Diyarbakır’da gözaltına alınan ve tutuklanan Kürt gazetecilere ilişkin bir rapor hazırlayan TİP Milletvekili Ahmet Şık, gazetecilere sorgu esnasında mesleki faaliyetleri ile ilgili sorular sorulduğunu, tutuklamaya sevk yazısında delil olarak aktarılanların mesleki faaliyetlerden ibaret olduğunu belirtti.

Ahmet Şık’tan tutuklanan Kürt gazeteciler raporu: ‘Deliller mesleki faaliyetten ibaret’

TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’ın, Diyarbakır’da tutuklanan gazetecilerle ilgili hazırladığı rapor, kamuoyuyla paylaşıldı. Gazetecilere yönelik suçlamaların delilsizliği, gazetecilik faaliyetlerinin “suç” yerine konulması ve dosyadaki hukuksuzlukların ayrıntılı biçimde ele alındığı raporda, “Bugün bu rapor kapsamında ele alınan tüm ihlaller, yarın iktidar yanlısı olmayan her yurttaş için de geçerli olacak. Yurttaşlar sosyal medya paylaşımları nedeniyle terör örgütüne üye oldukları suçlamalarıyla yargılanacaklar” denildi.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatları uyarınca 8 Haziran’da yapılan ev baskınlarında 19’u gazeteci, 2’si basın çalışanı, biri yurttaş olmak üzere 22 kişi gözaltına alındı.

Mahkeme, gözaltında tutulan gazeteciler Abdurrahman Öncü, Aziz Oruç, Elif Üngür, İbrahim Koyuncu, Lezgin Akdeniz, Mazlum Güler, Mehmet Ali Ertaş, Mehmet Şahin, Neşe Toprak, Ömer Çelik, Ramazan Geciken, Safiye Alagaş, Serdar Altan, Suat Doğuhan, Zeynel Abidin Bulut ve yapım şirketi muhasebecisi Remziye Temel hakkında tutuklama kararı verdi. Gazeteciler Esmer Tunç, Mehmet Yalçın, Gülşen Koçuk, Kadir Bayram ve yapım şirketinde bir süre aşçı olarak çalışan Feyinaz Koçuk ile İhsan Ergülen ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

AHMET ŞIK’TAN RAPOR

Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul Milletvekili Ahmet Şık da sürece ilişkin “Gazetecilik Yine Suçlama Konusu” başlığıyla bir rapor hazırladı. Rapor, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eş Başkanı Dicle Müftüoğlu ve tutuklu gazetecilerin avukatlarından Resul Temur’un katıldığı ve Diyarbakır Barosu Tahir Elçi Konferans Salonu’nda düzenlenen basın toplantısıyla bugün kamuoyuna duyuruldu.

‘YETKİLİ MAKAMLAR GÖRÜŞMEDİ’

Kürt basın organlarında çalışan gazetecilerin tutuklanmasıyla ilgili araştırma, tespit, görüşmeler ve iddiaların doğruluk kontrollerinin yer aldığı rapor, 21-22 Haziran 2022 Salı ve Çarşamba günleri tutuklanan gazetecilerin avukatları, çalıştıkları kurumların yöneticileri/iş arkadaşları, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan gazetecilerle görüşülerek hazırlandı. Raporda, yetkili makamlarla görüşme yapılmak istenmesine rağmen Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Çelenk ve soruşturma savcısı Nilgün Kürkaya, “program yoğunluğu” bahanesiyle randevu vermediği belirtildi.

‘TAM OLARAK HANGİ MALZEMELERE EL KONULDUĞU BİLİNMİYOR’

Gazetecilerin evleri ile çalıştıkları yapım şirketleri ve ajanslar olan Pel Yapım Prodüksiyon, Ari Yapım ve Prodüksiyon, Piya Yapım ve Prodüksiyon ve kadın odaklı haberler yapan JinNews’e de polis baskını gerçekleştirildiği ifade edilen raporda, baskınlarda gazetecilerin kullanımında olan malzemelere el konulduğu ifade edilirken, JinNews’e yapılan baskında avukatlara arama ve el koyma tutanaklarının verilmediği, Piya ve Ari yapım şirketlerinde ise henüz arama işlemleri tamamlanmadığı için tam olarak hangi malzemelere el konulduğunun bilinmediği kaydedildi.

‘SUÇLAMALAR MESLEKİ FAALİYETLERDEN İBARET’

Raporun soruşturma sürecine dair hazırlanan kısmında, soruşturmayla ilgili dosyada kısıtlama kararı bulunduğu ve avukatların talep ettiği kısıtlamayla ilgili mahkeme kararının da savcılık tarafından “Arama ve gözaltı faaliyetinin devam ettiği” gerekçesiyle reddedildiği bildirilerek, “Bu yüzden dosyanın içeriği hakkındaki bilgi ve bulgular ile tutuklamaya gerekçe gösterilen deliller sorgu evrakları ile tutuklamaya sevk yazılarından yola çıkılarak anlaşılmaya çalışılmıştır” denildi.

