Cep telefonuma gelen bir mesajı okuyup da acı gerçeği öğrendiğimde, çok hızlı etki eden, küçük bir operasyon öncesi iğne vurulmuş gibi oldum:

-Ahhh!

Yanımdaki arkadaş telaşla “ne oldu, neyin var?” diye sordu. Bir şeyim yoktu, ona da söyledim ve ekledim:

-Ahmet Cemal’i kaybetmişiz.

Bu sefer acıyla burkulma sırası ona gelmişti:

-Ayyy!

Sonra Ahmet Cemal üzerine karşılıklı soru-cevaplı hüzünlü bir konuşmaya geçtik. Hayır tanışmıyorduk. Ama onu iyi tanıyordum, yirmi beş yıldır Cumhuriyet’te yazdığı yazılardan ve mükemmel çevirisiyle Türkçe’ye kazandırdığı eserlerden…

Çevirmenlik mi, yoksa yazarlık mı daha zor? Yazarlar kendilerine yontarlar, okurlar ise birinci seçeneğin üzerinde dururlar. Ahmet Cemal her iki alanda da ürün vermiş biri olmasına karşın, çeviri sanki onun esas dalıymış gibi öne çıkar… Zorluk derecesi bakımından olsa gerek.

• • •

1942 yılında doğan Ahmet Cemal, Avusturya Sankt Georg Lisesi’nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitiren Cemal, aynı fakültede asistanlık yaptı. İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümünde çevirmenlik dersi verdi. Avusturya Kültür Ofisi’nde basın danışmanlığı görevini yürüttü. 1980’de Yazarlar ve Çevirmenler Yayın Üretim Kooperatifi’nde (YAZKO) genel yayın koordinatörü olarak çalıştı; YAZKO Çeviri dergisini kurdu ve yönetti. Anadolu Üniversitesi’nde 19 yıl süreyle “Sanat Tarihi”, “Estetik”, “Kültür Tarihi”, “Metin Yazımı” ve “Metin Çözümleme”, “Temel Sanat Kavramları”, “Dünya Tiyatro Tarihi”, “Çağdaş Tiyatro”, “Tiyatro Edebiyatı” ve “Tiyatro Estetiği” derslerini verdi. İstanbul ve Mimar Sinan üniversitelerinin tiyatro bölümlerinde ve Bahçeşehir Üniversitesi’nde de hocalık yapan Cemal 2013-2014 akademik yılında da Nazım Hikmet Akademisi’nde ders verdi. 2014 Haziran’ında Akademi’den ayrılarak Moda’da öğrencileri ile birlikte Ahmet Cemal Kültür Atölyesi’ni (ACKA) kurdu.

Yukarıdaki kısa yaşam öyküsü onun ölüm haberiyle birlikte Cumhuriyet gazetesinin internet sitesinde yer aldı. Üstadın bir kendi yazdığı var. Artı TV’deki Gün Başlıyor programında İş Bankası Kültür Yayınları Editörü Ruken Kızıler okudu. Kızıler dokuz yıldır onunla editör-çevirmen ilişkisi içindeydi. Ahmet Cemal’in kendisinin yazdığı kısa yaşam öyküsünden bir bölümü şöyle:

“İkinci Dünya savaşının ortalarında doğdu. Avusturya Lisesinden sonra hukuk eğitimini tamamladı. Hayatı boyunca hukukçuluk yapmadı. Üniversite yıllarında Cağaloğlu’nda arka odaları karanlık, tozlu çevirmenlik bürolarında tapu kayıtları, diplomalar çevirerek çevirmenlik hayatına adım attı. Okumadan yaşamadığı için günün birinde edebiyat çevirmenlik hayatına başladı. Hiçbir çevirisini zamanında teslim etmedi. Hiçbir sözleşmesine bitiş tarihi koydurtmadı. Ben bitti demeden bitmez gibi asla profesyonellik ile bağdaşmayacak bir ilkeye göre yaşadı.

Moda’daki kira evinde dört duvar arasında kendi ülkesinde yaşıyor.”

