Ahmet Altan P24 sitesinde “Dersler” başlıklı bir yazı yazdı. Yazının muhatabı bir zamanlar yöneticiliğini yaptığı Yıldıray Oğur’du. Herhalde ondan da cesaret alarak yazıyı genç gazetecilere dersler gibi bir noktaya evirdi Altan. (Zira Oğur vs.’den bahsederken genç arkadaşlar, o zavallı çocuklar vs. diye hafifçe aşağılamaya bayılıyor) Açıkçası Altan’ın yazıda temas ettiği gazetecinin infaza mesafesi noktalarına temel bir itirazım yok. Ders verici üslupları biraz kibirli bulsam da sonunda bir tortu kalacaksa katlanmaya bakarım. Ancak Ahmet Altan’ın Taraf deneyiminden sonra çıkıp gazetecilik dersi veriyor olması epey fantastik geldi. “Yılmaz Vural’dan aynı işyerinde bir ömür semineri almak” gibi bir şey olsa gerek. Yine de ben Ahmet Altan’ın bu yazısından bazı dersler çıkardım. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun konusu da bu olsun.

Hafızasızlığa güven
Türkiye’de siyasetçi de olsan, gazeteci de olsan, turşucu da olsan bir şeye güven. Hafızasızlık en garantili sigortandır. Murathan Mungan’ın artık anonim bir internet aforizması haline gelmiş “Türkiye’de her şey olabilirsiniz ama bir tek şey olamazsınız. Rezil olamazsınız” lafının her dem sağlaması alınabilir. Ahmet Altan’ın gazetecilik derslerinden öğrendiğim asıl şey bu. Taraf deneyiminde (uzun uzun anlatmayı çok isterdim ama yer dar) gazetenin başında bulunan birinin genç gazetecilere ders vermeye soyunması, eğer “trolleme” değilse, memleketin hafızasızlığının sınırlarını şövalyece zorlama gösterisiydi. Etkilendim açıkçası. Hele ki yazının “gazeteciymiş gibi görünüp istihbaratçılara av köpekliği yapmayın” kısmında aşka gelip Taraf arşivinde sörf yaptım. Çılgınca hatalar yapma ya da hatalar yapıyormuş gibi görünme konusunda ne sınırsız lükslerimiz olduğunu düşündüm.

Kendini sıyır
“Uçurtmayı Vurmasınlar” filminin artık kolektif hafızaya geçmiş bir repliği var. Hani çocuk altını ıslatır da annesinden paparayı yiyince suçu “Ben işemedim ki Miki işedi” diye külodunda resmi olan çizgi kahramana atar. Bu topraklarda geçmişle hesaplaşma konusunda temel ilke bu diye düşünüyorum. Öyle ki, Taraf’ın dağılma sürecinde herkes öyle bir hışımla çıkıp gitti ki ortadaki enkazı kimse kaldırmadı. Sonradan, Ahmet Altan geride kalanların bir kısmına “O zavallı çocuklar, birkaç kuruş için bir hırsız çetesinin oda hizmetçiliğine soyundukları için hayat onlara alçaklıkla aptallıktan başka seçenek bırakmadı. Daha yaşları kırka varmadan, alçaklıklarını itiraf etmemek için aptal olduklarını söylemek zorunda kaldılar. Aptal olduklarını kabul etmezlerse, alçak olduklarını söylemek zorunda kalacaklar çünkü” diyerek sıyrılıyor, “kullanışlı aptal” olduğunu söyleyenlere verip veriştiriyordu. Taraf günleri için “kullanışlı aptallık” terimini sonradan kullanıp özeleştirimsel bir şeyler verecek olan (Ahmet Altan onu da yapmadı) Yıldıray Oğur’un gazeteden ayrılış yazısı ise “Taraf bundan sonra emekli liberallerin Sözcü gazetesi olacak” vurgusunu içeriyordu. Sonuçta herkes savruldu ortada esaslısından bir gazetecilik enkazı kaldı. O yılları AKP cephesine soracak olursanız bütün faturayı “paralele” kesip kandırıldık diye sıyrılıveriyor. Bir vakitler “yetmez ama evet” dallarına tutunup bu gazetecilik enkazının da içinde olduğu yapıyı savunanlar da “biz değişmedik AKP değişti, biz sadece söylenenlere inandık” deyiveriyor. Yani herkes bir şekilde sıyrılıyor. Ahmet Altan’ın bu gazetecilik dersi verme sevdası da işte bu çok güzel bir şekilde sıyrılma hissine dayanıyor. Yani aldığım bir ders de şu. Neye bulaşmış olursan ol, zamanında ve görkemli bir şekilde sıyrılırsan bunun halkla ilişkileri çok şık şıkıdım bir şekilde yapılabiliyor.

Ahmet Altan’ın son gazetecilik dersinden çıkardığım bu dersleri, umarım genç gazeteci arkadaşlar çıkarmaz. Çünkü bugün daha karanlık günlerden geçiyoruz. Asıl bugünler de bulaştıkları karanlıktan kim nasıl sıyrılacak ya da sıyrılabilecek mi çok merak ediyorum. Akademisyenlerin çarşaf çarşaf isim listelerini yayınlayanlar, o listelerin üzerinde tepinenler. Sonra gazeteci Refik Tekin’den “bir televizyonda kameraman olduğu ileri sürülen” diye bahsederek bir kameramanın açılan ateş sonucu yaralanmasını dahi meşrulaştırmaya çalışanlar. (ki şu anda bunu bazı gazeteci kılıklarının da katkısıyla yasal platforma taşıyorlar) Hepsini ama hepsini kayıt düşmek gerek. İleride başka türlü anlatıp sıyrılmaya çalışanlar olacak çünkü.