Ana Hancu, öykülerinde bilgelik, sabır ve azimle bir çözüm bulunabileceğini anlattığına dikkat çekerek, “Kendi tecrübelerim bu felsefeyi doğruladı. Bu güçlü düşünce; yaşamın kendine güvenme gücüne sahip olanlara sunduğu bir felsefedir ve ben de bunu benimsedim” diyor.

Ait olduğumuz ağacın kökleri tanınmıyor

KADİR İNCESU

Romanyalı gazeteci, yazar, şair Ana Hancu’nun “Rüyaların Küpü” adlı öykü kitabı, Esin Elkan Yılmaz’ın çevirisiyle Usar Yayınları taraından yayımlandı. Hancu ile öykülerini veyazın yaşamını konuştuk.

Şiir, deneme ve öykü yazıyorsunuz. Yazın yaşamınızla ilgili neler söylemek istersiniz?

Eleştirmenler ve okurlarımdan roman, öykü, şiir ve röportajlarım için olumlu tepkiler aldım. Bu yapıtlardaki yalnızca anlatımın değil, duygular ve duyarlılık konusundaki özenim de dikkat çekti. 10 yaşımdayken yazdığım ilk şiirimle öğretmenlerimi heyecanlandırdım. 15 yaşımda lisemizin dergisi olan Muguri’de editör olarak gazeteciliğe başladım. Bu dönemde tanıma olanağı bulduğum Marin Preda, Adrian Păunescu, Marin Sorescu, Nichita Stănescu ve filozof Andrei Pleşu gibi büyük ve çağdaş yazarlarımız ufkumu genişlettiler. 20 yaşımdayken şiirlerim bir antolojide yayımlandı. İlk kitabım 1994 yılında Bükreş’teki Divers-Press Yayınevi tarafından yayınlanan “Bir Sürenin İzlenmesi” adlı romandı. Medya ve okuyucular arasında büyük ses getirdi. Daha sonra diğer romanlar, kısa nesirler, şiirler devam etti, yayımlanmış 10 kitabım var. Romence-Rusça, Romence-Arnavutça, Romence-Türkçe seçkilerinde şiir ve öykülerim yayımlandı.

SINIRSIZ BİR ÖZLEMİM VAR

Yaşlılar adlı öykünüzde “Yaşanan zaman geri döndürülemez, hatıralar özlem içerir” diyor anlatıcı… Öyküler, yazılar, şiirler gücünü biraz da yaşanmış olmalarından mı alır?

“Hayalleri Olan Amphora” ve “Çılgın Kaynanam”daki öyküler yaşamımdan derin izler taşır. Öykülerimde duygularımı, davranışlarımı, düşüncelerimi anlatıyorum. Evet, sınırsız bir özlem var... Çok özlüyorum. Çok erken kaybettiğim sevdiklerimin acı verici hatıraları... Eşim, tek erkek kardeşim, babam, sonra annem. Onları kaybetmem ruhumda fırtınalar kopardı. Anlatılamaz bir acı... “Zaman geri döndürülemez, sonsuzluğa gidenleri bana kimse geri getiremez!” dedim hem okurlarıma hem de kendime. “Yaşlılar” hikâyesinde şu soruyu soruyorum: “Yaşlılar bir yük ya da bir nimet olarak mı algılanıyorlar?” Çünkü birçok genç ait oldukları ağacın köklerini, onları insan yapanları nasıl koruyacaklarını bilmiyorlar.

“Pazar” adlı öykünün ilk bölümünde “Her Romen pazar diye adlandırılan yere bir kere de olsa gitmiştir diye düşünüyorum. Hemen hemen tüm şehirlerde bulunur ve genellikle şehirlerin yanındadır. Bunun nedeni de at arabasıyla köylülerin, limuzinlerle de şehirlilerin gelebilmesidir,” diyorsunuz. Yazar, çok önemli bir çelişkiye dikkat çekiyor. Bunların okurda ne tür etkiler yarattığını gözlemleme fırsatınız oldu mu, olduysa gözlemlerinizi paylaşır mısınız?

Kitabın yanı sıra “Oborul” adlı öykü hakkında, ünlü eleştirmen Profesör George Toma Veseliu şöyle diyor: “.... Ana Hâncu’nun kısa yazıları/öyküleri keyiflidir. Karakterler ve yazar arasındaki konuşmalar, hayal kırıklıklarını gerçek gibi anlatışı dikkat çekiyor. Sanki konuşur gibi yazıyor... Kafasında her şeyi hayranlık uyandıracak şekilde yazıya döküyor. Yaşamın gerçeğini keşfetmek için derin ruhsal durumları, görüntüleri yeniden anlamlandırıyor, boyutlandırıyor!” Eleştirmen, hikâyede açıklanan sosyal çelişkileri böyle ifade etti. Okurlar da çoğu kez kendi düşüncelerini, algılarını yazılarımda okuduklarında şaşırdılar. Hikâyede çok farklı karakterler var. Farklı karakterlere, düşüncelere, görüşlere sahip bu insanların komik ve çelişkili dünyası anlatılıyor.

TOPLUMSAL ÇELİŞKİ HEP VAR

Edebiyatın toplumsal çelişkileri işlemesi yazar açısından önemli midir?

Yazarlar hemen hemen bütün yazdıklarında toplumdaki çelişkilere dikkat çekerler. Yazarın anlattığı kadar, okurun algısı da çok önemli... Çoğu zaman yazarın anlattıkları tam anlamıyla da anlaşılamamaktadır. Her şey göreceli...Herkes değerlendirmesini kendi birikimine göre yapıyor.

Not: Söyleşiyi

Esin Elkan Yılmaz çevirdi.