Aile dediğin bu devirde kolay dizilmiyor

Nesli Zağlı

Netflix “tüketicisinin” ve tüketicisi olmadan Netflix akımlarından etkilenenlerin yeni “hevesi”, bir psikoterapi tekniğinin konu alındığı yeni bir dizi. Çok kısa sürelerde heves edilip tüketilerek unutulan dizilere prensip olarak karşı olduğumdan izlemedim. Ancak sosyal medya sayesinde içeriğe dair epey fikir edindim. Zaten diziyle ilgili haberlerin reklamları düşmeye başladığı anda, Aile Dizimi ile ilgili sponsorlu reklamlar akışta yerini almaya başladı. Anlayacağınız yine inanılmaz bir hızla hayatımıza yeni psikolojik bir kavram girdi: Aile dizimi. Psikolojik öğelerle beslenmiş içeriğe meraklı tüm toplumlarda olduğu gibi bizim de, bize bizi anlatan hikâyelere çok ihtiyacımız oluyor. Bu kez dizinin öykücü ve yapımcıları psikolojik anlamda aynalanma işini bir adım ileri taşıyıp, insan sorununa bir çare, bir deva, bir kurtuluş ile birlikte ekranlara yansıtıyor. Türkiye’nin hayatının tam da bu döneminde bu psikolojik metotla hemhal olup meraklanmaya ihtiyacı var mıydı emin değilim ama belli ki artık kısa süreli de olsa dolaşımımıza girdi.

Aile dizimi tekniğini yeni duyanlar olduğu halde, aslında uzun yıllardır bir uygulama alanı var. Piyasadan anladığım kadarıyla da, çoğu ruh sağlığı uzmanı olmayan kişilerce aile dizimi tekniği pazarlanıp, tüketiliyor. Tekniğin gerçek bir tedavi (terapi) tekniği olup olmadığı, etkinliği ve bilimselliği muammalarla dolu olduğu için “tüketime yönelik bir teknik” olarak adlandırıyorum. Türkiye’de bu tekniği kendi psikoterapi pratiklerinin bir parçası olarak kullanan ve danışanlarına yarar sağlayabilen ruh sağlığı uzmanları da olabileceğini düşünüyorum. Çünkü aslında bilimselliği şaibeli olsa da, dünyada ve ülkemizde kullanım alanı var. Aile dizimi pek çok farklı psikoterapi okulunun etkilerini taşıyan “sistemik” ve “deneyimsel” bir yöntem. Sistemik çünkü sadece danışanla değil, danışanın bugününde ve kökenlerinde sahip olduğu aile sistemini kapsıyor. Deneyimsel çünkü önceden tasarlanmadan seans içindeki spontan deneyimle şekilleniyor. Seans öncesi uygulayıcı danışan kişiye kendi, kök ailesi ve atalarıyla ilgili bildiklerini soruyor. Seans ise danışanın orada bulunan bir grup kişiyi ailesinin üyeleri gibi atayıp dizmesiyle başlıyor. Bir kişi dedesi gibi arkasını dönüyor, diğeri dayı gibi konuşmaya başlıyor, bir diğeri bir aile sırrını ifşa ediyor örneğin. Tekniğin çarpıcı yanı da bu: oluşan “tranpersonal” denilen, karşı tarafa geçilen alandaki deneyimler: Sırlar, simgeler, iflaslar, kürtajlar, aldatmalar…

Gezi’nin ilk üç gününü ben de onaylıyordum dermiş gibi, tekniğin ilk safhalarını ben de onaylıyorum. İlk safhadan kastım danışanın ayrıntılı aile öyküsünü verip, grup üyelerinden aile bireylerinin önemli figürlerini dizmesine kadar. Aslında işin ilginci zaten bu noktaya kadarki kısmı literatürde başka bir isimle, “aile heykelleştirmesi” olarak geçiyor. Bu yöntem sistemik aile terapisinin kurucusu Virginia Satir tarafından geliştirilmiş bir yöntem ve aile diziminden farklı olarak dizilen aile üyesi temsilleri babanın sesiyle falan konuşmaya başlamıyor. Yani bir manyetik alan falan oluşmuyor. Danışan grup üyelerinin postürlerini, mesafelerini ayarlayarak kendi aile görünümüne dair fikir ediniyor. Bu uygulamanın çok çarpıcı etkileri olduğunu, klinik deneyimime dayanarak söyleyebilirim. Aile dizimi tekniğiyle ilgili sorun ise atanmış aile bireylerinin gaipten konuşması. Bazı kaynaklarda şaman geleneğiyle bağları kurulan aile dizimini, 1970’li yıllarda geliştiren kişi de zaten yıllarca Zulu adlı bir Afrika kabilesiyle yaşamış bir rahip. Bert Hellinger adlı bu adam yıllar sonra memleketi Almanya’ya dönüp ortaya karışık psikoterapi eğitimleri alıyor; psikanalizden transaksiyonel analize. Sonuçta aile dizimi tekniğini geliştiriyor ve beklendiği üzere yöntem bilimsellikten oldukça uzak bir mistisizm içeriyor.