Raporun bu kısmında şu ifadelere verildi:

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2022/3879 sayılı soruşturma dosyasının, 15 Haziran 2022 tarihli soruşturma savcısı Nilgün Kürkaya imzalı, nöbetçi sulh ceza hakimliğine gönderilen tutuklamaya sevk talebi yazısına göre gazetecilere yönelik suçlamalar hakkındaki deliller yaptıkları programlar, haber ve söyleşilerden oluşan mesleki faaliyetlerden ibarettir.

Gazetecilerin çalıştıkları kurumların da PKK/KCK çizgisinde ve güdümünde yayın yaptıkları iddia ve suçlamalarını içeren teslim olmuş örgüt üyeleri ve gizli tanık ifadeleri de bulunmaktadır. Birisi 2013 yılında diğerleri ise 2015 – 2022 yılları arasında çeşitli tarihlerde güvenlik kuvvetlerine teslim olan eski örgüt üyeleri ile birkaç gizli tanığın vermiş olduğu ve hiçbirisi doğduran suçlanan gazetecilerle ilgili olmayan ifadelerde yer alan soyut, herhangi bir maddi delil ve ilişki barındırmayan suçlama, iddia ve yorumlardan yola çıkılarak gazetecilerin çalıştıkları yapım şirketleri PKK/KCK bağlantılı olarak kabul edilerek söz konusu soruşturma başlatılmıştır.

Diyarbakır’da bulunan Pel Yapım, Piya Yapım, Ari Yapım isimli ajanslarda çalışan gazeteciler Belçika’dan yayın yapan Sterk TV ve İngiltere’den yayın yapan Medya Haber TV isimli televizyon kanallarına program, haber ve söyleşiler hazırlıyorlardı. Ancak Sterk TV ve Medya Haber TV isimli televizyon kanalları ile JinNews Haber Ajansı’nın PKK/KCK güdümünde yayın yaptıklarını, TV kanallarında yayınlanan programlarda ‘PKK propagandası yapıldığı’, ‘Silahlı terör örgütü üyeliği’ suçlaması yöneltilen gazetecilerin de ‘Basın Komitesi’ adı altında oluşturulan birime bağlı çalıştığı polis ve savcılık kaynakları tarafından iddia edilmektedir.”

Raporda, soruşturma savcısı Nilgün Kürkaya imzalı, 15 Haziran 2022 tarihli Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğine gönderilen tutuklamaya sevk talebi yazısındaki soruşturmanın gerekçesine yer verildi.

Soruşturma gerekçesi şöyle açıklandı:

“PKK/KCK terör örgütünün güdümünde yayın yapan Sterk TV ve Medya Haber TV isimli televizyon kanalları takip edildiğinde ilimizde (Diyarbakır) bulunan şüpheli şahısların her iki televizyon kanalına program yaptıkları ve bu programların günlük, haftalık olarak her iki televizyon kanalında yayınlandığı tespit edilmiş, yayınlanan programlardan bazıları Sterk TV isimli Kürtçe yayın yapan kanalda olduğu anlaşılmış, programlar Sterk TV’nin kendi internet sitesinden indirilerek Türkçeye çevrilmiş, programlardaki PKK/KCK terör örgütüne yönelik yapılan propaganda ve suç unsuları tespit edilmiştir. Medya Haber TV isimli Türkçe yayın yapan televizyon kanalına yapılan programlar indirilerek çözümlemeleri yapılmış, PKK/KCK terör örgütüne yönelik propaganda ve suç içerikleri tespit edilmiştir.”

‘SUÇLAMA KONUSUYLA İLİŞKİLİ DELİL YOK’

Raporda, suçlama konusu edilen programlar ve içeriklerin tutuklanan gazetecilerle ilgisine dair herhangi bir delil ya da bulguya yer verilmeyen tutuklamaya sevk yazısında eski örgüt mensupları ve bazı gizli tanıkların beyan ve iddialarına uzunca yer verildiği kaydedildi.

Raporun gazetecilere sorulan sorular kısmında, gazetecilerin tutuklamaya sevk yazılarında yer verilen beyanları ve kendilerine yöneltilen sorulara bakıldığında iddia konusu olan “Silahlı terör örgütü üyeliği” suçlamasına yönelik delil olmadığı, mesleki faaliyetlerin suçla ilişkilendirilmeye çalışıldığının görüldüğü; yaptıkları programların, haber ve söyleşilerin içeriğine ilişkin sorgulanan gazetecilere savcının, “üretilen haber içerikleri, yayın politikası ve haberlerin diline” odaklanan sorular sorduğu, kameramanlık yapan gazetecilere ise çalıştıkları şirketler ve ne tür programlar çektiklerine dair sorular yöneltildiği ifade edildi.

