Ahlatlıbel toplantısı önemli ama çok yetersiz

Dr. Ali UĞURLU

CHP’nin çağrısı ile altı siyasi parti Çankaya Belediyesinin Ahlatlıbel Tesislerinde önemli bir toplantı gerçekleştirdi. Liderlerin birlikte gerçekleştirdiği ilk toplantıydı bu. Parti program ve dünya görüşleri birbirine benzemese de ülkenin altı siyası partisinin parlamenter rejim için saraya karşı bir araya gelmesi önemle değerlendirilmesi gereken olumlu bir gelişmedir.

Atatürkçü, sosyal demokrat, merkez sağ, muhafazakâr ve liberal görüşlerin bir yuvarlak masa etrafında buluştuğu toplantı başlangıç olarak çok şey anlatsa da ayrıntılara dair açıklamalar 28 Şubata kaldı. Ülkenin yaklaşık yüzde altmış oy potansiyelini taşıyan altı partinin parlamenter rejim, demokrasi, özgürlükler iddiasıyla ön koşulsuz ile bir araya gelmiş olması iyi bir gelişmedir. İtirazlar ve eleştiriler saklı kalma koşuluyla bu toplantı Türkiye solu açısından da önemli bir gelişmedir. Böylesine bir oluşum içerisinde sosyalistlerin olması doğru değildir ve elbette de beklenemez. Onlar kendi yollarında yürümelidirler. Özgürlüklerin ve demokrasinin görece daha iyi olacağı parlamenter bir demokraside sosyalistlerin daha rahat nefes alacakları ve kitlelerle buluşacağı öngörülen bir durumdur. Bu nedenle bu buluşma ülkemizin nefesini kesen, demokrasiyi ortadan kaldıran, özgürlük alanlarını daraltan saray rejimine karşı doğru bir hamle olarak değerlendirilmelidir. Millet ittifakını elbette ki ideolojik olarak açıklamak ve eleştirmek solun kaçınılmaz bir görevidir. Ama deyim yerindeyse insanlarımızın hayatta kalmak için mücadele verdiği, her alanda krizin derinleştiği, çözümsüzlüğün tavan yaptığı bu dönemde öyle ya da böyle saray rejimine karşı adı özü itibari ile demokrasi mücadelesi olan bu mücadeleyi kim ya da kimler veriyorsa zımnen de olsa desteklenmelidir.

YUVARLAK MASA ÖNEMLİ AMA ASLA YETERLİ DEĞİL

İçerisinde AKP’li dönemlerin önemli aktörlerinin bulunduğu, ülkenin bu hale gelmesinde önemli kararların alınmasına neden olmuş kişilerin buluştuğu bu yuvarlak masa konusunda beklentiler dikkatli izlenilmelidir. Kılıçdaroğlu’nun AB Büyükelçilerine söylediği “Bizim ittifakın ekonomik programı konusunda Deva Partisi çalışıyor“ itirafı aslında çok şey anlatıyor. Son günlerde başta enerji zamları olmak üzere krizin bütün sonuçlarının bu masa etrafındaki birinin yaptığı özelleştirmelerin sonucu olduğu bilinen bir gerçektir. Keza Suriye ve Libya dış politikalarının da yine masa başındaki başka birisi tarafından yürürlüğe konulduğu dikkatle değerlendirilmesi gereken bir durumdur.

Bizce elbette ki bu birlikteliğin amacı seçimi kazanarak parlamenter rejimi inşa etmek olmamalı. Ama nesnel olarak değerlendirildiğinde, bu oluşumdan beklentinin bunun ötesine konulması gerçekçi bir yaklaşım olamaz. İşte düğüm de aslında tam burada… Saray rejimiyle de, AKP’yi var eden nesnel koşullar ve sorunlarla demokratik, halktan yana, kamucu bir anlayışla mücadele edilmediği vakit ülkenin sorunları çözülemez. Bizler hala; bu ittifakın laiklik konusunda, kamuculuk konusunda, özelleştirmeler konusunda, özelleştirilen kurumların yeniden devletleştirilmesi ve açılması konusunda, Kürt sorununda, özgürlükler konusunda, tarikatlar konusunda neler düşündüğünü ve ne yapmak istediğini net olarak bilemiyoruz.

Sadece Türkiye solu açısından değil ülkenin geleceği açısından da bu durum görmezden gelinmemesi gereken bir durumdur. Aksi durumda AKP rejimi bitse de ülkenin içinde bulunduğu durum reel olarak determinist bir beklentiyle kendiliğinden çözülemeyecek kadar derindir. Gerçek anlamda toplumsal bir barış için güçlü bir demokrasi ve adalet iradesine ihtiyaç vardır. Şikayet ettiğimiz bu durum AKP ile de başlamamıştır. 24 Ocak kararları ve 1980 darbesi ülkede temel olarak önemli bir makas değişikliğine neden olmuştur. Seksenli ve doksanlı yıllar demokrasinin, ekonominin en bunalımlı yıllarıdır. Türkiye önüne konulan neoliberal reçete doğrultusunda halktan ve ülkeden yana olmayan sancılı bir süreç yaşamıştır. Bütün bu sürecin üzerine tüy diken 2001 krizi ve 57. Hükümetin trajik sonu AKP rejimini hazırlamıştır. Geçen bu süreçte Türkiye’nin sosyolojisi değişmiştir. Sınıf mücadelesi gerilemiş, dengeler sermayeden yana değişmiş, ilk yıllarda yaratılan sahte bir pembe dönemle insanların rejime adaptasyonu sağlanarak ülke gerçek anlamda neoliberal yani vahşi kapitalizme teslim edilmiştir.

DEMOKRATİK CUMHURİYET İÇİN SINIF MÜCADELESİ

Sosyalistlerin işi hiç de kolay değildir. Önümüzdeki seçimler sayısal sonuçlara ve kişiler arasındaki bir yarışa indirgenemeyecek kadar önemlidir. Millet ittifakı özü itibari ile sağ bir birlikteliktir. Sol adına büyük alanlar açması ve sol ile somut ittifak etmesi bu anlamda zordur. Ama solun da sokaklar olmasa bile elinin güçlü olduğu ve yıllardır örgütlendiği meslek odaları, sendikalar, demokratik kitle örgütleri gibi alanlar vardır. Bu alanlar yarın bugünkünden daha önemli mevziler olarak karşımıza çıkacaktır. Ve asıl önemlisi sol dinamiğin merkezi olan sokaklar da unutulmamalı ve hazır tutulmalıdır. Eğer demokratik bir cumhuriyet amaçlanıyorsa bunun parlamentonun da içinde bulunduğu mekanizmalar dahil hayatın her alanında küçümsenmeden verilecek bir mücadele ile sağlanabileceği gerçeği de göz ardı edilmemelidir.

Türkiye soluna önemli görevler yükleyen bir dönemden geçmekteyiz. Evet, bizim gibi ülkelerde her zaman bir kriz durumu olduğu söylenir ama çeşitli argümanlarla bunun yapay olarak dengelendiği de bilinir. Ama artık şimdi mızrak çuvala sığmamaktadır. Özellikle tek adam rejimine geçildiğinden beri ülke yönetilmemekte, sorunların altında ezilmekte, halk inim inim inlemektedir. Yeniden, kamuculuk için, özgürlükler için, laiklik için emekten yana olanlar için kısacası demokratik bir cumhuriyet için sınıf mücadelesinin yükseltilmesine ihtiyaç vardır.