Kuramı sevmem kuramcısından ötürü demek istemem ama Bert Hellinger’i iyi bilmiyorum. Birçoklarının değişiyle ataerkil, cinsiyetçi ve homofobik biri. Hellinger aile içindeki rollere erkeği üste alacak şekilde hiyerarşik olarak bakıyor ve örneğin kadının rollerinden bahsediyor. Homoseksüeliteyi de tedavi edilmesi gereken bir sapma olarak görüyor. Dahası da var. 1990’larda Brezilya’ya aile dizimi tekniği giriyor ve bundan 10 yıl kadar önce adalet sistemine de dahil ediliyor. Ne olarak? Uzlaştırıcı olarak. Örneğin şiddet gören bir kadın boşanmak ve çocuğunun velayetini almak için mahkemeye başvuruyor. Deniyor ki sen git bir aileni dizdir. Aile diziminde kadının kocasını canlandıran kişiyi kendine yaptıkları için affetmesi bekleniyor. Çünkü Hellinger’in yaklaşımı böyle; bilhassa erkeklerinizi affedin üzerine. İşin en trajik yanı ensest vakalarında ortaya çıkıyor. Babası tarafından taciz edilen kız çocuğunun yaşadığı şeyin, annesinin kadınlık rollerini yerine getirmemesiyle açıklanıyor. Bu durumda anneyi de affetmek gerekiyor ki bir teknikten sırf bu uygulamalara vesile olduğu için bile mesafeli durabilirsiniz.

Affetme seremonisi aile diziminde önemli bir tema ve aslında sadece aile diziminde değil genel psikoloji öğretilerinde de popüler. Affedersek özgürleşir miyiz cidden? Bizi ihmal edeni, istismar edeni affetmek bizi neyden bağımsızlaştırır? Affetmek, uzlaşmak, barışmak elbette kulağa hoş geliyor ama yedi düvelle barışık yaşamanın da sırıtan bir yanı var. Aile dizimi tekniğinde bu affediş hali tüm sülaleyle ve onların suretinde tüm insanlıkla bütün olmayı sağlıyor. Burada tek bir ruh olmak üzere birleşmek önemli. Hellinger elbette Jung’dan ve “kolektif bilinçdışı” kavramından da etkileniyor. Aile dizimi tekniği oldukça mistik öğeler içeriyor sizin anlayacağınız. İçimden bu kadar metafizik olmasa iyi teknik diye geçirmeye devam ediyorum. Örneğin Hellinger’in etkilendiği söylenenler arasında varoluşçu psikoterapinin öncülerinden Perls de var. Bu trans halleri yerine varoluşsal öğelerle beslenseydi, bu da tarihsel bir seçenekti hepimiz için. Bu ve buna benzer terapi niteliği taşımayan özellikleri yüzünden Polonya’da Etik Kodlar Komitesi tarafından aile diziminin bir terapi yaklaşımı olmadığına karar verilmiş. İşin ilginç yanı aile diziminin etkinliğini ölçen çalışmaların meta-analizi tekniği ortalama düzeyde etkin bulmuş. Basite indirgemek istemem ama bana sorarsanız etkinliği sistemik niteliği ve deneyimselliğinden geliyor, transandantal deneyimlerinden değil.

Neticede ülkemiz nur topu gibi bir balon kavramla daha tanış oldu. Balon olan aile dizimi tekniği değil, merak salınan her şeyin hemen içinin boşalması. Kapitalizm ve tüketim kültüründe maşallah dediğimiz 40 gün yaşıyor. 41. gün elimizde sadece süssüz, gösterişsiz yaşama metotlarımız kalıyor. Biz zaten aile öyküsüne, aile içindeki iflas, ölüm, taşınma, göç, düşük gibi kırılma noktalarına önem veriyoruz terapistler olarak. Çağlar boyu gelen bu ailevi olayların birey üzerindeki etkisi çok çok önemli. Aile dizimi gibi duygu-yoğun tekniklerdeki en büyük risklerden biri de hayatına ve yedi ceddine müdahale ettiğiniz kişi o seanstan çıktıktan sonra ruhsal olarak ne kadar kollayabileceğiniz şüphesi. Biz devam eden bir terapi sürecinde danışanda oluşan büyük çarpıcı duyguyu takip edebiliyoruz ama bir veya birkaç seanslık aile dizimi uygulamasında bunu yapmak zor. Risk burada.

Elbette başka bir yazının konusu olmalı ama şunu da belirtmem gerekir ki travmanın genetik geçişi hâlâ şaibeli. Yahudi Soykırımı ve Vietnam gazilerinin çocuklarıyla başlayan önemli çalışmalar, ailevi travmaların izlerini DNA’larımızda ne kadar taşıdığımızı araştırıyor. Kısacası bu bulgu bile net değilken tüm psikolojik yapıyı aile dizimi üzerinden okumak çok da makul değil. Çok yakın zamanda, nezleye gribe her psikolojik şikâyete uygulanan popüler EMDR yönteminin sadece belli bir bozukluktaki kaygı miktarını düşürmekte etkin olduğu gösterildi. Ama sorsanız, EMDR yaptırmak Rolex saat taşımak kadar prestijli. Kısacası aile dizimi ve her yeni popüler kavramda temkinli olmak ve bilimden şaşmamak lazım.