‘DEVLET POLİTİKASININ BİR DEVAMI…’

Raporda ayrıca şu değerlendirme yer aldı:

“Her toplumsal alan ve mücadele kendi gazetecisini, kendi yayın kurumlarını oluşturur. Katledilen Filistinli gazeteci Şirin Ebu Akile İsrail devleti için ‘sakıncalıdır’ ama Mısırdan, Fas’a, Filistin’den Ürdün’e Filistin halkının sesidir. Bu gerçeklik Kürt sorununu birinci yayın önceliği yapan gazeteciler için de geçerlidir.

Kürt sorunun yıllara dayanan, karmaşık halinin gazetecilik faaliyetleri çerçevesinde yayın, haber, program olarak kamuoyuna taşınmasının her defasında kriminalize edilmesi elbette bugünün sorunu değildir.

Gazetecileri tutuklama ya da gözaltına alma devlet hafızasının, politikasının sürekliliğinin bir devamıdır.

Bu hakikat nedeniyledir ki tutuklanan gazetecilerin birçoğu daha önce de mesleki faaliyetleri, muhalif kimlikleri nedeniyle çeşitli suçlama, soruşturma/kovuşturmaların hedefi olmuşlardır. Kürt, muhalif ve gazeteci olanlara mesleki faaliyetleri nedeniyle sistematik hale gelen yargı tacizi, devletin bölgede çalışan gazetecilere nasıl baktığının da bir göstergesidir.”

‘SOKAK RÖPORTAJI SORULDU’

O sorulardan bazıları şöyle aktarıldı:

- Gazeteci Elif Üngür’e Roger Waters’ın başlattığı Pete Townshend, Robert Plant, Peter Gabriel ve Brian May gibi ünlü kişilerin destek verdiği Kürt sanatçı Nûdem Durak için başlatılan özgürlük kampanyasına ilişkin program yapmasının nedeni sorulmuştur.

- JinNews Editörü Gülşen Koçuk’a, ailelerin cezaevindeki hasta tutukluların durumuna dikkat çekmek amacıyla başlattığı Adalet Nöbeti eylemini takip edip etmediği sorulmuştur.

- Gazeteci Lezgin Akdeniz’e, haber kaynaklarıyla yaptığı telefon görüşmeleri ve 90’lı yıllarda JİTEM tarafından gözaltında kaybedilenlerle ilgili nedne program yapmak istediği sorulmuştur.

- Gazeteci Ömer Çelik’e, “Amed’den Bakış” programında Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit, asimilasyon uygulamaları, Kürtçe diline yönelik engellemelerle ilgili konuları neden işlediği sorulmuştur.

- Gazeteci Aziz Oruç’a, “Sokağın Sesi” isimli sokak röportajlarından oluşan programıyla ilgili “Neden bu konuyu seçtiniz?”, “Bu içeriği belirlerken kimseden talimat aldınız mı?” soruları sorulmuştur. Programda “Kürt sorunu”, “savaş” gibi ifadeler kullanmasının nedeni, “Kürt sorunundan kastınız nedir?”, “Savaştan kastınız nedir?”, “Örgüt ile devlet arasındaki sorunu savaş olarak değerlendiriyor musunuz?”, “Neden savaş diyorsunuz” soruları yöneltilmiştir.

‘İDDİALARA DAYANAK OLUŞTURACAK BULGU YOK’

Raporun bu kısmında ayrıca mesleki faaliyetleri suçlama konusu edilen gazetecilerin her birinin, “Üzerine atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve tutuklama nedeninin bulunduğu, şüphelinin devletin birliğini ve ülkenin bütünlüğünü bozmak amacıyla PKK/KCK silahlı terör örgütünün ideolojisi, hedefleri ve talimatları doğrultusunda kurulan ajanslarda faaliyet yürüterek PKK/KCK silahlı terör örgütünün ulaşmaya çalıştığı amaç doğrultusunda dört ülke toprakları üzerinde sözde Kürdistan devletini kurmak, devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak, toplumsal ayrışmaya sebep olmak amacıyla halk kitlelerinin etkilemeye çalıştıkları, PKK/KCK silahlı terör örgütünün Kandil merkezli KCK yönetimi ile organik/hiyerarşik ilişki içerisinde olduğu anlaşılmıştır” şeklindeki aynı gerekçeler öne sürülerek “kopyala-yapıştır” kararlarla tutuklandığı kaydedilirken, gazetecilerin Mezopotamya Haber Ajansı, JinNews ve Nuçe Ciwan internet sitelerinde yayınlanan haber/söyleşileri ile Sterk TV ve Medya Haber TV kanallarında yayınlanan programlarının suç unsuru taşıdığının da iddia edildiği ancak bu iddialara dayanak oluşturacak herhangi bir bulguya yer verilmediği vurgulandı.

