoyuna duyurmak”la sınırlı. Vicdansızlık, haklı olarak kişi veya toplumun herhangi bir olay karşısındaki öznel tutumu olan vicdana havale ediliyor. Oysa biliyoruz ki kanun vicdanı yargılayamaz.

Siyasilerin toplum vicdanını rahatsız eden eylem ve kararlarının önüne geçilmek isteniyorsa, toplumun, siyaseti ve siyasetçiyi denetleyebileceği mekanizmalar oluşturup işler hale getirmesinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Kaldı ki maddi suçları ahlakın ilkeleriyle yargılamak, ahlaki sorunu olan suçluya af anlamına gelir. Siyasetçi, bazen toplum büyük kesimini “siyasetin, siyasi makam ve görevlerin kişisel çıkar, kayırmacılık ve iş takibi için kullanılmasına” göz yumması konusunda ikna edebilir (Rıza Sarraf’tan rüşvet alanlar ikna edilmiş çoğunluk tarafindan affedildi.)

Doğru olan topluma karşı işlenen suçların “etik” yaptırımını topluma bırakıp, maddi ve manevi ceza gerektiren “suç”lar kapsamına alınmasıdır. Bu konuda yeterince kanun maddesi olmasına rağmen rüşvet, yolsuzluk, adam kayırma, görevi kötüye kullanma gibi siyasi suçlar engellenemiyorsa bunun yolu etik kuralları yasaya değil, yasaları etiğe uydurmaktir. Mesela Torbalı belediye başkanının oğlunu müdür yapması, Erdoğan’ın ülke hazinesinin başına damadını getirmesi, yaptırımı fiili ceza gerektiren kanunla yasaklanabilir. (Berat Albayrak seçilmiş biri değil. Bu yönüyle damadını belediye şirketine müdür olarak atayan belediye başkanı ile Erdoğan’ın eylemi arasında fark yok.)

Özetle, kanuna uygunluk denetimi getiren teklif yasallaşsa dahi vicdanı tatmin edemez. Çünkü kanuna uygun olanın vicdana, vicdana uygun düşenin kanuna ters düştüğü durumlarla karşılaşmak kaçınılmazdır.

Soruna ahlaki çözüm arıyorsa CHP’nin yapması gereken ilk şey, kendisini böyle bir kanun teklifi hazırlamaya sevk eden belediye başkanlarını ihraç etmek (cezalandırmak), sonra da parti faaliyetlerini ahlaki normlara uygunluk bakımından denetleyecek kurullar oluşturmak olmalıdır.