Anlaşılacağı üzere Ahmet Cemal “Özgür” yaşıyordu, yani tek başına… Bunun güzellikleri yanında güçlükleri olduğu ancak yaşayarak öğrenilecek bir deneyim idi. Cemal, 20 Mart 2017 tarihli yazısı bunu kanıtlıyordu:

“Birkaç yıl önce, işim düşene kadar, benim için de “Alo 112” TV ekranlarında, canavar düdüklerinin eşliğinde beliren bir görüntüden ibaretti.
Bir binanın önüne, “
olay yerine” yaklaşan cankurtaranlar. Onların içinden sedyelerle fırlayan “Alo 112” görevlileri. Daha yardımlarına koşulanlar arabalara alınmadan başlatılan ilk yardımlar.
Heyecan verici görüntüler.
Benim için de öyleydi. Ta ki bir sabah, daha gün ağarmamışken, yalnız oturduğum evde, telefonu açıp zorla: “
Alo… sanırım bir kalp krizi geçiriyorum…” diyene kadar.
‘Lütfen sakin olun ve hemen adresinizi verin…’

Ve ardından: “Ambulansı hemen yönlendiriyorum…

Duyar duymaz inanmış mıydım acaba?
Bilmiyorum. Kesin bildiğim tek şey, bu konuşmalardan yaklaşık on, on beş dakika sonra evimin önünde bir ambulansın belirdiğiydi.
Sonra beni sedyeye yerleştirip arabaya taşıyanlar. Daha araba kalkmadan:
Lütfen korkmayın hocam, artık buradayız!” diyen sesler.
O güne kadar, “…artık buradayız!” gibi kısacık bir cümlenin böylesine güçlü bir hayat kaynağı olabileceğini hiç düşünmemiştim!”

Ahmet Cemal bu yaz başında (5 Haziran 2017) Cumhuriyet’teki köşesinde yine benzer bir yazı kaleme aldı:

“Bu yıl ölümün kıyılarına yaptığım üçüncü yolculuk.
Ve bir geri dönüş daha.
Ve yine tuhaf bir güven duygusu: “
Bu hikâye daha bitmedi…
Cankurtaranın sirenleri gecenin karanlığını yırtarken bile gücünü yitirmeyen bir duygu: “
Bu hikâye daha bitmedi…
Başlangıçta, iç dünyamda hafiften nabız gibi atarken, henüz soyut adımlarla ilerleyen bir kıpırdanış. İleriye yönelik, sanki yeterince şekillenmemiş bir köprüde el yordamıyla ilerlemeye çabalayan bir duygu: “
Daha söyleyeceklerim, söylemem gerekenler var…

• • •

Ahmet Cemal ile geçen yıl (2016) İZTV’ye yaptığımız İş Bankası Kültür Yayınları’nın 60. Yıl Belgesel çekimleri için Kadıköy Moda’da öğrencileriyle birlikte kurduğu Ahmet Cemal Kültür Atölyesi’nde bir araya geldik. Bu bizim ilk bir araya gelişmizdi. Bazı insanlar uzaktan tanıyıp da sevdiği ünlü kişilerle tanışmaktan kaçınırlar. Ya benim sevdiğim gibi değilse? Ahmet Cemal tam bu kaygıların karşısında yer alan birisiydi. Daha merhaba dediği andan itibaren insanı sarıp sarmalayan bir dost sıcaklığına sahipti.

Her kelimesi bilgiye dayanıyordu. Bu kadar engin bir bilgi dağarcığının ardında ağır bir disiplin olduğu her an belli oluyordu. Titizlik konusu ise fotoğrafını görerek de anlayacağınız bir özelliği olarak öne çıkıyordu. Sevgisi ise öğrencileriyle birlikte olduğunda her şeyin üstüne çıkıyordu. Bu kısa karşılaşma bir anda yıllar öncesine dayanan bir dostluğun varlığı gibiydi. Dostuz ama sadece tanışmamışız o kadar… Kendisi hatırlayamadı ben de iftihar ettiğim anımı paylaşmıştım o gün. Benim Milliyet Pazar’da yazdığım bir yazımı değerlendiren bir köşe yazısı yazmıştı Cumhuriyet’te. Benim için ödül değerindeydi.

Daha yapacağımız birçok şey olabilirdi. Çünkü ölüm ona çok uzak duruyordu. Kalbi tekleme yapmıştı, ama ondaki yaşama isteği bunların üstesinden rahatlıkla gelebilirdi.

Biz Ahmet Cemal sevenleri böyle düşünüyorduk. O da zaten bu fikirdeydi.

Ahmet Cemal yaşadı, okudu, çevirdi, yazdı. Türkçe’ye kazandırdığı çeviri ve telif eserleriyle yaşamaya devam edecek. Bunun için sadece şunu diyebiliriz:

-Teşekkürler Ahmet Cemal, tek kişilik enstitü!