‘ANAYASA’YA AYKIRI’

Raporda ayrıca süreçteki hukuk ihlallerine de yer verildi. Soruşturma dosyasının, basın özgürlüğünün yanı sıra özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği son örnek olduğu, mevcut haliyle Diyarbakır’da gazetecilerin tutuklanması, siyasi saiklerle yargı tacizine maruz kalmasının, basın özgürlüğüne dair Anayasa’nın 26. maddesinde düzenlenen, “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” ve Anayasa’nın 28. maddesinde düzenlenen, “Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz… Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır” hükümlerine aykırı olduğunun altı çizildi.

‘ANLATILAN ‘BİZİM HİKAYEMİZ’

Raporun sonuç kısmında ise şu ifadeler yer aldı:

Ve şimdi bugün bir kez daha Kürt gazeteciler nezdinde yaşanan her şey hem var olanın hem de gelecekte herkes için olacakların habercisidir.

Yani burada yazılan, anlatılan “bizim hikayemizdir”.

Örgüt üyeliği için somut delil aramayı çoktan terk eden yargı pratiğinin, iltisak ve kanı ile hüküm oluşturmasının, bölgenin sosyolojik ve tarihsel gerçekliğini okumaktan uzak dar kanuni yorumların gazetecilik alanını daha da boğacağı bir gerçektir. Aynı zamanda bölgedeki gazetecilerin gazetecilik anlayışının da bu tarihsel bağlamdan kopuk, egemen güç merkezli gazetecilik anlayışı ile çatışacağı açıktır.

Bunca yıllık gazetecilik ve mesleki faaliyetlerim nedeniyle her devrin “teröristi” olmanın deneyimimle, bu soruşturmada ileri sürülen suçlamalarla ilgili söyleyeceğim tek şey; siyasi iklim doğrultusunda rehin alınan gazeteci arkadaşlarımız için bir kez daha suç icat edilmiş olduğudur. Gazeteci arkadaşlarımızla ilgili söyleyeceğimiz, Saray Rejiminin suç düzeninden yana olmayan herkes kadar “terörist” olduklarıdır.

İktidarların, gücü eline geçirmenin kibriyle iddia ettiğinin aksine gazetecilik suç değildir. Mesleki faaliyetler herhangi bir suçlamanın gerekçesi olamaz. Hiçbir somut eylem göstermeden sadece çalışılan mecralarla ilgili birtakım dedikodular, söylentiler üzerinden suçlama yapılması ifade ve basın özgürlüğüne aykırıdır.

Tutuklama kararları, somut herhangi bir delille desteklenmeyen ve gazetecilerle ilgili hiçbir somut bilgi içermeyen gizli tanık ve itirafçı ifadelerine dayanmaktadır. Bu haliyle tutuklama kararlarının Saray Rejimi’nin kendi çıkardığı kanunlara bile aykırıdır ve genel uygulamaya uygun olmadığı görülmektedir. Ayrıca hem İHAM hem AYM hem de Yargıtay kararlarına göre şiddete çağrı ve teşvik olmadığı sürece propaganda suçunun oluşmayacağı sabitken tutuklama kararlarında bu kararlara aykırı en küçük bir tespit dahi yoktur.

Bugün bu rapor kapsamında ele alınan tüm ihlaller, yarın iktidar yanlısı olmayan her yurttaş için de geçerli olacak. Yurttaşlar sosyal medya paylaşımları nedeniyle terör örgütüne üye oldukları suçlamalarıyla yargılanacaklar.

Sosyal medyaya düzenleme getireceği yalanıyla Meclis’ten geçirilmesi planlanan ve var olan sessizlik ortamını daha fazla genişletmeyi ve derinleştirmeyi amaçlayan Sansür Yasası ile bu durum bir kez daha kurumsal hale getirilecek.

Gazetecilerin haber yapma, yurttaşların haber alma ve haber olma hakları engellenecek. Saray’ın iddia ettikleri dışında gerçeğe erişimin önüne ket vurulacak. Son olarak, Sansür düzenlemesinin yasalaşması halinde basın özgürlüğün daha da kısıtlanmasıyla Kürt gazetecilerin özelinde gözlemlediğimiz benzer hak ihlallerinin daha da artacağını söylemek yanıltıcı olmaz.