AKP döneminde en büyük hasarı düşünce dünyası ve etik değerler gördü. Belleksiz, bencil, çıkarcı bir toplum yaratıldı ve şimdi meyve vermeye başladı. Artık arsız ve cahil olmak mevki edinmek için birinci koşul. Liyakat, eğitim, dürüstlük falan dalga geçilen kavramlar. AKP’li ol, biat et, sonrası kolay… Devletin malı deniz nasılsa… Vekil olmak, bakan olmak kolay elbet!

Sözde dindar bir partinin bakanıyken “Bakara Makara” konuşmaları ortaya saçılan Egemen Bağış, bir toplantıda RTE onu fark etsin, affetsin diye Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer için: “Bu adam apartman görevlisi bile olamaz” demiş. Önce şunu anımsatayım, apartman görevlisi/kapıcı bir emekçidir ve tüm meslekler gibi saygıyı hak eder. Ayrıca bir kimse bakan olur, başbakan olur, padişah olur ama insan olmak o kadar kolay değil!

Milyonlarca insandan inanç bezirgânlığıyla oy alacaksın önce, onların değerleriyle alay edip, dalga geçeceksin sonra… Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk sanıklarından biri olacaksın, siyasal güçten dolayı yargılamadan kaçırılacaksın ve hâlâ yüzün kızarmadan ulu orta konuşacaksın. Peki, hakkında konuşulan kişi kim? Onurlu, haysiyetli bir Cumhurbaşkanı… Hakaret eden kim? Sözcük israfı olur uzun uzadıya anlatmak aslında ya, neyse…

Bu ülkenin Meclis’i, üstelik dönemin AKP’sinin de oylarıyla Ahmet Necdet Sezer’i cumhurbaşkanı seçti. İlk kez Türkiye hukuka bunca bağlı, ölçüsünü evrensel ilkelerden alan sivil bir cumhurbaşkanı tanıdı. Tabii bu da kimsenin işine gelmedi. Elindeki terazi evrenseldi Sezer’in. Bir partiye ait olmadığı için, halkının yararı, insanlığın pusulası hangi yönü gösteriyorsa o anlayışla imza koydu ya da koymadı önüne gelen yasalara. Dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin herkese eşit mesafede durdu Sayın Sezer.

Kamu kaynakları konusunda hassastı, oturduğu Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün bir emanet olduğunu bilerek davrandı. Kendisine ayrılan bütçeden artan miktarı hazineye iade etti. Kırmızı ışıkta durdu, market sırasında bekledi, yurttaşlarla arasına asla mesafe koymadı. Sanata, edebiyata, bilime saygı duyduğunu gösterdi, hissettirdi ve önünü açtı. Görev süresi boyunca bir tek yurtdışı seyahati yaptı, Suriye’ye. Bölgenin barışı için taşın altına elini koydu. Her mikrofona konuşmadı. Makamının ağırlığını taşıdı ve en önemlisi Gazi Meclis’e saygı duydu. Vicdanına hesap verdi sadece Sayın Sezer… Küresel kapitalizme boyun eğmedi!

Tüm bu söz ettiğim konular Egemen Bağış için bir anlam ifade eder mi derseniz, “hayır” yanıtını alırsınız! Lâkin ölçüsüzlüğün ne boyutta olduğunu anlamamız bakımından bu anımsatma önemli. Reza’nın önüne yatan, inançlara hakaret eden, bir kâğıt parçasına yazdıklarıyla aldığı hediyeye(!) kılıf hazırlayan adamların yönettiği bir cumhuriyet burası! Üstelik Meclis’te tümü aklanıp, pürü pak oldular! O gazi, yüce Meclis bunların elinde itibarını tartışmaya açtı. Hani 15 Temmuz Darbe Girişimi için ağzına geleni söylüyorlar ki haklılar; ancak illa meclis tankla, topla bombalanmaz, unutmamak gerekir. Koca Meclis’in bu suçlulara ortak olması anlaşılır mı? Hak verilir mi? Elbet Ahmet Necdet Sezer’i sevmeyecek Bağış ve şürekâsı! Sevse, bence Sayın Sezer kendinden kuşkuya düşerdi…

Geçen gün AKP belediyesinde çalışan bir şoförle tanıştım. Taşeronda çalışıyormuş. “Yılda bir evime et zor girer” dedi. Seçim öncesi verilen sözleri anımsattı, ağzına geleni söyledi. Sordum: “Pazar günü oyunun rengi nedir?” diye. “Ben siyasetten anlamam, fukarayım. Ezen ezmeye devam edecek, biz de sürünmeye” dedi. Çocukları olduğunu, bu sömürüye karşı dirayet göstermesi gerektiğini, söyledim. “Keşke” dedi umutsuzca…
AKP sürecinin bir büyük başarısı da budur. Artık devran dönmez diye boyun eğdirilmiş ahali. Başa gelen çekilir inancıyla, muhtaçlar toplumu yaratılarak, her tür kavram ve değer sömürülerek iktidar etmeye devam ediyorlar. İşte “Hayır” demenin en önemli anlamı bu! Hani milletin adamları yönetiyor ya ülkeyi… Soruyorum: Ahmet Necdet Sezer mi milletin adamı, yoksa ona ve millete hakaret edenler mi?